9 Kasım 2007
Yurt dışı seyahatlerinin en iyi tarafı, meslektaşlarınızı daha iyi tanıyor olmanızdır. Hafta başında Litvanya’daydım. Türk Telekom basketbol takımının maçı için gittim ve üç gün kaldım. Litvanya ile ilgili anlatacağım çok şey var. Ama izninizle, daha önceki Rusya seyahati ile ilgili bazı konulara değinmek istiyorum. Rusya kafilemiz bayağı genişti. Çok sayıda spor yazarı vardı.Otele yerleşir yerleşmez, yarım saat sonrası için sözleştik. Lobide buluşacaktık. Nitekim yarım saat sonra spor yazarlarının tamamına yakını geldi. Sadece bir kişi hariç... O da Bekir Ada... Anadolu Ajansı spor servisinde çalışan ve 127 değerli spor yazarından biri olan Bekir, başarılı ama biraz ağırkanlı bir meslektaşımızdır. Bekir’i göremeyince ben, hemen telefona sarıldım ve "Kardeşim, nerede kaldın" diye ikaz ettim. Ne de olsa, kafilenin en büyüğü bendim. Bekir de bana, "Aaaa, yoksa siz beni mi bekliyorsunuz. 5 dakika sonra geliyorum" dedi. Aradan yarım saat geçti. Bekir hala yok. Ben yine aradım ve "Neredesin" diye bir kez daha sordum. Bekir, benzer bir şekilde, "Aaaa, abi siz hala gitmediniz mi" karşılığını verdi. Uzatmayalım, Bekir’le aramda buna benzer 4 telefon konuşması geçti. Allah’tan çok sakin bir insanım. Hayatta hiçbir şeye sinirlenmem. Yine de arkadaşlarım, nedendir bilinmez, beni sakinleştirme gereği duydular. Üstelik bir de hatırlatmada bulundular:
- Ağabey, Bekir saçlarına çok büyük özen gösterir. Halen saçını tarıyordur.
Hey Allah’ım... Oysa benim, sabah soyunmam, duş almam, dişimi fırçalamam, saçımı taramam ve evden çıkmam, sadece dört dakika sürer. Üstelik dişimi fırçalarken, hem çoraplarımı giyerim, hem müzik dinlerim, hem de cep telefonumdan, servis sorumlumuz Meriç Enercan’a, "Abi, şu an yoldayım. Trafik çok sıkışık. Biraz gecikeceğim" diye mesaj atarım.
ÖNDER SOMER!
Bekİr, ne de olsa, canımız ciğerimiz. Mecburen kuzu kuzu bekledik. Üç saat sonra geldi. Unutmadan bir hatırlatma yapayım, bizim Bekir, Önder Somer’in ikiz kardeşi gibidir. Belki de ikiz kardeşidir. İnanılmaz şekilde benzer. "Önder Somer kim?" diye soracak olursanız eğer... Keşke sormasaydınız ama, yine de söyleyeyim. Türk filmlerinin efsanevi kötü adamıdır. Müthiş yakışıklıdır. Ama kalbi kötüdür. Ağına düşürdüğü tüm kızlara tecavüz eder. Tabii filmlerde... Tecavüz edeceği kızların gazozuna önce ilaç atar. Bu şekilde, "gazozunun kapağını açar." Hep kötü örnek oldu. Zaten bu yüzden değil midir ki, gençliğimde hiçbir kız arkadaşım, ikram ettiğim gazozdan içmedi. Ama artık içiyorlar. Nedendir bilmiyorum, bir sakınca görmüyorlar.
İşte bizim Önder Somer, pardon Bekir Ada, üç saat beklettikten sonra, "Hiç bekletmedim değil mi abi" diye sormaz mı! O an biraz sinirlenmişim. Zaten Sibirya’ya yakın bir bölgedeyiz. Günler, 3 ya da 4 saat sürüyor. Güneş sabah 11’de doğuyor, 15’te batıyor. Geri kalan bölüm, zifiri karanlık. Bizim Rusya seyahatinin ilk günü, haliyle otel lobisinde geçti.
TARZAN MURAT!
Benİ tanıyanlar iyi bilir, yurt dışı seyahatlerimde daima kültürel faaliyetlerde bulunurum. Özellikle opera, tiyatro ve sinema, vazgeçilmez tutkularım arasındadır. Tarihi eserleri incelemeye de bayılırım. Meslektaşlarım da zaten sanatsever kişilerden oluşur.
Söz Anadolu Ajansı’ndan açılmışken... Beş yıl önce Dünya Kupası final karşılaşmaları için Güney Kore’deyiz. Ekipte yine Anadolu Ajansı’ndan Mehmet Özdemir var. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bulunan her spor yazarının, Mehmet Özdemir’i mutlaka bir kere görmesi gerekir. Görür görmez, halinize şükrediyorsunuz. Belçika’da ikamet eden Mehmet, tam 7 dili, ana dili gibi konuşur. Ama kimseyle anlaşamaz. Müthiş bir iletişim sorunu çeker. Fakat Akşam Gazetesi’nden Murat Tarhan, yeryüzündeki hiçbir dili bilmemesine karşın, yeryüzündeki her insanla inanılmaz şekilde anlaşır. Hiç unutmam bir gün, Murat’la birlikte Sofya’dayız. Bir Ganalı ile bir Finli gazeteci, basın bürosunda birbirlerine hakaret ediyorlar. Belli ki hassas bir konu. Araya Murat girdi. Ben uzaktan izliyorum. Murat ikisini de ayrı ayrı ikna etti. Gönüllerini aldı. Gazeteciler, birbirlerine sarıldılar ve Murat’a teşekkür ettiler. Murat’ın ne konuştuğunu, nasıl konuştuğunu, hala anlayabilmiş değilim.
Özür dilerim, yer kalmadı. Kısmetse, haftaya çok ilginç şeyler anlatacağım.
Yazının Devamını Oku 25 Mayıs 2007
OFTAŞ, satılacak mı, satılmayacak mı? Gündemdeki yeni konu bu... Piyasa, yavaş yavaş hareketleniyor. Tabii, İlhan Cavcav da boş durmuyor. Gazetecilerin sık sık soru sormasından bunalan Cavcav, geçen hafta içinde şöyle bir demeç verdi: "Spor yazarları kendi aralarında para toplasınlar, Oftaş’ı satın alsınlar. Paraları yetişmezse, üstünü ben tamamlarım..."
İnanılmaz hoşuma gitti. Niye olmasın ki... Alabiliriz. Gerçi gazeteci milletinde pek para olmaz ama... Oftaş için pazarlık yapabiliriz.
Servis sorumluları düzeyinde şöyle bir düşündüm de... Acaba, bu konuda kim, ne der? Size bilgi vereyim:
Tufan Turasan (TRT): Yazışmalar hemen başlasın, konuyu TRT yönetimine ileteyim.
Soner Sayımlar (Anadolu Ajansı): Oftaş yönetim kurulu, görevini iyi yapamıyor. Olağanüstü genel kurul şart.
Nezir Önal (Akşam): İlhan ağabeye çok ayıp olur.
Orhan Kılıç (LİG Tv): Oftaş’ın maç yayın hakkı, bize verilsin.
Uğur Tenekecioğlu (TSYD Ankara Şube Başkanı): Hem G.Birliği, hem Oftaş’a başkan olursam, düşünürüm.
Cemal Ersen (Milliyet): Kulüp tescil talimatının 14. maddesine göre Oftaş’ın satışının şeffaf olması gerektiği öğrenildi.
Ali Erdoğan (Sabah): Halen Ankaragücü yıldız takımında oynayan oğlum Şahin Can, Oftaş’a transfer edildiği takdirde para verebilirim.
Ali Abalı (Cumhuriyet): Oftaş’ın divan başkanlığı için kaç aday var?
Lütfü Özel (Vatan): Önemli olan birlik ve beraberlik... Ama ben para vermem.
Yusuf Yalkın (Yeni Çağ): Kardeşim hastayım, siz neler soruyorsunuz.
Hasan Kulaç (Star): Etik kurallar çerçevesinde parasal konulara girmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
Bülent Karadaş (Zaman): Para veririm ama, Oftaş’ın deplasmandaki tüm maçlarına ben giderim.
Kemal Bostan (TSYD Dergisi): Oftaş’ın adı, Kemtaş olarak değişsin. Üstelik bende bozuk para yok.
Hasan Ötkün (TSYD Dergisi): Oftaş’ı satın alırsınız, F.Bahçe’yi alamazsınız.
Ekel Türkoğlu (Fanatik) : Maliyeti iyi hesaplamak gerekir. Yoksa kurtarmaz.
Gökhan Gerçek (NTV): Oftaş, süper lige mi çıktı!
Murat Çimen (Kanal A): Oftaş’ın mı reitingi daha iyi, yoksa Avrupa ligi maçlarının mı?
Nedim Koşar (Kanal B): Oftaş’ı değil, TED Kolejliler’i almalıyız.
Meriç Enercan (Hürriyet): Ankaragüçlüyüm. Oftaş için para vermem.
Atilla Türker (Bendeniz Cennet Kuşu): Oftaş için canım feda...
Gördüğün gibi İlhan ağabey, benden başka kimseden fayda yok.
Biz bu Oftaş’ı satın alamayız.
ANKARA’DA EN SON YALAN NEDİR? Cemal Aydın, dargın olduğu 9489 kişi ile tek tek barışacak.
ARMAN TALAY!
TopraĞI bol olsun. İnanılmaz güzel bir insandı Arman Talay... Ağabeyimizdi, ustamızdı. Efsane bir isimdi. Yufka gibi bir kalbi vardı. Kimseyi kırmazdı. Müthiş bilgisi, öngörüsü ve sağduyusu ile hepimizin ufkunu açtı.
Aramızdan ayrılalı 9 yıl oldu. Eksikliğini hep hissettik.
Arman ağabey adına geleneksel olarak düzenlenen ödüller, önceki gün açıklandı. Talebesi olma şansını ve mutluluğunu yakalamış bir gazeteci olarak, ben de bu ödüle layık görüldüm.
Benim dışımda çok sayıda ağabeyim, kardeşim ve dostum, bu anlamlı ödüle hak kazandı. 31 Mayıs Perşembe günü Cebeci Asri Mezarlığı’nda Arman ağabeyin kabri başında düzenlenecek törenle ödüller verilecek.
Hep beraber orada olacağız. Arman ağabeyi bir kez daha anacağız. Tüm dostları bekliyoruz.
GÜNÜN SÖZÜ:Yalaka inek,
kasabın bıçağını yalarmış...
Yazının Devamını Oku 27 Nisan 2007
SON 5 haftada alınan sonuçlara bakar mısınız! Rezalet... 4 yenilgi, bir beraberlik... Şampiyonlar Ligi hesabı yapılırken, UEFA kupası hayal oldu. Takım oynamıyor. Takım ruhsuz!
Geçtiğimiz hafta içinde yapılan anket, Gençlerbirliği’nin yüzüne, bir tokat gibi indi. Ankaralı 44 spor yazarından sadece 4’ü, "Gençlerbirliği, Ankaragücü’nü yener" dedi. Üstelik bu 4 spor yazarı, ya Gençlerbirliği kongre üyesi, ya eski futbolcusu, ya da sempatizanı idi.
Anlayın durumu!
Küme düşmemeye çalışan bir Ankaragücü, üst sıralarda gezinen bir Gençlerbirliği’ne karşı favori görünüyorsa, ortada bir anormallik var demektir. Gençlerbirliği’ne inanan kalmadı!
Futbolcuları tek tek gözünüzün önüne getirin. Hangisi aşama gösteriyor? Bırakın aşamayı, hangisi yerinde sayıyor. Hiçbiri... Hepsi de büyük bir düşüş içerisinde.
Son Ankaragücü maçını gördünüz. Sadece kaleci Gökhan görevini iyi yaptı. Gerisi hikaye... Gökhan da zaten 9 haftadır oynamıyordu. Arkadaşlarından ayrı kalmak, Gökhan’a yaramış.
Yasak savıyorlar
Gençlerbirliği’nde pek çok futbolcu, yasak savıyor. Haliyle yakışmıyor. Formalite gereği sahaya çıkmak, kimseye bir şey kazandırmaz. Tam aksine kaybettirir. O forma, Gençlerbirliği forması. Hakkını vermek gerekiyor. Ayıp. Futbolcuları tek tek ele alın. Örneğin Mehmet Çakır, Mehmet Nas, Kerem, Tuna... Sonra Okan, İsaac, Erhan ve Eren... Elle tutulacak, biri var mı! Hepsi de haftalardır dökülüyor. Bu düşüş, bu çöküş, hiç de normal değil. Sebebinin araştırılması ve bulunması gerekir. Bu futbolcular, normal şartlar altında, bu kadar kötü oynayamazlar. İsteseler bile böylesine bir rezalete imza atamazlar.
Bir çapanoğlu var!
Risp ve Ayman’ı gönderen sayın İlhan Cavcav, acaba şimdi ne yapıyor, ne düşünüyor? Mutlu mu acaba? Sevgili futbolcular... Siz, iyisiniz değil mi? Ha biraz daha gayret edin, Gençlerbirliği’ni düşürmenize az kaldı.
Ve Mesut Bakkal... Ne var, ne yok hocam! Orada mısınız? Takımın başında mısınız?
ANKARA’DA EN SON YALAN NEDİR?
Cemal Aydın, bundan böyle kimseyle kavga etmeyecek.
ANKARAGÜCÜ TARAFTARI!
TEK kelime ile muhteşemdi. Helal olsun bu taraftara. Gençlerbirliği ile oynanan maçı izlerken, tüylerimiz diken diken oldu. İnanılmaz bir görüntü vardı. Yeri göğü inleten Ankaragücü taraftarı, bir an olsun susmadı. Tribün şovu ile de takdir topladı. Haliyle tam not aldı.
İşte, gerçek taraftar budur.
Sadece, ufak bir hatırlatmada bulunalım. Maraton tribününde çıkan küçük çaplı bir kavga sonrası, güvenlik güçleri olaya müdahale etmek istedi. İşte tam bu sırada bazı taraftarlar, "Polis dışarı" şeklinde tezahürat yaptı. Hiç hoş değildi. Polis, bizim polisimiz. Herkesin saygı duyması şart. Ankaragücü taraftarı iyi yolda... Dileriz, Türkiye’de "bir numara" olurlar.
CEZA TAHTASI
Ankaragücülü Tita... Gençlerbirliği maçında, sadece üç metreden topu kaleci Gökhan’ın cinsel organına isabet ettirdiği için.
ŞEREF KÜRSÜSÜ
Kaleci Gökhan... Ankaragücü maçında, Tita’nın 3 metreden vuruşunu, cinsel organı ile önlediği için.
OKUYUCU MEKTUBU
TEŞEKKÜRLER SAYIN CAVCAV...
BİZLER, bir grup Gençlerbirliği taraftarıyız. Ancak başkanımız İlhan Cavcav yüzünden, maçlara gitmiyoruz. Bundan 2-3 yıl önce Ziya Doğan takımın başındayken, başkanımız "Artık paraya ihtiyacımız yok. Şampiyonluğa oynayacak takım kuracağız" demişti. Bizler pek umutlu değildik, ama "herhalde değişti" diye düşündük. Fakat haklı olduğumuz ortaya çıktı. Birazcık paraya sıkışmış olduğu için, kurulu takımımızı bozup, yine futbolcu sattı. Ligde de zirveye oynarken, tepetaklak olup buralara geldik. İlerleyen haftalarda düşmeme mücadelesi yaparsak, kimse şaşırmasın. İşte bu yüzden sayın başkanımıza çok teşekkür ediyoruz. Ellerine, kollarına, cebine sağlık. Allah başımızdan eksik etmesin.(Ali Daş, Nail Kıran, Murat Ermiş ve arkadaşları)
Yazının Devamını Oku 23 Nisan 2007
Hentbola Ankara’da başlayan Yeliz Özel, Norveç ve Makedonya maceralarının ardından soluğu yeniden Başkent’te aldı. Uluslararası Hentbol Federasyonu onu, ’dünyanın en iyi 10 bayan hentbolcusu" arasında gösterdi. YELİZ Özel... Türk sporunun gururu... Hentbolun, altın kızı. İnanılmaz bir kariyeri var. Yaşamı, başarılarla dolu. Dünya’nın en iyi 10 bayan hentbolcusu arasına girdi. Oylama, devam ediyor. Büyük olasılıkla da "Dünya’nın bir numarası" olacak. Açık ara önde gidiyor. İnternet üzerinden yapılan oylama, 1 Mayıs’ta sona erecek. Yeliz’i şimdiden kutlarız. Ama daha önce, üzerimize düşen görevi yapmalıyız. Hemen, üşenmeden, www.thf.gov.tr sitesine girmeliyiz ve oy vermeliyiz. Lütfen... Çünkü Yeliz, belki de bu oylarla "Dünya Hentbol Kraliçesi" olacak. İşte, sevgili Yeliz ile kariyeri ve kraliçeliği üzerine çok hoş bir sohbet yaptım. Buyrun okuyun, beğeneceğinizden eminim.
- Sevgili Yeliz, müthiş bir başarıya imza atıyorsun. Gerçi, medya seni gözardı ediyor ama...
- Kısmetse, birinci olacağım. Tabii, bu benim için büyük gurur. Her şeyden önce bir Türk kızının, bir Türk sporcusunun, dünya çapında bir başarıya ulaşması, ülkem adına onur verici bir durum.
- Şu kesin, sen eğer değil futbolcu, basketbolcu ya da voleybolcu olsaydın, tüm Türkiye seni konuşuyordu. Böyle bir başarı, bugüne kadar kaç kişiye nasip olmuş?
- Haklısın Atilla Ağabey. Ama yapabilecek fazla bir şey yok. Dilerim, dünyanın en iyisi olurum, işte o zaman gazeteler boy boy yazar, hentbol da hak ettiği yeri bulur.
- Peki, nasıl oldu da, 10 sporcu arasına girebildin?
- IHF, yani Uluslararası Hentbol Federasyonu Yönetim Kurulu, uzun incelemelerden sonra, dünyadaki en iyi 10 sporcuyu belirledi. Tabii, bunun için sporcuların yeteneği ve elde ettiği başarılar göz önünde tutuldu.
- Oylama ile ilgili biraz bilgi verebilir misin?
- İsteyen her kişi, oylamaya katılabiliyor. Bunun için internetten, www.thf.gov.tr adlı siteye girmek gerekiyor. Burası, Türkiye Hentbol Federasyonu’nun resmi sitesi. Buraya girdikten sonra, gerisi kolay. Bir tıklamanız yeterli. Destek verecek olan kişilere şimdiden teşekkür ederim. Kimse ihmal etmesin, bir oy, bir oydur. (Gülüyor)
- Kesinlikle... Kendini biraz tanıtır mısın?
- Biz 7 kardeşiz. Ablam Filiz, Bahçeli Gençlik’te hentbol oynuyordu. Ben de izlemeye gidiyordum. Daha doğrusu ablam, elimden tutup götürüyordu. Sonra Kemal Durak hoca, ablama "Kardeşini de hentbola başlatalım" demiş. Ablam da bana sordu. Hiç aklımda yoktu. Pek gönüllü olmadan, "evet" dedim. Sonra gerisi geldi.
Arkadaşlarım
bana gülüyordu
- Demekki, çok yetenekliydin.
- Pek öyle değildim (Gülüyor). Çok savruktum. Ben oynarken, arkadaşlarım bana gülüyordu. Topu aldıktan sonra kafamı öne eğiyor, savunmanın arasına dalıyordum. Komik bir görüntü oluyordu. Hatta bu yüzden bana "kafa sokan kız" lakabı takıldı. Savunmanın arasında nerede boşluk bulursam, kafamı oraya sokuyordum. Komik bir tekniğim vardı. Sonradan düzelttim.
- İlginç.
- Tabii, azmin elinden bir şey kurtulmuyor. Çok çalıştım, özveride bulundum ve Genç Milli Takıma çağrıldım.
- Demekki yeteneğin çabuk keşfedilmiş.
- Ne gezer! Genç Milli Takım’daki hocam, beni beğenmedi. Kadroya almadı, geri yolladı. İnanın böyle oldu. Ben de bir üzüldüm, bir üzüldüm, hiç sormayın... Çok koydu, hırs yaptım, gecemi gündüzüme kattım ve 3 ay sonra A Milli Takım’a çağrıldım.
18 yaşında yurtdışına
- Nasıl oluyor bu! Genç Milli Takım için beğenilmiyorsun ama, 3 ay sonra A Milli Takım’ın oyuncusu oluyorsun?
- Oluyor işte. Demekki, Genç Milli Takım seçmelerinde gerçek performansımı ortaya koyamamışım. Yıldızım çabuk parladı. 15 yaşında A Milli Takım formasını giydim. Sonra da 18 yaşında Norveç’e transfer oldum ve Byasen’de oynamaya başladım.
- Harika.
- Aynı zamanda ben, yurtdışına transfer olan ilk bayan sporcuyum. Ama Norveç’te pek mutlu olamadım. Çünkü çok gençtim, deneyimsizdim. İskandinav insanları, bize göre çok soğuk. Haliyle kaynaşmak kolay olmuyor.
Erkeklerden iyi şut atıyor
A Milli Takım Kaptanı Ceren Üstün, Yeliz’in özelliklerini, "Onda inanılmaz bir yetenek var. Görmek gerekir. Oyun zekası mükemmel. Üstelik çok çabuk ve kuvvetli" şeklinde dile getiriyor.
YELİZ, seni dünyanın en iyi hentbolcularından biri yapan özelliklerin nelerdir?
- (Söze bu sırada Ceren giriyor. Türk hentbolunun yıldız isimlerinden biri olan ve halen A Milli Takım Kaptanlığı yapan Ceren Üstün, çok sevgili arkadaşının özelliklerini dile getiriyor: "Yeliz’de inanılmaz bir yetenek var. Görmek gerekir. Oyun zekası mükemmel. Üstelik çok çabuk ve kuvvetli. Kuvvetli olan sporcular genelde çabuk olmaz. Ya da zeki olanlar, kuvvetli olmaz. Yeliz’de her türlü özellik, çok üst düzeyde. Erkeklerden iyi şut atıyor. Şimdiden Türk hentbolunun efsane isimlerinden biri oldu. Kendisi, soyadı gibi özeldir. Hayattaki en iyi arkadaşlarımdan biridir. Çünkü aynı zamanda çok kaliteli, dürüst, temiz ve cana yakın bir insandır.")
- Sağol Ceren, samimiyetine inanıyorum.
- Gerçekten öyle. Az bile söylüyorum. Yeliz’i değil Avrupa, tüm dünya tanıyor. Zaten boşuna dünyanın en iyi 10 hentbolcusu arasına girmedi. Göreceksiniz, oylamada da birinci olacak. Sevgili kardeşim bunu, fazlasıyla hak ediyor.
- Peki o zaman Ceren, madem sohbete katıldın, seninle devam edeyim. Yeliz’in gelmesi ile Milli Piyango olarak çok güçlendiniz.
- Müthiş. Yeni sezonda bir hedefimiz var, o da, şampiyonlar liginde, büyük başarılara imza atmak. Kulübümüz, bu yönde her türlü fedakarlığı yapıyor. Başta Milli Piyango Genel Müdürü İhya Balak ve kulüp başkanımız İlter Altınsoy olmak üzere tüm yöneticilerimiz, her türlü özveride bulunuyorlar. Ayrıca A Milli Takım forması ile haziran ayında önemli bir sınav vereceğiz. İspanya’yı elediğimiz taktirde, Dünya Şampiyonası’na katılma hakkını elde edeceğiz. Yani, zorlu günler bizi bekliyor.
- Tekrar Yeliz’e döneyim. Özelliklerini, bir de senin ağzından duymak istiyorum, Yeliz.
- Sert şut atıyorum. Haliyle gol oranım çok yüksektir. Hemen hemen her turnuvada sayı kraliçesi oluyorum.
Hep ’ilk’leri başardım
- Kariyerin de mükemmel.
- Milli formayı 200 kez giydim. Avrupa Gençler Şampiyonası’nda ’en değerli oyuncu’ seçildim. Ankara Cumhuriyet Lisesi ile Dünya Şampiyonluğu sevinci yaşadım. 15 yaşında A Milli Takım forması taşıdım. Yurtdışına giden ilk bayan sporcu unvanını aldım. Kaç kez gol kraliçesi olduğumun sayısını bile hatırlamıyorum. Makedonya tarihinin, en sevilen ve en beğenilen yabancı sporcusu oldum. Şampiyonlar Ligi’nde final oynadım. Bu saydıklarım tabii, ilk aklıma gelenler.
- Gerçekten bravo. Son olarak, yeni dönemde hedeflerini de öğrenebilir miyim?
- Milli Piyango forması altında, Şampiyonlar Ligi’nde başarıdan başarıya koşmanın hayalini kuruyorum. Hedefimi, bu yönde yoğunlaştırdım. Tabii bundan önce, A Milli Takım sınavımız var. Kısmetse yine bir ilk’e imza atacağız ve Dünya Şampiyonası’na katılacağız. Artık ekip olarak, daha büyük düşünüyoruz. Çünkü bize, büyük başarılar yakışır.
Makedonya’da kahraman gibiydim
"Herkes beni tanıyordu. Sokakta zor yürüyordum. Her gören imza istiyordu. Öyle ki, tanınmamak için bazen şapka takıyordum. Trafik suçu işlediğimde bile, polis ’Sana ceza kesemeyiz. Güle güle’ diyordu."
SON üç yıl, Makedonya’da forma giydin.
- Evet, Kometal’da oynadım. Makedonya’da hentbol, inanılmaz seviliyor. Her maçımızı, asgari 10 bin kişi izliyordu. Kometal’da güzel günlerim geçti. Sporseverler, beni çok sevdi. 3 yıl peş peşe ’en sevilen, en başarılı yabancı sporcu’ seçildim. Üstelik bu seçim, sadece hentbolü değil, tüm branşları kapsıyordu.
- O zaman niye döndün?
- Kometal, Avrupa Kupası’ndan elendi. Ama bundan daha önemlisi, annem biraz rahatsız. Kendisini yalnız bırakmak istemedim. Annemi ve kardeşlerimi, dünyalar kadar seviyorum. Ayrıca Milli Piyango da, çok büyük bir camia.
- Makedonya’da çok sevildiğini söyledin.
- İnanılmaz. Herkes beni tanıyordu. Sokakta zor yürüyordum. Öyle ki, tanınmamak için bazen şapka takıyordum. Trafik suçu işlediğimde bile, polis ’Sana ceza kesemeyiz. Güle güle’ diyordu. Maçlarımıza bilet bulamayan, salona giremeyen seyirciler için, şehrin değişik bölgelerinde dev ekranlar kuruluyordu.
Kaç kişi oynandığını bile bilmezler
- Türkiye’de ise en kral hentbolcuyu, kimse tanımaz.
- Maalesef öyle. Makedonya’da ben üç yıl peş peşe ’en başarılı yabancı oyuncu’ seçildim. Adeta kahraman gibiydim. Devlet büyüklerinin elinden, çeşitli plaketler aldım. Katıldığımız hemen her turnuvada da, ’en başarılı oyuncu’ ödülünü kazandım.
- Demek, Makedonya’da böyle bir ilgi, bilgi ve sevgi var. Kimse kusura bakmasın da, bizdeki çoğu devlet büyüğü, hentbolun kaç kişi ile oynandığını bile bilmez.
- Türkiye, Makedonya’ya nazaran çok daha gelişmiş bir ülke. Bizim spordaki imkanlarımızın ve başarılarımızın, daha büyük boyutlarda olması gerekir. Makedonya gibi küçük bir ülkenin takımı olarak biz, Kometal forması altında Şampiyonlar Ligi’nde final oynadık. Türkiye için final oynamak, şimdilik hayalden öteye gitmiyor. Niye! Bunu düşünmemiz, bu yönde radikal kararlar almamız şart. Spor politikamızın da bu yönde değişim ve gelişim göstermesi gerekiyor.
Yazının Devamını Oku 3 Nisan 2007
KORKUT Göze ağabeyimiz, maçın oynandığı saatlerde yoğun bakımda değil de, basın tribünündeki yerinde olsaydı, duygu ve düşüncelerini acaba nasıl dile getirirdi? Çok ciddi bir by-pass ameliyatı geçiren sevgili üstadımız, Nobre’nin şık golünü herhalde çok güzel cümlelerle ifade ederdi. Tabii sadece bununla kalmaz, gol sonrası yeniden baba olacağının müjdesini veren Nobre’ye, kucak dolusu sevgilerini gönderirdi. Hiç şüphesiz ki, Beşiktaş’ın sergilediği güzel oyunun karşılığını da, o müthiş üslubu ile en iyi şekilde verirdi.
Farklı olabilirdi
Aslında tam Korkut ağabeyin izlemesi gereken maçlardan biriydi. Çünkü Beşiktaş, oyunun büyük bölümünde, hırslıydı, arzuluydu. Önceki haftalara nazaran daha pozitif bir görüntü içindeydi. Üstünlüğü çabuk ele geçiren siyah-beyazlı ekip, akılcı oyunu ile üç puana kolay ulaştı. Eğer Burak biraz dikkatli davransa, skor çok daha farklı olabilirdi. Genç futbolcunun, çok uygun durumda kaçırdığı fırsatlar, kendisine hiç yakışmadı.
Oyun dün çabuk koptu. Gelen iki gol sonrası savunmasını çakılı oynatan, orta sahasını kalabalık tutan Beşiktaş, mücadeleyi geniş alana yayarak, kontra toplarla üçüncü golü aradı.
Runje rahattı
Gençlerbirliği ise her geçen dakika daha büyük rizikoya girdi. Her hattı ile yüklendi. Haliyle savunmasında büyük açıklar verdi. Kademesi tamamen kayboldu. Gençlerbirliği’nin atakları son derece bilinçsizdi. Çoğu başlamadan bitti. Runje, en rahat maçlarından birini oynadı. Beşiktaş kalesine bir tek ciddi top geldi, Runje de onu güzel kurtardı.
Şampiyonluk iddiası için sahadan mutlaka üç puanla ayrılması gereken Beşiktaş, belki de umduğundan daha kolay şekilde amacına ulaştı.
Özellikle ilk yarıdaki oyun için Beşiktaş’ı kutlamak gerekir. Keşke, dünkü bu güzelliği Korkut ağabey de görseydi. Ne dersiniz, daha iyi olmaz mıydı!
Yazının Devamını Oku 12 Mart 2007
KİMSENİN buna hakkı yok... Bu öfke niye? Bu kavga niye? Yangına körükle gidiliyor. Sanırsınız ki savaş var. Herkesin gözünü nefret bürümüş. Maçtan önce silahlar patlıyor. Taraftarlar birbirine giriyor. Arabalar taşlanıyor. Kan gövdeyi götürüyor.
Maç başlıyor, olaylar bitmiyor. Taraftarlar susmuyor. İnanılmaz çirkin tezahüratlar yapılıyor. Polis, seyircileri copluyor. Seyirciler, basın mensuplarını taciz ediyor.
Ayıp... Daha da ötesi yazık ve günah.
Son yıllarda Ankara’da hiçbir maç, bu derece gergin, bu derece çirkin bir atmosferde oynanmadı. Taraftarların gözünü hiçbir zaman böyle kin ve nefret bürümedi.
Kim dur diyecek acaba! Ne zaman bitecek bu kavga!
Saha kenarında ısınan yedek futbolcular bile dün çok sıkıntılı dakikalar yaşadı. Herkes bu çirkinlikten nasibini aldı.
İnsan üzülüyor... Kahroluyor... Bitsin artık bu kavga! Yeter... Herkese yazık oluyor.
Saha dışındaki bu çirkinlik, dün futbola da yansıdı. Berbat bir maç oldu. Kalitesi ve heyecanı, yok denecek kadar azdı. Size çarpıcı bir örnek verelim. Beşiktaş, koskoca ilk yarıda bir tek gol pozisyonuna giremedi. İlaç için, kaleye bir tek şut atamadı. Sorarız şimdi, Beşiktaş’ın tarihine geçebilecek kadar, kötü bir not değil mi, bu! Madem öyle, size ilginç bir not daha verelim. En çok koşması, en çok mücadele etmesi gereken futbolcuların başında gelen Burak, dün topa ilk olarak 32. dakikada dokunma lütfunda bulundu. Tigana da sağolsun, Burak’a 65 dakika dayanma sabrını gösterdi.
Ankaragücü dün çok daha arzulu ve baskılı oynadı. Önemli pozisyonlar da yakaladı. Ama Runje, panter kesildi. Güzel kurtarışlar yaptı.
Futbolun cilvesi, dün bir kez daha kendini gösterdi. Pozisyon fukarası Beşiktaş, yakaladığı iki fırsattan birini değerlendirdi. Bu gol ve üç puan, doğrusu büyük şanstı. Ama Beşiktaş adına şu noktayı, özellikle vurgulamamızda yarar var: Bu derece isteksiz ve kötü oynayan bir takım, zirveye çok zor yükselir.
Yazının Devamını Oku 25 Ocak 2007
HALUK Ulusoy, çok net bir şekilde "Delegelere baskı yapıldı. Bu sayede 113 imza toplandı" diyor. Ulusoy’un "baskı" dediği, siyasi baskı... Yani iktidar baskısı.
Peki, doğru mu? Doğru. Ama şu da var. Gerçek baskı daha başlamadı!
İktidar şimdilik mesaj verdi! İşaret etti. Siz asıl yarınlarda ne olacak, ona bakın.
Konuyu açalım.
Haluk Ulusoy’u destekleyen kulüplerin başında kimler geliyor? Beşiktaş, Trabzonspor, Denizlispor, Sivasspor, Ankaragücü, Gaziantepspor.
Basit bir örnek verelim. Başbakan Recep Tayip Erdoğan, Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören’e bir telefon açsa ve "Futbol Federasyonu seçim çalışmaları nasıl gidiyor" diye bir soru sorsa, bu diyalog sizce ne şekilde sonuçlanır?
Ya da Trabzonspor Kulübü Başkanı Nuri Albayrak’a bir hatırlatmada bulunsa... Veya Cemal Aydın’a! Ne olur?
Üstelik, Yıldırım Demirören, Nuri Albayrak ve Cemal Aydın, çok güçlü üç isim. Diğerlerini siz düşünün.
Hatta, Başbakan’ın bizzat kendisinin telefon açmasına da gerek yok. Özel Kalem Müdürü, ne güne duruyor!
Diyeceğimiz o ki... Bu maç, böyle bitmez. Henüz "altın vuruş" yapılmadı.
Üstelik bir de şu konuya dikkat:
"Bugüne kadar sadece rüzgar esti. Fırtınayı niye hiç düşünmüyorsunuz!"
TUVALET SORUNU!
19 Mayıs dış sahalarındaki tuvalet sorunu, bakalım nasıl çözülecek?
Böyle rezillik, dünyada yok!
Sıkışan seyirci, yandı, bitti, kül oldu! Nereyi bulursa, oraya yapıyor. Bulunan yerler de genelde duvar kenarı oluyor.
Aslında ortada üç şık var. Seyirci ya amatör maça gelmeyecek, ya sıkışmayacak, ya da sıkıştığında iyi bir duvar bulacak.
Tercih, seyircinin!
Ayıp, yazık, günah...
Koskoca camia, bir tuvalet sorununu gideremiyor. Tuvaletsiz tesis mi olur! Ankara’da oluyor işte!
Bu sorun, paradan da kaynaklanmıyor. Hesaplattım, fayansı, borusu, işçiliği ve de diğer masrafları ile bir tuvalet, yaklaşık 300 liraya mal oluyor. Yapın üç tuvalet, 900 lira! Haydi, bin lira olsun.
Para mı bu! "Ben vereyim" diyeceğim, ayıp olacak!
İsteyen adam, 10 saniyede bu parayı bulur.
Tabii olay başka... Ortada inanılmaz bir ciddiyetsizlik ve sorumsuzluk var.
Lafa gelince, mevzu açılınca, amatörler yere göğe sığdırılmaz. Ama iş icraata gelince, bir tuvalet çok görülür.
Şimdi araştırsanız, herkes topu birbirinin üzerine atar.
Ama yeter artık. Şu tuvalet yapılsın!
Bir zamanlar, 19 Mayıs Stadı’nın altında bir tuvalet vardı. Sıkışan seyirciler, oraya gidiyordu. Şimdi o da yok... Stadı, "Ortak Girişim" adı altında kiralayan Ankaragücü ve Gençlerbirliği, o tuvaleti de kapattı.
Türkiye’nin Başkentinde ve Başkentin göbeğinde, inanılmaz bir skandal yaşanıyor.
İşin vahim tarafı, herkes bunu seyrediyor.
Bakalım, daha ne kadar seyredecekler!
OKUYUCU MEKTUBU
CAVCAV YANLIŞ YAPIYOR
Başkanımız İlhan Cavcav’ın, Gençlerbirliği’ni nerelerden nerelere getirdiğini takdirle izliyoruz. Ama kendisi bundan 2-3 yıl önce "Artık paraya ihtiyacımız yok" demişti. Ve de şampiyonluğa oynayacağımızı dile getirmişti. Ancak kendisi galiba başarılı olmamızı istemiyor. Takım, tam rayına oturmuşken, kupada da iddialı bir duruma gelmişken, düzeni yine bozdu. Bravo sayın İlhan Cavcav. Size de bu yakışır. (Murat Ermiş ve Necati Hatip)
DİĞERLERİNİ DE SATSIN
Sayın İlhan Cavcav, Trabzonspor’a gitmek istemeyen Risp’e, açıktan 50 bin Euro vermiş. İlhan Cavcav’a hatırlatırız. Kayseri Erciyesspor hocası Bülent Korkmaz, Erhan, Kerem ve Tuna’yı da istiyormuş. İyi para verildiği takdirde, bu futbolcuları da hemen satsın. (Tarık Saran)
YETER ARTIK
Bak Atilla Türker, gerçek Ankaralılar ve Ankaragüçlüler adına sana şunları belirtmek istiyoruz. Artık haddini aştın. Köşe yazarlığı, eline kalemi alıp aklına esen her türlü yalan yanlış zırvalamaları yazmak değildir. O yüzden haddini bil artık. Senin ortalığı karıştırmak ve belli bir azınlığı memnun etmek için yazdığın zırvalamaları okumaktan bıktık. (Adını yazmamış)
ANKARA’DA EN SON YALAN NEDİR?
Vestel Manisa’ya attığı golden sonra eli ile kurt işareti yapan Ankarasporlu Ediz’in, bu hareketin ne anlama geldiğini bilmediği...
Yazının Devamını Oku 3 Ocak 2007
AYKUT Kocaman’ın statükocu bir teknik adam olmadığı, yaptığı son operasyon ile de ortaya çıktı. Ligin ilk yarısında 15’er maçta forma giyen Kürşat ve Devran, Aykut Kocaman’ın radikal bir kararı sonucu, satış listesine konuldu.
Bu aşamada, şu soruya yanıt aranması gerekiyor:
"Kocaman, bunu niye yaptı?"
Mevcut durumu korumak isteyen bir teknik adam, takımın çok güvenilir iki oyuncusunu kadro dışı bırakmaz.
Sebep şu:
"Gençlerin önünü açmak için..."
Sadece bugünü değil, yarınları da düşünen Kocaman, oynadığı kumar ile gençleri kazanmak istiyor.
Kim mi bu gençler? En başta Ediz, Özer, Anıl ve Murat Tosun... Hepsi de aslan gibi.
Kaç yıldız var
Kocaman, kendi kaybetme pahasına, bu gençleri ve Ankaraspor’u düşündü.
Şimdi, başka bir soruya yanıt arayalım. Ankaraspor’un elinde kaç yıldız, hatta bırakın yıldızı, kaç flaş futbolcu var?
Hürriyet, çok iyi bir görev adamı. Wederson ve Bilal, belli bir çizginin üzerinde. Muhammed, Petrous ve Batak, her takımda bulunur. Jaba yetenekli ama, ne zaman ne yapacağı belli olmuyor.
Dünya Kupası görmüş olan Jevriç ve Kingson gibi iki kaleciyi kenarda oturtup, genç Hakan’a şans tanıma özgüvenini gösteren Kocaman, belli ki ligin ikinci yarısında da, radikal kararlar peşinde.
Forvet şart
Şu da var. Volkan ve Adem, ligin ilk yarısında beklenileni ortaya koyamadı. Murat Hacıoğlu, sakatlıktan kurtulamadı. Mehmet Yılmaz da sezonu kapadı.
Mevcut bu tablo doğrultusunda, Ankaraspor’un ilk yarıda topladığı 23 puan, başarıdır. Bu takımın sadece iki yenilgi aldığını ve ligin en az gol yiyen takımlarından biri olduğu da unutulmasın.
Ama belirtmemiz gerekir ki, gol yolları için transfer şart. Bazı isimlerin sakatlığı ve formsuzluk nedeni ile, kesinlikle bu mevkiye takviye gerekiyor.
İşte o zaman, Aykut Kocaman ve adamları, ligin ikinci yarısında daha çok can yakar.
Yazının Devamını Oku