Paylaş
Ekim ayını hepiniz çok merak ediyorsunuz. Bir sürü olumlu ya da olumsuz yorumlar okuyup ne yapacağınızı kestiremiyorsunuz. Ama bu ay diğerlerin çok farklı ve özel bir ay olacak. Çünkü 9 ekimde bir koç dolunayı ve yılın son güneş tutulması yaşanacak.
Güneş ve ay tutulmaları kaderiniz şeklini belirler. Yani yazgınız gerçekleşir. Size bu örneği binbirgece masallarından bir hikaye ile örnekleyeyim.
"Çok zaman önce refah içinde yaşayan bir ülke varmış.
Ülkenin huzurlu ve müreffeh
yaşamasının bir nedeni de adil, iyi yürekli ve dürüst kralı imiş.
……
Kral zaman zaman tebdili kıyafet eder, ülkeyi dolaşır,
halkının dertlerini dinler,
sorunlara çözüm bulurmuş. Gene böyle bir günde kral dolaşırken,
yolu dağ başında
bir göl kenarına düşmüş. Gölün kenarındaki ağacın dibine
çökmüş aksakallı bir dede ve
dedenin bir elinde bir kese, diğerinde bir kese.
………
Bir keseden bir taş alıp, sonra da diğer
keseden bir taş alıyor ve bu iki keseden aldığı iki taşı
birbirine bağlayıp göle atıyormuş.
Bu işe epey bir süre devam etmiş ve nihayet bittiğinde,
dede yoluna gitmek üzere ayağa kalkmış
ve kralla göz göze gelmiş.
…………
Kral dedeye sormuş “dede bütün bir gün seni izledim,
Sen ne is yaparsın anlayamadım” demiş.
Dede kralın sorusunu söyle cevaplamış;” oğlum ben insanların kaderlerini birbirine bağlarım”, “Peki en son kimin kaderini birbirine bağladın”,
“Kralın güzel kızı ile uşağı Ahmet’in kaderini bağladım” demiş aksakallı dede.
………
Kral bu cevabi alınca dünyası kararmış.
Bir yanda güzeller güzeli apak biricik kızı, ülkenin prensesi,
diğer yanda olmamış oğlu kadar sevdiği zenci uşağı Ahmet.
Ne yaparım, nasıl ederde Ahmet’e bir zarar vermeden bu kaderi bozarım diye düşünerek sarayın yolunu tutmuş.
Saraya gidince hemen sevgili uşağı Ahmet’i huzuruna çağırmış ve ona
“Oğlum Ahmet sana bir mektup vereceğim, bu mektubu alacak ve Güneş’e götüreceksin” demiş,
Krala sorgu sual edilmez. Biçare Ahmet mektubu ve yolluğunu alarak düşmüş bilinmez yollara.
………
Düşmüş ki ne düşmek. Babası kadar sevdiği Kralı ona bir görev vermiş ve o bu görevi yerine getirmeli, ama nasıl?
Günlerce dere tepe demeden yol gitmiş.
Nihayet yorgunluktan bitkin halde iken gördüğü bir ulu ağacın gölgesinde dinlenmeye karar vermiş ve uykuya dalmış. Yandığında bir de ne görsün…
Ağacın az ötesinde bir göl…
o göl ki üzerine günesin aksi vurmuş…
“Kralımın dediği güneş bu olsa gerek” diyerek, üzerinde sadece külotu kalıncaya kadar soyunarak atmış kendini göle.
Dibe doğru yüzmüş, yüzmüş, yüzmüş….
…………
Taa dipte, günesin aksinin tükendiği yerde bir de ne görsün….
Şahane bir hazine sandığı… almış sandığı çıkmış yüzeye…çıkmış ama, Ahmet artık zenci değil bembeyaz bir Ahmet…
Sadece külotunun olduğu bölge eski rengini taşıyor.
“Var bu iste bir hikmet “demiş ve açmış sandığı.
Sandık gerçek bir hazine sandığı, içinde bin bir türlü mücevherat ile üzerinde “Güneş ‘ten Kral’a” yazan bir zarf. Ahmet ne yapacağını bilemez hale gelmiş bir anda.
Yeni rengi ve yaşadıkları ile ülkesine dönünce kimsenin kendisine inanmayacağını düşünerek, ülkesine zengin bir tüccar kimliği ile dönme kararı almış.
……………………
Dönünce ülkesine, düşleri bir bir gerçekleşmiş Ahmet’in… Ülkesinin bu yeni dürüst ve yakışıklı tüccarı ile güzeller güzeli kızını evlendirmeye karar verince Kral, dünyalar Ahmet’in olmuş.
Kral vermiş vermesine kızını zengin tüccara ama aklı da bir yandan oğlu gibi sevdiği ve hiçbir haber alamadığı uşağı Ahmet de imiş.
Gel zaman git zaman damadı ile bir ziyafet yemeğinde iken yere düsen bir çatalı almak için eğilince Ahmet, şalvarının kenarından kaba eti gözükmüş…
……………..
Bunu gören Kral gözlerine inanamamış. Yemek bitip de odasına çekilecek iken herkes, koridorun sonuna ilerleyen damadının arkasından seslenivermiş Kral;
“Ahmet!”
Ahmet seneler sonra duyunca gerçek adını, gayri ihtiyari kendisine seslenen Krala dönüvermiş ve “neler oluyor Ahmet, evladım anlat başından geçenleri bana” diyen kralına bütün olanları bir, bir ağlayarak anlatmış… Bunun üzerine Kral “Peki Güneş bana ne gönderdi? “diye sorunca da hemen odasına koşarak, sandıktan çıkan mektubu almış ve Kral’a vermiş, mektupta su satırlar yer alıyormuş.
Güneşe yazı yazılmaz.
Yazılan yazı ise bozulmaz….
Dememiz o ki; Çaba ve emek her zaman işe yarar. Yazgımızı sadece başka kötü niyetlere rağmen iyi niyetli kalabilmek değiştirir. Yani senin niyetin temiz ve güzelse kaybetme şansın hiçbir zaman olmayacaktır. Bazı insanlar bazı şeylere engel olacaktır. Burada Allah senin niyetini test edecektir. Sen orada bile kötü değil iyi kalırsan senin olan sana gelecektir. Aslında bazen gereksiz yere telaş ediyoruz. Saçma sapan kendimizi yoruyoruz. Bize düşen sadece çok çalışmak, iyi niyetli kalmak ve anı yaşamak. Allah’ın planı her şeyden daha güzel….
Bazen bunu birinin hatırlatması gerekir. Niyetiniz temiz olsun… Ekim ayı işte böyle bir ay… Güzel bir ay dilerim.
Paylaş