Paylaş
Bir eğitimci olduğu için okul yönetimine her zaman önce ‘iyi ve doğru bireyler yetiştirmek’ vizyonuyla baktığını belirten Öner, eğitim sistemlerinin dayatmalarının aksine sık rastlanan beyaz koyunların değil, fark yaratacak siyah koyunların peşinde olduklarını anlatıyor. Serdar Öner ile Gelişim Koleji’nin Ulukent’te bulunan 25 dönümlük doğa harikası eğitim kampüsünde sohbet ettik.
- Meslek olarak eğitim ile ilişkiniz ilginiz ne zaman başladı?
- 1984 yılında Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü’nü bitirdim. Daha sonra anaokulunu açtım. 1987’den 1996 yılına kadar Karşıyaka’da bir anaokulunu işlettim. Ondan sonra da bir aile şirketi haline getirip Gelişim Koleji’ni kurduk. Yine ben kurucusu oldum.
- Aile olarak eğitim işindesiniz yani?
- Evet, bir başka meslek düşünmedim açıkçası. Bizden sonraki nesil, benim çocuğum yok ama abimin çocukları büyüdüler, okullarını bitirdiler, şimdi ikisi de bizimle beraber. Alper büyük olan yeğenim benim yardımcım. Kaan küçük yeğenim muhasebede. Bizden mezun oldular. Üniversiteyi bitirdiler. Şimdi bizimle beraberler burada.
BİREYİ İYİ YAPALIM Kİ YAPTIĞI İŞLER İYİ OLSUN
- Her okulun bir kültürü var. Kimi okul daha sosyal şeyler ile ön plana çıkarken, kimi okul akademik anlamda ön plana çıkıyor. Sizin gözlemlediğiniz ve gelişmiş kültürünüz ne oldu sizce?
- Biz okulu bir vizyon ve bir mantıkla kurduk. Ben hep şunu gördüm. 80’li yıllarda hep sistem için insan yetiştirilirdi. Bireylerin kendi bireysel farklılıkları ve insanların bu bireysel farklılıklarını kendi içinde yaşayabilecekleri ve çevresine uyumlu olabilecekleri bir eğitim düzeni yoktu Türkiye’de. Ben böyle bir vizyon ile kurdum bu okulu. Herkesin iç yolculuğu ve kendi kimliğini bulabileceği bir yapı olması lazım. Tüm çocukların bütün ilgi alanlarına hitap edebilecek ve onların yeteneklerini destekleyebilecek bir eğitim modeli olması lazım. Biz bunu göz önünde bulundurduk. Ve şuna inandık. Biz önce bireyi iyi yapmalıyız ki bireyin yaptığı işler iyi olsun ve başarılı olsun. Dolayısıyla biz vizyonumuzu bireyin çocuğun kişisel gelişimine odakladık. Önceliğimiz kişisel gelişim. Kişisel gelişimi başarılı olan insanların ondan sonra yapacağı her şey başarılı olur zaten.
- Ülkedeki eğitim sistemi sık sık değişiyor ve reforme oluyor. Adaptasyon anlamında neler yapıyorsunuz?
- Türkiye’de ki eğitim sistemi farklı sistemlerin etkisinde kalıyor çoğu zaman. Daha evvelden bireyleri Atatürkçü yapmaya çalışmak gibi bir baskı varken, şimdi de insanları farklılaştırmak adına bir baskı var. Bütün sistem bunu göz önünde bulunduruyor. Kimse insanların eğitimden ne kazandığına bakmıyor. Aslında bütün uluslarda eğitim biraz politik bir şeydir. İstenilen vatandaşı yetiştirmeye çalışır eğitim sistemi. Biz de okul olarak sürekli siyah koyunların peşindeyiz. Beyaz koyun çok fazla var. Çünkü siyah koyunlar farklılığı gösterenler oluyor toplumda. Biz kalabalık bir ülkeyiz ve her sene eğitim sistemine yaklaşık bir buçuk milyon insan katılıyor. Türkiye’deki eğitimin birinci amacı bireylerin donanımı değil de istihdam. Yani eğitim sonucunda yüksek gelirli bir meslek edinmek. Bireyin donanımları ile kimse ilgilenmiyor. Avrupa Birliğinin bastırdığı normlarla da sıvacı bile olsanız ya da duvarcı bile olsanız belli lisanslar almanız gerekiyor. Bu lisansları alırken de bu insanlara para karşılığında diploma vermek ya da etiket vermek ile alakalı bir yaklaşım başladı. Bu felsefi anlamda eğitimde bireyin kendini gerçekleştirmesi ve donatmasıyla alakalı işlerin biraz ikinci plana atılmasını getirdi.
TEKNOLOJİYİ KULLANIYORUZ AMA İLETİŞİMİN YERİNİ ALMAMALI
- Eğitimin bireyleri olduğundan iyi hale getirmesi adına önerileriniz neler?
- Şimdi benim burada ki kaygılarım büyük. Biz hep eğitim sisteminden şikayet ettik, ama daha evvelden çocuklarımız şanslı öğretmenlerle oldukları zaman çok güzel eğitim alıyorlardı. Şimdi artık çok yüzeyselleşmeye başladı eğitim Türkiye’de. Direkt sınava yönelik. Bana notu veriyorsa o bilgiye ulaşmam çok gerekli değil, o donanıma ulaşmam çok da gerekli değil diye bakıyor öğrenciler. Öğrenciler de aileler de sınav baz alınsın, sınav sonucunda da diploma verilsin. Birçok kişide 4 yıl ben okula gitmeyeyim neyse vereyim parasını, bana sonucunda diplomayı versinler yaklaşımı var. Çünkü tek hedef daha yüksek gelir elde etmek. Eğitim de bunun bir aracıymış gibi görülüyor. Oysa bu işi para ile halletmeden nasıl daha donanımlı daha entellektüel, daha sorumluluğunu bilen, hayatla barışık, sorunları çözebilen, kendiyle barışık ve kendi istekleri olan, kendi kişiliğinin farkındalığı yüksek bir birey olabilirim ve okulda bana bu konuda nasıl yardımcı olur diye bakmıyor bireyler. Bence bu sıkıntı Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda daha da büyük bir sıkıntısı olacak.
- Teknolojiyi eğitime entegre etme ve kullanma açılarından neler yapıyor peki Gelişim Koleji?
- Teknolojiyi eğitime uygulama konusunda belki de Türkiye’deki en yüksek noktadayız. Bulut sisteminden öğrencilerin öğretmenlerle iletişim kurabildiği ana portallarda, sınıftaki dokunmatik ekranlardan, öğrencilerin sunumlarını yapabildikleri ödevlerini yükleyebildikleri video ara yüzleri olarak birçok şey kullanıyoruz. Ama okulun içinde mobil iletişimle alakalı hiçbir şey yapmıyoruz. Çünkü ben şuna çok inanıyorum. İletişimin yerini asla ve asla teknolojik araçlar almamalı. Ben klasik bir insanım. Elle yazılmış bir sevgili mektubunun, gönderilmiş standart bir e-mailden daha kaliteli ve değerli olduğunu düşünüyorum. Ben hala çocuklara bu tip değerleri verelim, onlar kendi tercihlerini yapsınlar diye düşünüyorum. Biz hep Aristo mantığı ile iki uçlu düşünüyoruz. Teknoloji var ya da yok gibi. Halbuki teknoloji bizim için bir araç amaç değil. Ama çocuklara empoze ediliş şekli bir amaç gibi. Yani sen ne kadar çok kullanırsan iletişim firmaları senden daha çok para kazanır. Bu mantıkla kullanmak yerine bu teknolojik araçları kendi işini ve çocuğun işini nasıl çözdüğünü farkına vardırırsak o zaman çocuklar bunu doğru yere koyacaklardır. Ama tabii sadece okul ile olacak iş değil bu. Okul, aile, çevre işbirliği ile olacak bir iş. Bu konuda biz oldukça tutucu bir okuluz. Sabah okula geldiklerinde mobil cihazlarını okul müdür yardımcısına teslim ederler, akşam evlerine dönerken alırlar. Çünkü bu bir ihtiyaç. Eğer gün içerisinde lazım olursa gider müdür yardımcısının odasında, öğretmeni ailesini arar veya kimi arayacaksa arar. Ama okulun içerisinde mobil cihaz kullandırmıyoruz. İlkokuldan lise sona kadar. Hatta benim bu konuda katı cezalarımda var. Çünkü burası sosyalleştikleri, birbirleriyle bir şeyler paylaştıkları ve iletişim becerileri kazandıkları bir yer. Diğerini günün geri kalan kısmında yapıyorlar. Bari burada geçirdikleri 8 saat boyunca bunu yapmasınlar. İletişim becerililerini kullansınlar diyoruz. Bizim tarzımız böyle okul olarak.
NİCELİK DEĞİL NİTELİKLİ BÜYÜME ÖNEMLİ
- Size ben bu işi iyi ki yaptım dedirten nedir?
- Bana iyi ki dedirten noktalardan Türkiye 33’üncüsü olan bir öğrencimizin güzel sanatları tercih edebilmesi. Böyle bir öğrencinin önünde bütün üniversite rektörleri hazır durur, lütfen benim okuluma gel diye. Ama bizim öğrencimiz bu konuda kendi yolcuğu olduğu için sanatsal bir şeyi tercih edebiliyor. Bunun yanında özellikle son yıllarda çocuklarımızın dünyanın çok kabul gördüğü ilk 20 üniversite içinde ki üniversiteleri tercih edip oralara gitmeye başladılar. Bu benim için çok anlamlı çok önemli bir şey. Yani popüler bir şeyden çok kendi istediklerinin ne olduğunun farkına varan bireyler yetiştiriyoruz ve çocuklar onların peşinden koşuyorlar. Bunları tercih etmeleri beni çok mutlu ediyor ve bunlar kabullerini neredeyse 3. sınıftayken alıyorlar. Bu üniversiteler bireysel donanımla alıyorlar ve bunun üzerine akademik başarı da geldiğinde zaten oluyor. Ama dediğim gibi benim için önemli olan kitlesel başarı. Örneğin bir öğrencimize Obama’dan bir teşekkür mektubu gelmişti. Çünkü Amerika’daki göçmen çocukların uyuşturucu alışkanlıklarının tedavisiyle alakalı 1 ay bir kampta çalışmıştı, Amerika da okurken. Obama’nın el yazısıyla bir mektup gelmesi çok önemli. Onun Gelişim Koleji öğrencisi olması ve herkes sahillerde dolaşırken bu çocuğun 1 ay orada çalışması çok anlamlı ve önemli bir şey. Bu değerde öğrenciler yetiştiriyor olmak beni çok mutlu ediyor açıkçası.
- Başka nerelerde var Gelişim Koleji? Daha büyümeyi düşünüyor musunuz?
- İki tane anaokulumuz var. Biri Karşıyaka’da, diğeri ise Organize Sanayi Bölgesi içerisinde. Oralar 0-6 yaş çocukların eğitimine hizmet veriyor. Sayısal büyümeyi düşünmüyorum. Sayısal büyüme yerine nitelik olarak büyümek benim daha çok hoşuma gidiyor.
Paylaş