Paylaş
TAM da sıkıntılı günler yaşadığımız şu günlerde ilaç gibi gelecek bir proje duydum. Hem de İzmir’de başlayıp Türkiye’nin birçok iline yayılan bir proje. Dokuz Eylül Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Prof. Abbas Türnüklü ve ekibinin yürüttüğü Akran Arabuluculuk ve Anlaşmazlıkların Çözümü Projesi’ni, Kalkınma Ajansı, Rotary gibi birçok kurum ve sivil toplum kuruluşu destekleniyor. İngiltere’de “sınıf içi davranış ve bunların çözümü” üzerine uzmanlaşan Türnüklü’nün deyimiyle, ayrıştırıcı değil, arabulucular yetiştirerek birleştiriciliği destekleyip toplumsal dönüşüm, barış ve diyalog projesi yapıyorlar. Çünkü dinlemeyen, anlamaya çalışmayan, barışçıl ve uzlaşmacı olmayan bireylerle toplum da, siyaset de barışçıl olamaz. Doğru söze ne denir?
KİMSEYE CİNSİN NE DİYE SORMA HAKKIMIZ YOK
- Siz Arabulucu Akran Projesi’yle ne yapmaya çalışıyorsunuz?
- Biz çocuklara sadece müzakere ve diyalog öğretmeye çalışıyoruz. Biz insanlara iyilik dağıtmaya çalışıyoruz. Doğada farklılık esastır. Tüm insanlar benim gibi olsun demek akla zarardır. Aynı ağaçtan 2 meyve koparıp aynı tadı alamazsınız. Bütün köpekler tek cins olsun diyemediğimiz gibi tüm insanlar tek tip olsun diyemeyiz. Kesinlikle din ve siyasete girmiyoruz, bu konuda konuşmuyoruz. Hiç kimse annesini seçmez. O nedenle etnik kimliğinizi de seçemezsiniz. O nedenle kimseye cinsin ne, kimlerdensin diye sorma hakkımız yok. Neden insanlar farklı diyeceğimize neden insanlar farklılıklarını yönetemiyor demeliyiz. Biz bu soruyu soruyoruz..
- Yanıt ne peki?
- Çünkü, sosyal becerileri yok, çünkü müzakereyi kazanmamışlar, çünkü anlaşmazlık çözüm becerisi yok. İş böyle olunca bu becerileri kazandırmak gerekli ama bunlar öğrenilmez. Nasihatle, öğütle adam olunmaz, azarlayarak, aşağılayarak, ceza vererek insan değişmez. Ancak diyalogla, anlayarak ve anlaşarak çözümlenir, değişir. O zaman yetişkinlerin çocukların derdini anlama olasılığı çok zayıf. Çocukları ancak yaşıtları daha iyi anlar ve değişmesine yardımcı olur. Çocukları arkadaşları üzerinden değiştirebilirsiniz, eğitebilirsiniz.
SABANCI VAKFI FARK YARATAN PROJE SEÇTİ
- Okullardaki arabulucu eğitimi nasıl oluştu?
- Ege Üniversitesi’nde psikoloji üzerine lisans ve yüksek lisans yaptıktan sonra devlet bursuyla İngiltere’de doktora yapmaya gittim. Orada ‘Sınıf İçi Davranış’ üzerine çalışmaya başladım. Sonra Dokuz Eylül Üniversitesi Anlaşmazlık Çözümü Araştırma ve Uygulama Merkezi’ni kurduk. Bir master programı açtık. Projemiz çocuk eğitimi odaklı çünkü yetişkini değiştirmeye çalışmak insan haklarına aykırı. Yaşlandıkça kemikleşiriz, katılaşırız. Kuru bir dalı esnetemezsiniz, bu kuru dallar ülkeleri yönetirse esnemez. Projemiz Tübitak’tan geçti. Artık okullarda akran arabulucu eğitmeye başladık.
- Okullarla çalışmaya nasıl başladınız?
- Biz 5 yıl boyunca merkez olarak bir lisede çalıştık. Sonra bir arkadaşımız projemizi Sabancı Vakfı’na gönderdi ve ‘Fark Yaratan Proje’ seçildik. Bize çekilen kliple Buca’da 22 lisede çalışmaya başladık. Vali, İl Milli Eğitim Müdürü ile protokol imzaladık. Karabağlar’da bir öğrenci öğretmenini bıçaklayınca ortaokullara da girmeye karar verdik. Toplum Polisleri, ‘size destek olmak istiyoruz’ dedi. Başsavcı vekili de geldi ve projemize destek olmak istedi. Çünkü bize bu konuda milyonlarca dava geliyor dediler, öyle ki insanlar dava açmak dışında birşey bilmiyorlar. Tüm bu desteklerle bu yıl 32 liseye girdik.
- Sivil toplum kuruluşları da devreye girdi galiba değil mi?
- Evet mesela Dokuz Eylül Rotary Başkanı Barbaros Salman bizim gazetede çıkan küçücük bir haberimizi görüyor ve eğitimci eşiyle paylaşıyor. Sonra bizimle bağlantıya geçip Rotary’nin de desteğiyle başka birçok okulla da görüşüyoruz.
ÇOCUKLAR BİRBİRİNİ ANLAMIYOR ZARAR VERİYOR
- Anlaşmazlıklara uygulanacak yönteme nasıl karar veriyorsunuz?
- Davranış üzerine çalışırken karşınıza en sık çıkan şey ‘Şiddet’. Şiddet için farklı tanımlar olabiliyor. Mesela bazı davranışlar şiddet olarak tanımlanırken bazıları hayır bu anlaşmazlığın çözüm yoludur diyor. İstenmeyen davranışı şiddet olarak tanımlarsanız ödül-ceza yöntemini düşünebilirsiniz fakat bunu kişilerarası anlaşmazlık olarak görürseniz kişileri uzlaştırmalısınız. Her durumda da farklı yöntemler uygulamalısınız.
- Nasıl yöntemler mesela?
- Okulda istenmeyen davranışlar cezalandırılması gereken davranış mı, yoksa doğru davranışı öğretmek için fırsat mı? Cezalandırılması gereken davranış ise yine ödül-cezaya gelinir fakat doğru davranışı öğretmek için fırsat olarak görürseniz çocukların sorun çözme ve empati becerilerini geliştireceksiniz. Çünkü çocuklar birbirlerini anlamıyor ve ciddi acı veriyorlar. Sınıfta ve okul içerisindeki davranışlar akranlar arası anlaşmazlıktır. Bunu yönetmek için çocuklara müzakere becerisini kazandırmalıyız. Taraflar birbirlerine bağırır, çağırır, başkalarına kendilerini haklı göstermek için gider karşısındaki hakkında konuşur, o zaman anlaşmazlık sağlanamaz. Müzakere çok zor bir şey.
SORUN EŞİTLER ÜZERİNDEN YANİ AKRANLA ÇÖZÜLÜR
- Siz çocukları anlaştırırken nasıl bir yöntem izliyorsunuz?
- Okullarda abi-abla projeleri yapıldı. Mesela çocuklara matematik-fen ya da herhangi bir şey öğretirken kendi stilinizle çok başarılı olamayabilirsiniz. Ama 2 yaş büyük abisi- ablası onun düşünme tarzına sizden daha yakındır. O zaman iki çocuk arasında anlaşmazlık varsa onu da 2 yaş büyük abla ya da abi daha kolay çözebilir. Çünkü çocuklar mahremini anne-babasına değil arkadaşına anlatır. Akran arabulucuğun çıkış noktası budur.
- Yani yakın gördükleri birine daha rahat açılabilirler...
- İnsanlar arasındaki sorunların çözümü eşitler üzerinden gitmelidir. Yani arabulucu akran olmalıdır. İkimiz arasındaki ortak sorunu sorunun parçası olmayan biriyle halledebiliriz. O zaman olumsuz davranışlar bir fırsata dönüşür ve arabulucu ile çözümlenir. İşte dört yıl boyunca arabulucu olarak yetişmiş ya da bu kültürü almış çocuklar okulu bitirdiklerinde barış elçisi olabilecek kadar eğitilmiş olacaklardır. İşte biz bunu eğitim modelimize uyguladık. Eğitim programını yazdık ve araştırma merkezi kurduk.
PROGRAMDA ARABULUCUYU ÇOCUKLAR SEÇİYOR
- Yetişkinlerin, öğretmenlerin başarılı olma şansı neden az?
- Çocuklarımız sorunlarını çözerken öğretmenleri değil arkadaşları arabulucu olmalıdır. Çünkü arkadaşlar seçilmiş kardeşlerdir. Biz işte bu seçilmiş kardeşleri arabulucu yapıyoruz. Çünkü öğretmenler seçerse nerede sesi az çıkan, çok fazla ders çalışan, öğretmenin gözüne girmeye çalışan varsa onları seçer. Çünkü yetişkinler çocuklara nasihat verir, bağırır ama doğruyu görmesini sağlayamaz. Oysa bizim programımıza göre arabulucuyu çocuklar kendileri seçiyorlar.
- Peki bu arabulucuları nasıl seçiyorsunuz?
- 30 kişilik sınıfta 8 arabulucu seçiyoruz. 4 kız, 4 erkek. Her 4 çocuk 1 arabulucu seçiyor. Biz bu arabulucuları eğitiyoruz. 30 saatlik eğitim programımız var. Haftada 3-4 eğitim veriyoruz. Sonra arabuluculuk odası açıp burada nöbetleşe arabulucuk yaptırıyoruz. Köşeleri sivri olmayan eşkenar üçgen bir masamız var. Karşı karşıya değil yanyana bakıyoruz. Arabulucu öğrenci kavga eden iki arkadaşıyla bu masaya oturup konuşuyor. Eğer bu sorunu arabulucunun yöneticiliğinde diyalogla çözebilirsek çocuklara çok önemli yol aldırmış ve olumsuz davranışı bir fırsata çevirmiş oluyoruz. Bisiklet sürmek bisiklette öğreniliyorsa, yüzme havuzda öğreniliyorsa insan ilişkileri de insanca davranılarak öğrenilir.
- Öğretmenlerimiz hatta birçok anne de hala bugün cezadan yana.
- Bakın, ceza ile adam olunsaydı bütün hayvanlar adam olurdu. Bir eğitimci ceza yöntemini kullanmaz. K-9 eğitimcileri hariç. O nedenle çocuklara olumlu davranış öğretmek için ceza yöntemi kullanılamaz.
YÜZDE 93 BAŞARI ELDE ETTİK, KADINLAR BARIŞA DAHA YAKIN...
- Bugüne kadar nasıl sonuçlar elde ettiniz?
- Mesela Aybars-Hikmet Karabacak Lisesi’nde bin 200 anlaşmazlık masaya geldi. Yüzde 10’unda bıçak, yüzde 10’unda sopa kullanılmış düşünebiliyor musunuz? Küçücük bir kavgadan dolayı arkadaşlarını bıçaklayan 4 çocuk cezaevinde. Masaya gelen anlaşmazlıkların yüzde 93’ünde barış yapılmıştır. Bunların yüzde 40’ı kızlar, yüzde 30’u erkekler, yüzde 26’sı kız-erkek arasında anlaşmazlıktı. Tercih edilen arabulucuların yüzde 60-70’i kız oldu.
- Neden sizce?
- Çünkü biz erkekleri asker gibi yetiştirmeye çalıştığımızdan erkeklerde empati, müzakare, diyalog, iletişim becerilerinin barış ve uzlaşıya dönük olma olasılığı zayıf. Ama kadınlar evini kursun, ilişkileri dengelesin gibi roller verdiğimizden kadınlar bu konularda daha başarılı. Yani barış ve uzlaşı bence mutlaka kadınların elinden gelecektir. Çünkü pedagojimiz androjen değil maço bir pedagojidir. Kurucu olan barışa daha yakındır. O nedenle anneler, kadınlar barışa her zaman daha yakındır. Çünkü anlaşmazlıkların çoğu duygu ağırlıklıdır. İşte bu duyguyu kadınlar daha iyi algılar, sezer ve süreci kadınlar erkeklerden daha iyi çözümler.
YUMUŞAK YERİN İNSANI DA YUMUŞAKTIR, İZMİR BUNUN ÖRNEĞİ
- Nerelerde eğitim veriyorsunuz?
- İzmir’den yayılan bu projeyle İstanbul Eyüp’de 44 okula girdik. İstanbul Kalkınma Ajansı’ndan proje aldık, onlarla İstanbul’a da yayılıyoruz. Şu an Buca’da 22 lise, 33 ortaokul, Konak’ta 32 lise, İstanbul’da 44 okulda tüm bu eğitimlerimizi veriyoruz. Şimdi Antalya, Diyarbakır ve Edirne’ye de gidiyoruz. Bence barış İzmir’den Türkiye’ye yayılıyor. İzmir gerçekten barış ve hoşgörünün şehri olarak buna öncülük ediyor.
- Gerçekten İzmir’in böyle bir yapısı var değil mi? Neye bağlıyorsunuz bunu?
- Bakın yüksek yerlerde yetişenler daha doğasına uygun olur, serttir. Ben Karadenizliyim, Karadeniz insanı iklimine uygundur daha serttir. Doğu serttir çünkü doğa serttir. Ama İzmir’de deniz var, kıyı var, ova var. Ova insanı esnek, hoşgörülü ve bereketli olur. Denizin olduğu daha yumuşaktır. Zaten tarihe baktığınızda bu coğrafyadaki medeniyetler de daha hoşgörülü ve anlayışlı yaşamışlardır. İzmir toleransın da en yüksek olduğu yerdir. Rahatsız olmaz, tolere eder. O yüzden barış ve diyalog İzmir’den yayılacaktır.
YETİŞKİNLER KOLAY DEĞİŞMEZ, YETİŞTİKLERİ DÖNEME BAKMALI
- Hep çocuklardan konuştuk. Yetişkinlerde durum nedir peki?
- Yetişkinler kendi döneminin insanıdır. Baktığınızda kendi dönemindeki çözüm şekillerini, kendi dönemindeki kahramanları öne çıkarır. Siyasi aktörlerin çocukluk dönemlerine bakınca hangi dönemleri görüyorsunuz ona bakın. İşte o yıllarda şekilleşmişlerdir. O nedenle biz yetişkinlerle değil çocuklarla ilgileniyoruz. Yaşı 60 civarı olanların gençliği 70-80 arasıydı. O dönemde yetişmiş birinin pasifist bir dille sorun çözme bakış açısı net değildir. Çünkü çok keskin bir dönemin şekillenmesiyle olgunlaşmalarıdır. Ama bugünün çocukları daha yumuşak dönemlerde yetiştiler ve bu çocuklar bireyselin, tüketimin, farklılığın ön planda olduğu internet ile şekillenen alışkanlıkların olduğu değişik bir kuşak.
- Yetişkinleri değiştirmek mümkün değil mi yani?
- Teknik bilgi her yaşta öğrenilir ama davranış belli bir yaştan sonra yavaş öğrenilir. İnsanlar farklılıklarını nasıl yöneteceklerini oyun bahçesinde öğrenirler. 7-8 yaşlarında öğrenirler, lisede bile kemikleşir çocuklar. Ondan sonra da hayat boyu öyle giderler, çok zor esnerler. Ancak hayatlarında çok büyük olaylar olursa esnerler. Normalde insan değişmez ancak radikal olaylar karşısında değişirler.
GENÇLERİN BİAT ETMESİNİ İSTEMEK DOĞAYA AYKIRI
- Çocuğa dur demezsek geleceğin kontrolsüz yetişkinlerini mi yaratıyoruz?…
- Mesela bir çocuk eşyasını aldığında hemen çarparlar. Orada ona vurma demezseniz ileride de vuracaktır. Benim babam senin babanı döver düşüncesi hakim. Sorun bu çocukların konuşarak anlaşmayı bilmemeleri. Çünkü anneleri bile bu çocuklarla konuşmuyor. Anneler de çocuklarına sus şimdi bir tane vuracağım diyor. E, ha bir kişiye vurmuşsun ha 300 bin kişiye vurmuşsun. Aynı mantık. İşte bu proje geleceği yönlendirecek.
- Anne- baba ve öğretmenlere ne tavsiye edersiniz?
- Çocukları mutlaka dinlemeliyiz. Akıl vermeye kalkmamalı, onları anlamaya çalışmalıyız. Biz onların sadece biat etmelerini, bizim doğrularımızı kabul etmelerini istiyoruz. Böyle bir şey doğaya aykırı. Çocuklar ve gençler ne diyor, alanıma girme, özgürlüklerime karışma. İster ibadetini yapar ister eğlencesine gider. Onları anlamak için sadece diyalog kurmalıyız. Şekillendirmeye çalışmamalıyız.
Paylaş