Paylaş
Hatırlayacaksınız, Güler Sarıgöl Köymen “annesininkızı” kitabı ile 40 kız ve annelerinin hem sıcak öyküleri, hem de leziz tariflerini yazmış ve kitap büyük ilgi görmüştü. Bu kitap, şimdi hem kültürel ve geleneksel ürünleri üreten büyük bir kooperatife, hem de bunları daha geniş kitlelere ulaştıran ve layık oldukları şekilde pazarlayan gerçek bir firmaya dönüştü. Avukma Kooperatifi’ndeki kadınlar birbirinden güzel ve özel ürünleri ortaya çıkarırken, Anatay firması ise bunları bir değere dönüştürüyor. www.avukmakoop.com.tr sitesinden de görebileceğiniz bu özel oluşumla ilgili Güler Sarıgöl Köymen ile sohbet ettik.
- “Annesinin Kızı” kitabı çıktı ondan sonra nasıl gelişti olaylar? Tepkiler nasıldı ve sonrasında bu nasıl farklı projelere dönüştü?
- Farklı projelere dönüşmesi tamamen hayal kurmakla alakalı. Bu önemli işten bir şey üretmeye, iletişim yolu bulmaya gayret ettim. Sosyal sorumluluk konusuna dönüştüren ise kitabın el oyası ayracından kaynaklandı. Bunları ev hanımlarına işletip küçük de olsa bir işbirliği ile kaynak yaratmıştık. Sonra onların tekrar iş istemesiyle tetiklendi konu. Biz de mutfak ürünleri yapalım, onların işleyebileceği ürünler haline getirelim gelir olsun diye düşündük. Yani evlerde başladı bu durum kurumsallaşmadan önce. Tığ, kalem işi ve makine nakışı olarak 3 tip tasarım yaptık. Eski anneanne, babaanne önlüklerini birazcık yorumlayarak motiflerle annesini kızına yakınlaştırarak yine o nostaljiyi yansıtan örnekler haline geldi ürünler. Sonra evlerde eski bir alışkanlık olan tatlı kaşıklarına küçük küçük motifler yaptık. Aynı motifi kaşık ahşaplara da taşıdık. Böyle olunca ortaya bir takım, bir set çıktı. Zaten kitap için tel dolap yaptırmayı planlamıştık. Hatta bazı kitapevlerine tel dolapla vermiştik. Tel dolaba ürünleri de koyduk. Tel dolabın içinden anılar, öyküler, kitap, tarifler ve ürünler çıktı. Dolayısıyla biz bunların pazarlamasını yapabildiğimiz kadar yine tel dolapla yapmaya çalıştık.
- “Annesinin Kızı” kitabı sadece bir yemek kitabı olmadığı da sonrasında çıktı ortaya. Aslında altında yatan sadece sizin annenizin yemeklerine olan özleminiz değil burada çok başka bir şey var ki oda buradan çok yönlü işler çıktı. Biraz bundan bahseder misiniz?
- Aslında bu biraz anneden ilham alınarak ortaya çıkmış bir şey değil. Yetenekleri ve başarıları ev içinde kalmış kadın emeğini görmekle alakalı. Dolayısıyla işin bu tarafı çok duygusal ve beni tetikleyen güç o oldu. Burada aslında değişim, gelişme, teknoloji vs. hayatımızda elbette önemli yer kaplıyor ama bizi değiştirdiği yer önemli bir nokta olmalı. Dönüştürdüğü şey bizi kendi rayımızdan çıkartmamalı. Kendi kültürümüzle devam etmeliyiz. İlla silikon kullanmak gerekmiyor evimizde. Bunları yapmadığımız için de o pazar yıkılıyor, yok oluyor gidiyor. Ve işte ahşap kaşık oyan usta kalmıyor şimdilerde. Neden? İşte tahta kaşıktan silikona döndük bu yüzden. Biraz bunlara da dikkat çekmek için hani kendi tarihimizi saklayalım, arşivleyelim, yenilenelim, gelişelim, güzelleşelim ama kaybetmeyelim onları. Çünkü kendi kültürümüzü kaybettiğimizde kendi kimliğimizi kaybedeceğiz. Hani başka kültürlere ve teknolojilere özenip o raydan çıkmak bizi kendi kimliğimizden uzaklaştıracak. Dolayısıyla kıyafetinden evde kullandığımız her şeye kadar mümkün olduğu kadar kendi hayatımızda da bunu yansıtmaya, bu rafineliği göstermeye çalışıyoruz. Annesinin Kızı bir yerde buna dönüştü.
ATAY HOLDİNG İLE ANNESİNİN KIZI BİRLEŞTİ, ANATAY OLDU
- Bu ürünlerin pazarlaması nasıl bir birlikteliğe dönüştü? Kooperatife giden yol nasıl gerçekleşti?
- Havaalanlarında satılmaya başlayınca ürünler çok görülmeye başlandı. Bir güven ve sempatiyle herkes ilgilendi ürünlerle. Dolayısıyla büyümesini kendi yarattı aslında. İzmirli bir firmayla işbirliğine gittik. Atay Holding ve Annesinin Kızı ortak bir şirket kurdu, ‘’ANATAY’’ koyduk adını. Ve ANATAY bize bu sosyal projede ‘madem bu üretim evlerde devam ediyor, biz destek olalım bizim sosyal sorumluluğumuz olsun ve kooperatif kurmaya ön ayak olalım’ dediler. Ödemiş’te ilk kooperatif ofisini kurduk. Bütün ihtiyaçlarını geçen sene Mayıs ayında ANATAY ve ERGÜN ATAY gönüllü ve maddi destekleriyle karşıladı. Böylelikle AVUKMA Kadın Kooperatifli kuruldu. Kurulduktan sonra bu sefer Annesinin Kızı ürünlerini AVUKMA işlemeye başladı. ANATAY, AVUKMA’dan ürünleri alıyor. Annesinin Kızı markasıyla ürünleri piyasaya veriyor. Tabii tek başına bir şirketin ürünleriyle kooperatif devam edemezdi. Dolayısıyla kooperatifin kendi ürünleri ve tasarımları da olmaya başladı. Yine aynı duyguyla eskilerden kalan işleme teknikleri ve daha hızlı üretilebilen daha tasarım ürünler. Bunlar bir takım etkinliklerde, festivallerde sergiliyor ve satmaya çalışıyor. Şirketlerin toplu siparişlerinde bunları herke birbirine destek olarak bu siparişleri çoğaltamaya çalışıyoruz açıkçası.
- Kaç kadın var şu anda kooperatiflerde çalışan? AVUKMA ne demek?
- Avukma, Küçük Menderes Havzasında kullanılan yerel dilde, elle karıştırılıp lezzetlendirilen yemekleri tarif eder. Peksimet Avukması, Lahana ve Patates Avukması gibi. İlk kurulduğumuzda 90 üyemiz oldu. Aslında duygusu tamamen eldeki emeği ön plana çıkarmak ve kadınları sosyal yaşama sürmek ve bir araya getirmek gibi niyetlerle devam ediyordu fakat diğer yandan da iş kaynağı yaratmak gerekiyordu. Daha aktif olan bir üretimdeydiler. Kurucu üyeler bazıları anne-kız olmak üzere 9 anne kızız. Kurucu Üyeleri, annem Perihan Sarıgöl - ben, Aysel Adagideli, Saadet Adagideli, Uğur Eşmen, Emre Yanık, Özlem Ergün, Gamze Sürücü, Fatma Esra Kartal, Lale Uğur. Biz tabii kooperatifçiliği çok iyi bilen insanlar değiliz. İşin prosedürleriyle uğraşmak biraz yorucuydu. Ekip de bu görevleri paylaşmış kişiler var.
ÇOCUKLAR ‘ANNEM İŞE GİDİYOR’ DİYE ÖVÜNÜYOR
- Peki, bu kooperatif sayesinde hayatında büyük değişimler yaşayan kadınlar oldu mu? Çalışan kadınlardan nasıl tepkiler alındı?
- Bu kadar hızlı bir değişim için daha çok yolumuz var, ama mesela Ödemiş dışına çıkmayan ya da çok nadir çıkan kadınlar İzmir’de, Urla’da, Çeşme’de birçok fuarlara katıldılar. Ayrıca her gün ofisteler, diğer çalışma arkadaşlarıyla birlikte yemekler yapıyorlar, çaylarını kahvelerini yapıp birlikte üretiyorlar. Zaten evde üretim devam ediyor, ama evdeki üretimi kolektif bir hale getirebilmek ve bir arada olabilmeleri bunun en keyifli kısmı. Bir de hep beraberken ‘Acaba masa örtüsü mü yapsak?’ diyoruz ve oradan fikir bir bakıyoruz o masa örtüsünün kırlenti çıkıyor. Bir aradayken fikirler artıyor, farklı şeyler ortaya çıkıyor. Bir aradayken daha üretken oluyorlar. Konuşa konuşa daha hızlı ve daha iyi işler çıkıyor. Hem sosyalleşme hem kadınların ekonomik olarak kalkınması anlamında böyle bir faydası var. Bir de Türkiye’nin genelinde zaten kadın kooperatiflerine, kadın örgütlenmesine olan ihtiyaç arttı. Bir arada olmaya ihtiyacımız var çünkü. Bu da güzel bir dayanışma örneği oluyor. Birkaç satış noktası, internet üzerinden ve fuar, etkinlik ve festivallerde satışlar yapıyoruz.
- Peki, dönüştürdüğünü görüyor musunuz kadınları. Yani nasıl bir etkisi oldu. Kadınlar kendi içinde dönüştü mü, kendini değerli gördüğünü kendine güvendiğini ve aslında tabi ki bunun topluma da yansıdığını veya yansıyacağını gözlemleyebildiniz mi? Çünkü kadın değişirse toplumda değişir.
- Tabii ki. Mesela ‘Annem işe gidiyor’ diyormuş bir kadının çocuğu. Yani saygınlığı artmış kadının aile içinde, böyle bir iş başarıyor diye. Hem beğeniliyor yaptığı şeyler, hem bir disiplinle yapılıyor. Yaptığı şeylerin güzel yerlere gitmesi, satılması ve oralarda görmesi onları mutlu ediyor. Şunu da eklemek isterim; Biz kadınlarımıza destek oluyoruz, ama bizim de desteğe ihtiyacımız var. Kooperatifimizi taşımak zorunda kaldık. Maddi nedenlerden dolayı. Yer konusunda bir çözüm getirebilirsek kadınlar tekrar bir araya getirecekler. Ve şu anda ofis dolaysıyla kadınlar tekrar evde çalışmaya başladılar. Bu konuda desteğe ihtiyacımız var.
İZMİR, EN ÇOK KADIN KOOPERATİFİ OLAN İL
- Kooperatif anlamında nasıl sıkıntılar yaşıyorsunuz?
- Bazı sıkıntılara KEDV çözüm üretmeye çalışıyor. Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı İzmit depreminden sonra kadınların yeniden hayata katılması için kurulan çok eski bir vakıf. Şu anda görevi kurulduğundan beri Türkiye’de kadın örgütlenmesini desteklemek için çeşitli eğitim programları yürütüyor, kuruluş sürecinde onlara destek veriyor. Verilen bilgiye göre İzmir, Türkiye’de en fazla kadın kooperatifi bulunan il. Toplamda 12 tane kooperatif var. Bunların kendi aralarında bir araya gelmesi ayrı ayrı iş yapmak yerine ortak, birlikte işler yapmak adına birkaç ayda bir bir kooperatifin ev sahipliğinde bu kooperatifler bir araya geliyor. İzmir Kadın Kooperatifleri Kulübü diye bir şey kuruldu. 12 kooperatifin katıldığı birlikte ne yapabiliriz, kendi bireysel muhasebe, işletme, yönetimle ilgili teknik destekli ihtiyaçları varsa o toplantılarda bunlar karşılanıyor. Bir de kooperatifler şirket gibi muamele görüyor. Belirli dönemlerde ağır vergiler var. Ve bununla baş etmek kooperatifler için zor. Ve bunun için üretim yapması, para kazanması lazım. Bu noktada bütün kooperatiflerin pazarlama satış konusunda ortak bir derdi var. En son Optimum Alışveriş Merkezi’yle bir işbirliği kurdu. İzmir’deki kadın kooperatiflerinin bu akşama kadar KEDV aracılığıyla Optimum’da stantları var. Orada Anneler Günü öncesinde ürünlerini satıyorlar. Birlikte dönüşümlü olarak stant tanıtımlarını yapıyorlar.
KIZLAR, ANNELERİNDEN GÖRDÜĞÜ DEĞERLERİ İLERİYE TAŞIYOR
- Son olarak Anneler Günü olacağı için bir şeyler söylemek ister misiniz?
- Anne ve kız ilişkisi anne oğul ilişkisinden daha farklı. Anne kız hem mutfakta hem hayatta birbirlerine destek olma noktasında. Dolayısıyla kuşaklar arası işbirliği var. Kız annesinden gördüğü, annesinin kendi annesinden gördüğü ve taşıdığı değerleri diğer gelecek kuşaklara taşıyor. Bize burada çok önemli bir iş düşüyor. Bizim geçmişten yakaladığımız her şeyi gelecek kuşaklara kaydetmek gibi bir misyonumuz var. Eğer bu bağ koparsa maalesef bu teknoloji dünyasında, gelecek kuşaklar sarılacak ve duygulanacak bir şey bulamayacaklar. Yabancı markalı kafelerde büyük büyük çikolatalı şeyler yiyerek, sağlıksız içecekler içerek kendilerine bir yer edinmeye çalışacaklar. Halbuki mutfaktan başlayan bu sağlık konusu bütün hayata yayılmalı ve kuşaktan kuşağa taşınmalı. Ve burada en büyük görev de anne ve kıza düşüyor.
Paylaş