Paylaş
Hürriyet Pazar, 23 Nisan 2006’da bir sayfasını Yavaşça’ya ayırmıştı.
Profesör unvanı konservatuvardan, doktor unvanı ise hekimlikten gelen Yavaşça hakkında Mesude Erşan imzalı bu yazıda çok güzel bir anekdot var. Onu anlatarak Yavaşça’yı analım.
Maçka Küçükçiftlik Park’taki gazinonun patronu Mahmut Anlar, 1956’da Zeki Müren’le anlaşmak üzereydi.
Ama Zeki Müren’in bir şartı vardı. Kulise, tasarımını kendisinin yapacağı bir havuz inşa edilmesini istiyordu.
Yavaşça’nın 1957’de açtığı muayenehanesindeki ‘hayır parası’nı sanatçı dostu Müzeyyen Senar imzaladı.
Patron, bu talebi kabul etti, inşaat başladı. Zeki Müren de her gün gidip çalışmaları bizzat denetliyordu.
PARANIN AÇAMADIĞI KAPI
Havuz için ciddi bir para harcandı. Sıra Zeki Müren ile sözleşme imzalamaya geldi. Ama Zeki Müren havuzun bitmesinden bir gün sonra gidip rakip gazinoyla anlaştı.
Mahmut Anlar bunalıma girdi. Ne yapacağını bilmiyordu.
Bir arkadaşı, Alâeddin Yavaşça’yı önerdi.
23 NİSAN 2006
Yavaşça ses ve icrasıyla, Müren’e rakip gösteriliyordu. Ama bir sorun vardı. “Doktor” gazinolarda sahne almıyordu. Arkadaşı ısrar etti:
“Paranın açamayacağı kapı yoktur. Bir yolunu bulup, doktoru kandıracağız.”
O yılların assolisti Müzeyyen Senar gecede 1500 lira alıyordu. Zeki Müren ise 1250 lira.
Mahmut Anlar, Yavaşça’ya 3 bin lira teklif etti.
Dr. Yavaşça’nın cevabı kesin oldu:
“Parayla hiç işim olmadı. Ben musikiyi satmam, sarhoş eğlendirmem.”
Yavaşça’nın müziğe bakışı hiç değişmedi:
“Musiki benim için ciddi iş, akademik düzeyde bir çalışma.”
18 OCAK 1968
DON JUAN HASAN YAŞLANINCA
HASAN Çalış, 1960’lı yılların “Don Juan” lakaplı yakışıklısıydı.
Gerçi yakışıklı deyince karşınızda bir Marcello Mastroianni veya Alain Delon bulmayı beklemeyin.
Hasan’a Don Juan denmesinin esas nedeni, kadınları kandırıp, paralarını çarpmasıydı.
Yüzden fazla kadını dolandırmakla suçlanmış, sahte isimle nikah kıymak suçundan hapise girip çıkmıştı.
18 Ocak 1968 tarihli haberde “Don Juan Hasan”ın artık başka dolandırıcılıklarla ilgilendiği anlatılıyordu:
“Yüzden fazla kızı dolandıran çapkın, evlenip yakışıklılığını kaybedince ‘sahte polis’ oldu.”
Hasan Çalış, şimdi de Kapalıçarşı’daki tombalacılara dadanmıştı. Kendini sivil polis olarak tanıtıp, “Bu işi yapmak suçtur. Beni görürseniz rahat çalışırsınız” diyerek tombalacılardan para topluyordu.
‘Don Juan Hasan’ın bu dümeni uzunca süre devam etti.
Bir müddet sonra uyanan tombalacılar, durumu “hakiki polise” bildirdi, Hasan da yakayı ele verdi. İftiraya uğradığını savunuyor, “Ben artık tövbekar oldum” diyordu.
Ama üzerinden üç ayrı vilayetten alınmış yüksek mühendis kimlikleri çıkmıştı.
Karısıyla evliliğini de aslında sahte kimlikle yaptığını kabul ediyordu. Bu nikah yüzünden hapise girmiş, karısı affedince çıkmıştı. Bir de çocuğu vardı.
Belli ki yıllar geçtikçe, ‘Don Juan Hasan’ın meşgale sahası değişmişti.
26 OCAK 1990
31 YIL EVVEL MASKELİ GÜNLER
BUGÜN hepimize sıradan gelen bir fotoğraf bu. Maskeyle dolaşan iki kadın...
Oysa bu fotoğraf 1990 yılında İstanbul Nişantaşı’nda çekilmişti. Fotoğraftaki kadınların maske takma nedeni de tabii ki korona değildi. Hava kirliliğiydi.
Tanesi 200 liraya (eski lira) satılan bu maskelerin zehirli gazlara bir etkisi yoktu.
Sadece tozları süzüyordu. Buna rağmen alıcı buluyordu.
26 Ocak 1990’da Kelebek’te manşetten yayınlanan bu haberin başlığı da biraz kehanet içeriyordu: “Bu manzaraya alışalım.”
Maskeye alışmamız için 31 yıl artı korona virüsü gerekti.
Ama başlığın öngörüsüne şapka çıkarmamak da elde değil.
Paylaş