Paylaş
Birşeyler ters gidiyordu. Aşırı sıcaklar ve soğuklar, depremler, batan adalar, kasırgalar, kuraklık ve başka gariplikler ardarda gelmeye başladı. Evet, birşeyler oluyordu... Ama ne..? O yıllara kadar, ne Kyoto Protokolü ile ne de BM Çevre Kararları ile ilgiliydik. Meğer birileri birşeyler söylüyorlarmış da biz duymuyormuşuz. Siyasetçilerin kafa karıştırmalarından, pop kültür starlarının zırvalıklarından, boğazlarına kadar anlamsız, yararsız kuramlara gömülmüş, gözleri paradan başka birşey görmeyen ekonomicilerden bir türlü başımızı alamıyor, ne oluyor diyemiyor, soramıyor yani uyuyormuşuz.
Nereye gidiyoruz? Ya gelecek gerçekten yoksa..? Acaba..? Geçen süreçte Küresel Isınma tehdidini bile istismar eden sayısız görüşle karşılaştım, içlerinde tüm suçu kapitalist düzene yıkan ama sosyalist sistemlerde de aynı yanlışların yapıldığı unutan garip solcular vardı, Yaradan’ın verdiği aklı unutan aymaz fanatik inançlılar çoktu, sadece daha çok paradan, daha büyük işlerden, daha çok üretimden, daha fazla tüketimden, ille de durmaksızın büyümeden söz edebilen kör eko-manyaklar ile güç ve yönetmek adına "Bırakın nolur, ben de biraz da ben yöneteyim..." diye sızlanarak ille de iktidar diyenler vardı... Ama durun biraz, aslında onlar değil miydi hızla yaklaşan felaketin sorumluları?
Bazılarımız, umut ararken, küresel ısınma bizi korkutur, geleceğimiz bulutlarla kaplanırken, oturup Kyoto'dan Kopenhag'a bir arpa boyu yol alırken, birdenbire önümüze yeni bir tehdit çıktı, geldi. Oysa gerçekte onu çok uzun yıllar öncesinden biliyorduk ya da bir bilenlerimiz vardı. Kısa bir zaman içinde tüm dünya etkilendi, filmler yapıldı, çok sayıda kitap, sayısız yazı yazıldı, konunun uzmanları oluşurken konferanslar, seminerler birbirini izledi. Hatta batı ülkelerinde özel yaşam kitleri satılmaya başlandı. Kısacası ortalığı bir Kıyamet Sendromu sardı ve hızla yayılıyor. Küresel ısınma gibi çok ciddi bir konuyu bile bir kenara iten, ezici ve hiç raslanmadık medyatik bir etki yaratabilen bu olayın adı 2012...
21 Aralık 2012, neredeyse resmen kıyamet tarihi olarak tescil edildi. Sayısız insan şimdiden o gün nerede olacağının hesabını yapıyor, burç muhabbetlerine benzeyen bir geyik hızla yayılıyor. Öte yandan bizim bildiğimiz geçmişte, benzer bir olay yok yani böylesine kollektif bir ilgi, endişe ve salgın hiç yaşanmamış, ne Nostradamus'un 1999 uyarısı, ne de Millennium'a giriş ya da bir önceki Millenium etkisi çıtayı bu kadar yukarıya çıkaramamışlar... Örneğin 999 yılından, 1.000 yılına geçilirken, yaşanan korkudan ne Amerika kıtalarında, ne Asya'da ne de Afrika'da yaşayanların hiç haberi ve umuru olmamış...
Bilindiği gibi geçen tüm zamanlar boyunca, kapsamlı kehanetler yapılmıştır, bunların bir kısmı doğru ya da yanlıştır, günümüzde de insanlık kehanetlere üstü kapalı bir biçimde ya da belirli bir çekince düzeyinde ilgi göstermekte ve izlemektedir. Buna karşın, hemen hemen son bin yıldan beri kehanetlerin gittikçe artmakta, çoğalmakta olduğu görülmektedir. Öte yandan, bilmeliyiz ki kehanetlere inanmak, geleceğin oluşmasında veya gerçekleşmesinde bizi yanlış yola saptırmamalıdırlar. Örneğin, geçmişteki başarısız kehanetleri yani gerçekleşemeyen öngörüleri hatırlayarak, yeni kehanetleri izlememek ve önemsememek de doğru olmaz yani yanılgılar kehanetin özgünlüğünü ortadan kaldırmazlar ve kehanet olgusu değerini yitirmez. Birçok kehanet mecazi yani açık değildir, olaylar simgelerle ifade edilir, şifreli sözcükler veya karmaşım cümlelerle anlatılır ve özgün yöntemler ve görüşlerle yorumlanırlar, kesin tarihler verilmez, zamanlamalar şaşırtıcı veya anlaşılmazdır. Ve eğer bir de tarihçiler ve bilim işin içine girerlerse, kullandığımız takvimin hatalı yönleri ortaya çıkar, o zaman da örneğin içinde bulunduğumuz yılın 2010 değil 2015 olduğu sonucuna varılır.
Bizler şimdi biraz da moda olarak “Eschatophobia”ya yani herşeyin sonunun geldiğine inanıyor ve kaçınılmaz sondan bir şekilde nasıl kaçabileceğimizi düşünüyoruz. Bu kollektif gerilim garip bir karışımdan kaynaklanıyor. Karışımın içinde, muhafazakar dinciler, uzay kardeşliği habercileri, tabloid ruhçular, kanal çağırıcıları, Mesih komplekslileri ve donuk Yeni Çağcılar bulunuyor. Hatta son yıllarda bir grup astrolog da, bu kıyamet trenine bindiler ve ardından da 2012'ciler sahneye çıktılar. Şimdi gelin astronomiye dönelim ve basit bir ekinoks hesabı yapalım ama bu hesap Sfenks’i yapanlara göre olsun. Astronomik Kayıtlar Koridoru’na göre, Aslan Burcu dönemi 12.000 yıl öncesindedir ve bu koridor Sfenks’in ön pençelerinin arasındadır. Nostradamus’un MS 9.000 yılı ile ilgili kehanetiyle, Piramitin zaman takvimininin sonu olarak varsayılan 83. Yüzyıl öngörüsü iddialara göre burada buluşurlar ve bu dönemde dünya Akrep Burcu’nda olacaktır. Öyleyse bu sonuca göre, 2012 yılı bir son olarak görünmemektedir ama belki büyük bir değişimin basamak taşı olduğu da söylenebilir. Zaten son günlerde Maya Takvimi ile ilgili böyle bir tez ortaya atıldı, yeni bir tablet bulunmuştu ve biz öncekini yanlış anlamıştık, Mayalar bir yokoluşu değil, yeni bir çağın başlangıcını öngörmüşlerdi...
Son yıllarda birçok ruhçu, medyum veya uygun tabirle öngörücü, 2012 Fenomeni'ninden de ateşlenip coşarak, kehanetlerde bulunmaya başladılar. Bu öngörülerin ana sorunu sadece gelecekle ilgili yarı gerçekleri içermeleridir. Kehanetlerdeki potansiyel doğal afetler tek bir gelecek olarak sık sık sunulur, eğer gelecek felaketler tek yol ise, zaten yapacak birşey yoktur. O zaman hepimiz çöken bir dünyada ancak bir şekilde kurtulmayı düşünebilir ve yaşamaya çalışabiliriz, Emmerich'in "2012" filmindeki gibi, parayı basanlar kurtulur, diğerleri yokolurlar. Gerçekte, gerçek gelecek tek bir yol veya tek şarkının bulunduğu bir single değildir, aksine çok şarkılı bir albümdür. Burada geniş spektrumlu olasılıklar vardır ve olacak veya yaşanacak olan gelecek bizim seçeceğimiz yol ya da track yani şarkıdır. Eğer arzu eder ve gayret edersek olumlu bir yönlenmeyle kollektif bir amacı oluşturabiliriz, bu durumda gelecekte şiddet, acı veya felaketler yer almayacaktır. Gerçekten de yükseltici veya olumlu olasılıklar, kötü ve yıkıcı olasılıklara göre daha uygundur. Çünkü kötümserlik ve korku, bizim rotamızı değiştirebilecek olan doğal gücümüzü çalabilir ve o zaman da çok farklı bir geleceği inşa etmek için kendi iyi senaryomuzu yazamayız. Sonuç olarak, çeşitli kıyametle ilgili ve keder dolu öngörülerin şu andaki önemi, uyarıcı olmalarıdır. Eğer uyanamazsak, tek bir geleceğe alternatif oluşturamaz ve farklı gelecekleri yakalayamayız. Belki de 2012 ile ilgili kehanetlerin ardındaki gerçek mesajı anlamalı ve kabul etmeliyiz, orada yeni bir dünyaya açılan bir kapı olabilir.
Mayalar, Dünya Çağı’nın sonunu tanımlıyorlar veya zamanın bittiğini söylüyorlar ama hangi zaman birimiyle? Mayalar'ın 13. Büyük Baktun Dönemi, belli hesaplara göre 6 veya 21 Aralık 2012’de sona erecektir. Ama bu gerçekten bir çağdan bir çağa geçiş olabilir. Asıl sorun bu geçişi nasıl yapacağımızdır. Dirensek de, kabullensek de, geçiş sırasında yok edici olaylar yaşanabilir. Tüm Amerikan yerlilerinin geleceğe yönelik kehanetlerindeki ortak yön de bu doğrultudadır. Amaç, öğrenilenden oluşur, potansiyel olarak geleceği tahmin edebilmek, öğrenilen dersleri ve önceki oluşumları kabullenmekle mümkündür. Gelecek değişebilir ve farklı bir patikadaki olaylar öngörülerek, gerçeğe dönüştürülebilir. Bu bağlamda şu an ile 2012 arasındaki dönem, 2000 yılı odak olarak alındığında çok önemli kararların alındığı ve daha da alınacağı kesin bir dönemdir ve gelecekte belli sayıda olasılık vardır. Farklı zamansızlıklar içersinde bizim yapmamız gereken şey ise, doğru seçimi yapabilmektir.
2012 Olmec ve Maya takvim sisteminin döngüler üzerine kurulu yapısında, merakla beklenen bir tarih. Buna, Maya takviminde "13 Ahau" deniyor ve bir daha ki 13 Ahau da 2012'ye rastlıyor. Ama bu hesaplamayı böyle iki satırla açıklamak mümkün değil, Maya takvimi ve zamansal hesaplamalar öylesine karışık ve zor ki yazarlar bunun için oturup koca koca kitaplar yazıyorlar. Benim bu tarakta pek bezim yok, amacım daha çok olacaklara ve sonuçlara yönelik...
Kısacası, bu bir uyarı. Mayalar bizim şu andaki halimizi elbette ki bilemezlerdi. Kendi yaşamları ve örneklemeleri doğrultusunda düşünmüş olmalılar. Bizim ise düşünmemiz gereken şey, şu anda yaşadıklarımız. Eski Mısır'dan, Roma'dan daha kötü durumda mıyız? İnsan olarak farklı değiliz, antik yazıtlarda anlatılanlar şikayetlerin, sıkıntıların pek de farklı olmadıklarını gösteriyor. Yani Roma İmparatorluğu ile ABD arasında pek bir fark yok. Ama çok önemli bir başka bir şey var, bunun adı da teknoloji ve her geçen gün biraz daha bozduğumuz doğanın tepkisi. Geçmişte tüm gezegeni yok etme gücümüz yoktu, şimdi var. Bunu kullanır mıyız? Neden olmasın? 20. Yüzyıl yeterli örnek değil miydi? Hırs, açgözlülük, etnik ve inançsal husumetler geçmiştekinin aynısı, hiç değişmedik ki. "Midnight in Paris" adlı filmi seyredin, ne demek istediğimi çok iyi anlatıyor...
Ve şimdi bu gelişmemiş, olgunlaşamamış çocuğun elinde süper güçler var, kitle katliamına yönelik silahlar, gezegeni aralıksız kirleten saçma ekonomik nedenler, her renge ve nedene kolayca bürünen medya, özünden kopmuş öldürücü inançlar, adaletsizlik, paylaşımsızlık vs...
Bunları değiştirebilir miyiz? Hiç sanmıyorum, sanırım bunlar biziz yani insanın ta kendisi, olması gereken ise insanın değişmesi, bu da 2012'de olmayacak. Sonrasında olur mu? Kimbilir, bilemeyiz ki, geleceğin öyküsü henüz yazılmadı çünkü gelecek şu anda verdiğimiz ve vereceğimiz kararlara göre oluşacak, sadece doğru ve gerçek iyiyi seçmeyi umabiliriz.
Paylaş