Paylaş
Uzun bir zamandır yazı yazmıyordum. Bu benim kendi haritama göre yazmamam gereken ve açıklama yapmamam gereken günlerdi. Bunu kendim tercih ettim. Sonra 5-6 ay önce kendi haritamda bugünleri öngörürken ekim sonu kasım başı biraz içe çekilmeli ve değerlendirmeler yapmam gerektiğini öngörüyordum. Gerçekten benim bir şey yapmama gerek kalmadan meğerse evren her şeyi planlamış. Bazı şeyler olacaksa olacak ve önüne geçemeyeceğiz.
İzmir depremi hepimizi hem duygusal anlamda hem de psikolojik anlamda yıprattı.
Dün apartmana girdiğimde ışıklar söndü ve elimde su şişesi kapağı açıktı. Işığı birden açmak isterken su şişesini elimden çevirdim. Malum koç aceleciliği ve sakarlığı diye bir gerçekçilik var. Spor ayakkabım ıslandı. Parmak uçlarımın ıslanmasıyla o karanlıkta yaklaşık o şekilde 10 saniye kadar donup kaldığımı hatırlıyorum. Sonra arkamdan biri geldi ve ışığı yaktı. Merhaba dedi geçti.
O an ne oldu biliyor musunuz?
99 depreminde binanın yıkıldığını sanmıştım. Son ikinci dalga geldikten sonra (bilen bilir)…
İkinci dalga büyük bir şoktu bizim için…
30 Saniye süren şiddetli depremin ardından tam bitti diye aşağıya kaçarken 15 saniye daha elektrikler kesilerek bir daha hızlanmıştı.
O bittiğinde aşağıya kaçmaya çalıştık.
Kız kardeşim 40 günlüktü.
Ben 15 yaşında…
Annem 4 çocuğuna sarılmış, kelimeye şehadet getiriyordu. Kulağımdan hiç gitmez o ses.
Karanlıkta merdivenlere tutuna tutuna aşağıya kaçıyordum. Arkamdan kardeşlerim geliyordu. Ayaklılarımız çıplaktı. Terlik, ayakkabı bile bulamadık.
Almadık da…
İşte apartmandan çıkarken bağrış çağrış duyuyordum. O zaman telefonların flaşları filanda yok. Mum ya da el feneri şansınız var. Zifiri bir karanlık…
Ayağımı tam apartmandan atacağım. Yer sırılsıklam….
Ne olduğunu göremedim…Basamadım…Geri adım attım. Korktum.
Görmüyorum çünkü gerçekten. Minicik bir ışık yok.
Dışarıda herkes bağırıyor. Bir amcanın sesini duydum havuz taşmış, yerler ıslak korkmayın diye…Arkamda kardeşlerim nasıl ellerinden tutup otoparka doğru koşuyorsak. Sadece ezbere…
Hemen araba farları ortalığı aydınlattı. Arabaya bindik ama ne olduğunu anlamadık. Uyumadan havanın açılmasını bekledik. Annem kız kardeşimi emziriyor, bizi sakinleştiriyor.
Sabah oldu…
Gördüğümüz görüntüler ve evin içi inanılmazdı.1 hafta sokakta uyuduk. Çünkü eve girdiğinizde sürekli takır tukur sallanma sesleri duyuyorduk. Tuvalete çıkamıyorduk.
Çok uzatmayacağım…
Kısaca o 10 saniye ayağıma karanlıkta dökülen su benim nefesimi kesti…
İşin tuhaf tarafı bir şey yaşarsınız ve o yaşadığınızı unuttuğunuzu, hallettiğinizi sanırsınız ama halledemezsiniz…
Merkür ileri hareketine geçti. Üzerinizdeki Ataleti yenin!
Son dönemde hepimizin üzerinde bir halsizlik ve bir şey yapmama isteği vardı. Hele ki bunu bugün daha fazla hissedebilirsiniz. Duygusal atalet düşündüğünü yapmamak, entelektüel atalet yaptığın üzerine düşünmemektir.
Çok sevdiğim bir söz vardır: “Tanrı bize iki yuvarlak organ verdi: biri oturmak, diğeri düşünmek için. Başarımız hangisini daha çok kullanacağımıza bağlı”
Merkür’ün geri hareketi bizi uzun zamandır yerimizde oturttu. Ama şimdi beynimizi kullanma zamanı diyebiliriz. Coşkunuzu yeniden kazanın. Güçlü bir istek sahibi olmanız gerekmektedir. Kolay ağlıyordunuz ve önemsiz baskıları bile önemsiyordunuz. Bu süreç son buluyor. Lütfen kendinize gelin ve bir silkelenin. Kendinizi korumak için aşırı sert yaklaşımlar sizi belli bir müddet sonra tüketir.
Hayatta her zaman canınızın istediğini yaparak ya da istemediğini yapmayarak yaşayamazsınız. Başkaları tarafından bir şeyler yapmaya zorlanmamak için öz disiplinle kendinizi denetlemelisiniz. Kendinize bugün bir disiplin planı belirleyin. Kendinizi ayağa kaldırın.
Böyle gelmiş böyle gider diye düşünüp ya da yapsam ne değişecek fikri içinde boğulup, bunu yapmayı istemek çok saçma diye ilerlemek size bir şey kazandırmadı ve kazandırmayacak.
Şimdi gelelim acısı taptaze olan İzmir depremine!
İnsanın bir ömür boyu yaşayacağı travmaları acıtasyon yapıp para kazanacak ya da PR yapacak kadar acımasız olamazsınız. Ben o depremde ne ailemi kaybettim ne de göçük altında kaldım. Âmâ ben hala yıllar geçmesine rağmen bu travmadan kurtulamadım.
Emrah Apartmanından 3 saat sonra çıkarılan Arif Emre Nayman’ın röportajını dinledim. “Deprem sırasında ben annem ve babam vardı. Onlar vefat etti, bir ben kaldım” diye bir ifade kullanıyor. Hem maddi hem manevi zorlayıcı bir olay ile başa çıkmaya çalışırken sosyal medyada herkes yüksek bir ilgi ile yalnız değilsin demeye çalışıyor. Ben senin çamaşırını yıkarım, ben senin yemeğini yaparım gibi iyi niyetli söylemler dönüyor. Sonra 2 gün sonra çocukla yine röportaj yapılıyor. Gayet soğukkanlı ve metanetli bir şekilde kameralara olayı anlatıyor. Kaçımız yapabilirdi bilmiyorum. Röportaj biterken sonuna ben bir şey eklemek istiyorum diyor: “Benim annem, babam öldü ama ablam var. Arkadaşlarım var, akrabalarım var. Bir ben kaldım derken bu durum yanlış anlaşılmış”
Değerli Arif Emre Kardeşim,
Üzerime vazife değil biliyorum ama en azından insanlara göremedikleri bir şeyi başkalarına bari yapmasınlar diye bir farkındalık sağlamak istiyorum. Seni referans göstererek gelişen gündemimiz hakkında bir yorum getiriyorum. Umarım bir gün okuduğunda belki duygularına yardımcı olmuş olurum.
Sen gönlünü ferah tut. Anne, baba ölümü yalnızlık demek değildir. Bu dünyaya geliyoruz ve herhangi bir sebepten göçüp gideceğiz. Milyonlarca böyle insan var. Hepimizin başına gelecek. Biz toplum olarak yalnızlıkla kafayı bozmuş bir milletiz. Yalnız bir şey yapamayız. Dünyaya gelirken 3-5 kişi geldiğimizi düşünüyoruz. Bu durum seninle ilgili değil. Biz bencil olduğumuz için yalnızlığı öğrenemedik. Anne-Baba’nın hayatının bir döneminden sonra olmaması demek sadece daha hızlı büyümek demektir. Allah annenin babanın mekanını cennet eylesin. Onlar hep yanında…Sağında solunda...Her gittiğin ve olduğun yerde…Eskisinden daha fazla yanında…
Bu Allah’ın takdiri…
Bunu kabul etmek ve yola devam etmek en doğru olanıdır. Bunu zaten sen başarmışsın ya da başarmaya çalışıyorsun. Sosyal medyada yapılan yorumların hiçbirini okumanı tavsiye etmiyorum. Zira biz senin ve diğer zorlu süreci atlatmaya çalışan insanların duygusal dünyalarından elimizi çekersek zaten hepsini halledeceksiniz.
Senin yalnız olmadığını ve hayatını en güçlü şekilde yeniden kuracağını, bu dünyada bitmemiş görevlerin olduğunu biliyoruz…
Senin için iyi haberi vermek isterim ki bunlarda birkaç hafta içinde kurtulacaksın. Çünkü unutacaklar. Herkes kendi duygularının bencilliğinde ilerliyor maalesef.
Kimi minicik kız çocuklarının resimlerinden duygu yüklemeleri yapıp bardak, kalemlik, resimlik yapmaya başlamış ve satışa sunmuş olsalar da yine de iyi insanlar kazanacak. Öğreneceğiz elbet iyi bir insan olmanın empati yapmaktan geldiğini…O bardakları almayarak, sessiz kalmayarak gereken desteği vereceğiz.
Bu dünyada yaşadığımız her şey imtihan ve bizi geliştiren şeylerdir. Ablana, akrabalarına, dost gibi kardeşlerine ve onların ailelerine çok sevgilerimi gönderiyorum…
Asıl kalabalık olan sensin…
Charles Bukowski ne demiş: “Kalabalık en zayıf olanın toplanma yeridir; gerçek yaratım yalnız bir eylemdir”
Yalnızlığında kaybolanlar belli…
Geçmiş olsun.
Geçmiş olsun izmir…
Siz Arif Emre’ye yandaki apartmanın neden yıkılmadığını anlatın…
ABD seçimi ne olacak?
İnanın herkesin bir öngörüsü var ve herkes bir şey diyor. Ben kusur kalayım diyorum. Siyasi konularda yorum yapmaktan hele ki benim ülkemde böyle büyük bir acı varken buna odaklanamıyorum. Ama illa benden bir şey duymak istiyorsanız ikisine de kalmayacağı öngörüsündeyim :) Eskilerin dediği gibi “Ağlayanın malı gülene yar olmaz”
Kova çağı geliyor. Dikkat çekmek isterim. Artık lider anlayışları bu olmayacak.
Güçlü lider değil, güçlendiren liderin önemi ortaya çıkacak.
Mutlu günler dilerim.
Paylaş