Paylaş
HİÇ düşündünüz mü? Sizinle ilgili, ama sizin hiçbir şekilde inisiyatif kullanamayadığınız olay nedir?
Bir tek o konuda karar hakkınız, müdahale şansınız yok.
Ölümde bile seçiminiz olabilecekken, bir tek o konuda yapabileceğiniz hiçbir şey bulunmuyor.
Eliniz kolunuz bağlı değil, çünkü eliniz kolunuz dahi yok.
Eylem anında ‘‘siz’’ diye bir varlık henüz ayak basmamış dünyaya.
Yoksunuz... Resmen de yoksunuz, fiilen de.
*
Doğumunuz...
Doğumumuz...
Hepimizin yüzyüze olduğu gerçekten sözediyorum.
Candan Erçetin kusura bakmasın ama...
‘‘Ölümden gayrısı yalan’’ da, yalan!
Çünkü ölümden önce gelen gerçek, doğum.
Hem de asıl büyük gerçek.
*
Ağlayarak doğarmış insanoğlu.
Ana karnından dış dünyaya ilk merhabası, böyle oluyor.
Daha önce doğup büyümüş olanlar, bebeğin o ilk sesini, ağlamasını sevinçle karşılıyor.
Dünyanın yeni konuğu, yaşadığını ağlayarak duyuruyor.
İnsanlar, bu konuğun ağlamasına müthiş seviniyor, sevinçlerini gözyaşı dökerek gösteriyor.
*
Evet.
Merhaba dünya...
Kendi isteğimizle gelmedik ama, alışmaya çalışıyoruz.
Önce, eylemleriyle bu dünyaya gelmemize neden olanlara alışmaya çaba gösterdik.
Sonra, yine bizim gibi, tamamen kendi inisiyatifleri dışında dünyaya gelen benzerlerimize karıştık.
Káh didiştik, káh koklaştık.
Káh dövüştük, káh seviştik.
Tıpkı bizden öncekiler gibi.
Tıpkı bizden sonrakilerde olacağı gibi.
*
Doğmak tamamen bizim dışımızda ama, sonrasında söz hakkımız var galiba.
Az veya çok, belli sınırlar içinde hayatımızı yönlendirme şansını bulabiliyoruz.
Bazen iyi kullanıyoruz bu şansı, bazen kötü.
Derken, ölüm gelip çatıyor.
O da kaçınılmaz gerçek.
*
Bugün, 43 yaşımı geride bırakırken, insanoğlunun aslında iki büyük gerçek arasında sıkıştığını görüyorum.
İlk gerçek, doğum.
İkinci gerçek, ölüm.
Arası, sanırım koca bir yalan...
Paylaş