Paylaş
Ne çok kötülük ve ne çok yanlışlıkla belki de haksızlıkla boğuşmak zorundayız.
Yeni bir sayfa açmak kolay değil ki…
Düştük bir suya işte…
Peki bu sudan nasıl çıkacağız…
Gökyüzü mekanizmasını okumaya başlayınca insan daha cesaret ve umutla bir şeyleri gerçekleştirebiliyor.
Hayatta boğulduğumuz yerlerden başarılı bir şekilde çıkabilmemiz için fırsatları kullanmayı öğrenmemiz gerekir, inançla sıçramamız gerekir. Aklımızla, duygularımızla, fiziğimizle sıçramamız gerekir. Bilinçli bir şekilde davranış ve düşünce alışkanlıklarımızı yıkmaya çalışmamız zorunludur. Yaşamımızda anlaşılmamak ya da duygularımızı açıklamamıza izin vermeyen durumlar bize yeni mucizelere yer açmaya zorunlu tutar. Zorlanmanız gerekir. Zorluklar potansiyelleri ortaya çıkartır.
Mars-Plüton karesi etkileri içerisine giriş yaptık. Bu açıyı önemsiyorum. Çünkü Mars koç burcunda savaşmayı çok iyi bilir ama Plüton çok güçlü bir konumda…Çevrenizdeki insanların sizin gücünüzü kullanmaya zorladıkları zamanlardır. Güçlerini dener ve bunu kullanırlar. Bu açıyı neye benzetebiliriz biliyor musunuz?
Uzun süredir kandırıldığınız bir işte artık uyanışa uğramanızdır. Ya da artık kimsenin bir şey anlamasını beklemezsiniz. Her şey için çok geçtir. Sizden güçlü pozisyondaki insanların halden anlamadığını görür ve bunun için tepki koymak istersiniz. Belki de acımasız biri olma haline dönersiniz. Özünüzde bu yoksa Maalesef bu mümkün değildir. Sizde kendi kendinize hasta olur ve dolaylı yoldan çözümler bulmaya çalışırsınız. Sizi anlayan birileri yoktur. Narsist insanların duygularının tetiklendiği zamanlardır.
Bir nokta vardır ya, işte o noktaya gelmemek için çok savaşırsınız ama maalesef o noktaya gelinir. Savaştığınızla kalırsınız. O savaşma sizi siz yapan tasarımdır. O süreçten sonra kendinizi hiçbir yere ait hissetmezsiniz. Bu durum bir müddet sonra sizin kendinizi bir şeyin parçası olarak hissetmemenize neden olur. Kendimizle ilgilenmeyi, kendimize öncelik vermeyi, ne istediğimizi ve nerede olduğumuzu keşfetmeyi reddederek kendimizi açıkça “tablonun dışına” yerleştiririz.
Burada veya hiçbir yerde olmama duygumuz yüzünden insanların çektirdikleri acılar bizim aslında kendimize yaptıklarımızın tam yansımasıdır. Bu dünyada özümüze odaklanmazsak kendimizi görmezden gelmeye başlarız. Kendi merkezimizi ve dünya ile ilgili farkındalıklarımızı kolayca yitirebiliriz. Acı çekmek bu yüzden var. Bu yüzden bu tüm kayboluşlar…
Bir sürü mücadele verip, kendini yaptıklarının bir parçası olarak hissedememek korkunç bir duygudur.
Bu sanki psikolojik bir yok oluş ya da bir kayboluş gibidir. Çözümü nedir tabi onu da aramak lazım. Ben bunu fiziksel kaybolsam ne yapardım olarak kendimde tanımlamaya çalışıyorum.
Yardım isterdim, arabanın hızını keser bir yere soru sorardım. Birinden beni aşina olduğum bir noktaya götürmesini isterdim ya da bana yolu tarif etmesini isterdim. Belki de onu yanıma davet ederdim beni gitmem gereken yere götürebilir mi diye sorardım.
İnsan kaybolduğunda bildiği yere gitmek istiyor. Kaybolduğunuz yeri bırakıyor ve aşina olduğunuz yere geçmek istiyorsunuz. Çünkü kaybolma duygusu korkunç geliyor. Aslında burada kaybolmanın sebebi kendi merkezinize dönüp öz saygınızı toparlamak oluyor. İnsan kendini bulmak için tanıdık bir yer arayarak bunu yapamaz.
Yani bu tanıdık yerler sizin genelde mutsuz olduğunuz ama tanıdığınız yerler olarak düşünülebilir. Kaybolmadan önce neden kaybolduğunuzu hatırlıyor musunuz?
Aşina olduğunuz o yerde canınız yanmıştı ve siz yeni bir yol bulmaya çıkmıştınız ama kaybolunca bunu unuttunuz. Geçmişe dönemezsiniz ve onu yeniden canlandıramazsınız. Birçok insan kaybolmaktan korktuğu için aşina olduğu yerlerde acı çekmiyor mu?
Zorlanırsanız potansiyeliniz ortaya çıkar. Kendinize bunu hatırlatın. Hayat sizi zorlamazsa başka yönleri bulamazsınız. Yaşadığınız zorlukları dönüştürmek size bağlı. Buna şikayetçi olmak yerine ya da bu duruma sizi birileri sürüklemiş gibi davranmak yerine yeni yollar düşünün.
Düşünmeye değer….
Paylaş