ZEYNEP Tunuslu hayatımda tanıdığım en doğal insanlardan biri.
Özgürlüğün, yalınlığın ve sadeliğin önemini öyle güzel anlatıyor ve uyguluyor ki onun yanında tüm maddi şeyler boş ve anlamsız geliyor. Alaçatı’da, nihayet sakin ve çok keyifli bir pazar gününde, sabah kahvesi eşliğindeki sohbetimizi paylaşıyorum sizlerle.
>> Modacılığınıza dair ilk hatırladığınız perdeleri kesmenizmiş. Kimse dur demedi mi?
>> Bilakis babam ilk desenlerime çok yardım etmişti. İlk böcekler ve sinekleri yapmıştım desen olarak. Kocaman kocaman sinekleri yapıp tişörtlerime koymuştum. İlk tişörtlerimi Vakko’ya satmıştım. Hemen satılmışlardı. 21 yaşımda Hacettepe Filoloji’de okurken okulu bıraktım ve modayla uğraşmaya karar verdim. Kısa bir süre Milano’da Marangoni’de etüt ettim modayı. Gelip Mudo’da çalıştım sonra da kendi işimi kurdum ve hala devam ediyorum.
>> Son kitabınızın adı 13. Özel bir anlamı varmı 13’ün?
>> Oğlum 13 yaşında. İlk kitabımı 13 sene önce yazdım. 13’ü seviyorum. Bu yüzden kitabıma 13 adını verdim. Yazmak hoşuma gidiyor. Keyifli bir çalışma oldu benim için..
>> Neler var kitabınızda?
>> İçinde kadın öyküleri var. Hatta bildiğim, gözlemlediğim Alaçatılı bir kadının öyküsü de var. İmza günümü hem İstanbul, hem de Alaçatı’da yaptım. Kitabımla çok güzel övgüler aldım. Hemen hepsi gerçek hikayeler. Sadece elbise yapmakla kalmıyorum, gözlemlediğim herşey içime geçiyor. İnsanların sosyal durumları, ruhları, aşkları, kullandıkları renkler. Sokaktaki bütün kadınlar ilgimi çekiyor.
>> Babanızın görevi nedeniyle çocukluğunuzda yaşadığınız Diyarbakır sizi nasıl etkiledi?
>> Babam Hava Ataşesi olduğundan çok gezdik. 2 sene İzmir’de kaldık. 11 yaşımdaydım, burada okudum. Foça, Urla, Çeşme, Efes Antik Şehri bütün yapıtlarımda var. Bir şekilde ortaya çıkıyorlar. Moskova’dan gelip Diyarbakır’a yerleşmiştik. Moskova’nın soğuk, karlı havası, altın rengi kubbelerinden sonra Diyarbakır’ın kırmızı gülleri, kurbağaları, rengarenk kadınları ne kadar farklı gelmişti anlatamam. 2 sene orada yaşadık. Ne kadar güzel bir hayattı. Diyarbakır benim ufkumu açtı.
Babam pilottu ama çok iyi dikiş dikerdi
>> Anneannenizden çok etkilendiğinizi hep söylüyorsunuz..
>> Anneannem minyatür sanatçısıydı. Çok sanatçı ruhlu biriydi. Minyatür ve hat sanatını yapmak için kağıdı sevmek, kaleme saygı göstermek, çalışmak gerekli. Çok ince bir iş icra ederdi.
>> Ailenizde başka sanatçılar var mı?
>> Babam pilottu ama çok iyi dikiş diker, resim yapardı. Annem hala Yeditepe Üniversitesi Sanat Tarihi’nde öğretim görevlisi. Şanslı ve zengin bir ailede büyüdüğüm için çok mutluyum.
Ticari şeyler yapmıyorum bu bir tercih meselesi
>> Yaptığınız işlere hiç ticari yaklaşmıyorsunuz. Hayatınızı nasıl finanse ediyorsunuz?
>> Ticari şeyler yapmıyorum. Bu bir tercih meselesi. Aslında herşeyin en kalitelisini seviyorum her insan gibi. Ama bir çiçeğe bakmak da beni doyuruyor. Benim özgürlüğüm iki tane marka ayakkabıdan daha önemli. Eksik olursa ölmem. Yapmak istediğim herşeye inanıyorum.
>> İnsani hırslarınızı nasıl törpülediniz?
>> Zenginlik sadece para veya bıraktığımız arsalar değil. İnsanı zenginleştiren şeyler böyle uğraşlar. Ben dünyanın neresinde olursam olayım kendime bakabilirim. Kek yaparım, dans ve takı dersi verebilirim. Bunlar benim bileziklerim. Sadeliği de çok seviyorum. Hiçbir zaman büyük hırslarım olmadı. Beş tane fabrikam olsun, 10 tane arabam olsun. Bundan çok memnunum.
Oğlum Kanat ’’Alaçatı’yı İstanbullular bozdu’’ diyor
>> Alaçatı ve Çeşme sizin için ne ifade ediyor?
>> İstanbul çok yorucu bir şehir. Boğaz’da yaşayamadıktan, Mısır Çarşısı’na gidemedikten sonra bir anlamı yok. Niyetim 4-5 sene sonra, yani oğlumun eğitimi bitince buraya Alaçatı ya da Çiftlikköy’e yerleşmek. O da Alaçatı’yı, köydeki arkadaşlarını çok seviyor. "Çocukluğumuzda Alaçatı ne güzeldi, İstanbullular bozdu" diyor.
>> Burada neler yapıyorsunuz?
>> Buranın rüzgarı çok önemli. O rüzgar beni yeniliyor. Sörf yapmayı seviyorum. Alaçatı sokaklarında fırıncıyla konuşmak, kahveciyle sohbet etmek. Bunlar benim için çok önemli. Çeşme’de birkaç tane taşev yaptım. Yapım aşamalarında ve dekorasyonlarında çalıştım. Yıkılmış bir evi yeniden yapıp ayağa kaldırdım.
Film ve belgesel işini çok seviyorum
>> Sinemaya büyük ilginiz olduğundan bahsetmişsiniz. Bu konuda çalışmanız oldu mu?
>> Yazdıklarımı film yapmak istiyorum. Yönetmen olmak istiyorum. Daha önce ’8 buçuk’ adında kısa metraj bir film yapmıştım. 21 dakikalık bir çalışmaydı. Modayla ilgili bir festivalde gösterildi. Türkiye’deki sekiz ünlü insanın birkaç soruya cevaplarını içeriyordu. Bu konunun üzerine gidip biraz daha iyi filmler yapmak istiyorum. Film işini ve kamera arkasında olmayı seviyorum.
>> Televizyona program yapmayı düşünüyor musunuz?
>> Ben belgesel yapmak istiyorum. Türkiye’nin el değmemiş yerleri, çok anlaşılmamış değerlerini yansıtmak istiyorum. Yörenin yemekleri, kıyafetleri, kültürü çok ilgimi çekiyor. Ama tabii şu anki medya çok ilgi gösterir mi bilmiyorum.
Nişantaşı kızı değil Alaçatı kızıyım
>> Bir çok şey yapıyorsunuz. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
>> Bir sürü şey istiyorum hayatta. Görsel bir dünyada yaşıyorum. Sadece moda bana yetmiyor. Film işi bildiğim ve sevdiğim bir konu. Bizim ülkemizde herkes herşeyi olmayı çok seviyor. Ama ben tasarımcıyım. Hayatı bir bütün olarak görüyorum.
>> Neler etkiliyor sizi?
>> Her zaman kendimizi beslememiz gerekiyor ki bizim ülkemiz, Anadolu kültürü çok zengin. Ben de bir Anadolu kızıyım. Kesinlikle İstanbul, Nişantaşı kızı değilim, Alaçatı kızıyım, buralara aitim. Bu yüzden buradaki herşey beni çok heyecanlandırıyor.
>> Zeynep Tunuslu ile Alışveriş Turları fikri nasıl ortaya çıktı?
>> Dünyada "How To Shop" (Nasıl alışveriş edilir) denilen bir danışmanlık şekli var. Çünkü metropol insanlarının alışverişe vakti yok. İş hayatı için birkaç tane klasik elbiseye ihtiyacı var. Uygun fiyatla birşey arayacak zamanları da yok. Ben zaten sık yurt dışına gidiyordum ve her seferinde arkadaşlarım birşeyler istiyordu. Artık Baracuda Tur ile bunu profesyonel hale getirdim
>> Neler yapıyorsunuz bu turlarda?
>> En az 20 kişiyi Abu Dabi, Milano, Los Angeles ya da Hong Kong’daki büyük outletlere götürüyoruz. İndirim zamanlarına denk getiriyoruz. Gelenlere ne alması konusunda, ucuza buldum derken moda kurbanı olmaması için rehberlik de yapıyorum. Hem iyi şeyleri ucuza ediniyorlar, hem de aldıkları kıyafetler Türkiye’de sadece onlarda oluyor. Mesela Dubai’de abiye kıyafetler çok ucuz. Diktirmeye değmiyor. Aslında erkekler için de iyi. Çünkü yurt dışına gidildiğinde eşleri mağazalara bakarken onlar sıkılır. Oysa bu şekilde arkadaşlarıyla ya da yalnız gelen kadınlar tam gün sadece alışveriş yapıyorlar. Daha çok evlenecek çocuğuna çeyiz hazırlayan anneler geliyor.