Alex büyük oyuncu.. Fenerbahçe seyircisinin kahramanı.. Ama artık Fenerbahçe’nin Hagi’si mi olacak, Sergen’i mi? Brezilyalı yıldız, onun kararını verme aşamasında...
BEN topa dokunuşuma güvenirdim. İspanya’daki futbolcular ise koşturup duruyorlardı. Buna alışamadım, koş, koş, koş.. Cooper testinde, bu test 12 dakikada bir oyuncunun koştuğu mesafeyi ölçerek, o oyuncunun aerobik yapısını ortaya çıkaran bir testti. Diğerleri 5 bin ya da 6 bin koşarken, ben ancak 2 bin 700 koşuyordum. Lattek, adamı bir kaleden diğerine her biri sekiz kilo olan sağlık toplarıyla koşturur dururdu. Bir gün bunlardan birini ona atıp şöyle dedim: "Buraya bakın Mister, neden bunu bir kez de siz yapıp yarın nasıl hissedeceğinizi görmüyorsunuz?"
Bu sözler dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu Diego Maradona’ya ait. Arjantinli yıldız, Barcelona’daki günlerini anlatırken Alman teknik direktör Udo Lattek’i bu sözlerle eleştiriyordu. Maradona’nın hayatını anlattığı "El Diego" adlı kitapta daha neler var neler.. Soyunma odalarına giren başkanlara bakış açısı, teknik direktörlerle diyalogları, İtalya günleri, elle attığı o ünlü gol...
Kitabı okuduktan sonra Maradona’yı transfer eden birçok kulübün teknik adam ve futbolcu seçimlerinde sürekli Arjantinli yıldızın görüşleri doğrultusunda hareket ettiği göze çarpıyor..
Maradona’nın kitabını okurken aklıma Alex geldi.. Adam maç boyu o kadar az koşuyor ki, bayan futbolundaki herhangi bir oyuncu bile ondan daha fazla koşuyordur.. İkili mücadelelerde öylesine etkisiz ki, top çalma ve top kaybı konusundaki istatistikleri inanılmaz fark yaratıyor.. Hemen her maçta sahanın en az top çalan, buna karşın en çok top kaybı yapan oyuncusu..
Koşmayı sevmiyor
108 maçta 58 gol atmış Alex Fenerbahçe’ye geldiği günden bu yana.. Asistleriyle birçok maç kazandırmış.. Ölü topları birçok maçı çözmüş. Ama Alex’in oyun tarzı, hele hele önünde iki forvet, yanında Tümer oynadığı zaman asla Avrupa’da mücadele edecek bir takım için yeterli değil. Oyunu iyi okuyan her teknik adam, örneğin Biyediç, Fenerbahçe’yi kolaylıkla tuzağa düşürebilir.
Biliyorum Alex tıpkı Maradona gibi koşmayı sevmiyor. O yüzden de Daum’u, Koch’u fazla sevmiyordu.. O yüzden Parma’yı sevemedi.. İtalya Ligi’ne ısınamadı. Ama Alex koşmayacaksa diğerleri koşmalı..
Yoksa insanın aklına başka biri soru geliverir? Daum’un neden apar topar gönderildiği hakkında.. Neden Avrupa tecrübesi olmayan bir Brezilyalı’nın apar topar alındığı hakkında..
Alex büyük oyuncu.. Fenerbahçe seyircisinin kahramanı.. Ama artık Fenerbahçe’nin Hagi’si mi olacak, Sergen’i mi? Onun kararını verme aşamasında..
100. yıl performansını bekliyoruz Alex hakkındaki son kararımızı vermek için.. Türkiye Ligi’nde keyifle seyretmeye devam edeceğiz elbet. Ama Avrupalı Fenerbahçe için anahtar, Zico’dan çok Alex’in ellerinde.. Bunu herkes böyle bilmeli..
Puan mı sileceksiniz!
FUTBOL Federasyonu sezon başında dünya futbol tarihinde bir ilke imza atarak, küfre puan silme cezası getirdi.. Tamam, hiçbirimiz statlarda küfür edilsin istemiyoruz. Toplu küfürün önüne geçilsin istiyoruz. Ancak, uygulanması olanaksız olan bir kuralı koyarak yaptırım gücünden uzakmış gibi gözükmek ne kadar doğru bunu hep beraber göreceğiz.
Daha 4. hafta ilk uyarıyı, yani 250 bin YTL’lik cezayı alan kulüplerimiz oldu. Konyaspor ve Sakaryaspor bunların başında geliyor. Oysa benim seyrettiğim 3 Büyükler’in maçlarında öylesine küfürler vardı ki, ceza verilse ödemeye Merkez Bankası’nın gücü yetmez..
Kuralı değiştirin
İkinci uyarı 500 bin YTL’yi kapsıyor.. Onu da verdin.. Kulüp uslanmadı. Daha doğrusu kulüp değil, seyirci.. Üçüncüde, yani ligin en ateşli döneminde hakem kararları ya da rakip takımın bir oyuncusunun sertliği nedeniyle veya takımını, yönetimini protesto amaçlı küfür edildi, diyelim.. Ne yapacaksın? Takım kümede kalmaya, şampiyon olmaya, Avrupa kupalarına gitmeye çalışırken puanını mı sileceksin?
Yapamayacaksın... O zaman yol yakınken gelin bu uygulanamaz kuralı değiştirin. Daha akla, yaptırım gücü yüksek, seyirciyi de tedirgin eden bir kural koyun.. Anons sistemini mi uygulayacaksınız, seyircisiz kapatma cezası mı vereceksiniz, bunları gündeme getirin. Ama alın teriyle alınan puanlara göz dikmeyin..
TOPLUTFİARIBOĞAN’DA...
1 2 Dev Adam’ın maçları Türkiye’nin en çok konuşulan konusu neredeyse.. Müthiş bir hırs, inanılmaz bir konsantrasyon, güçlü arkadaşlık bağları başarıyı getiren. Ama en önemli konulardan biri koç Tanjeviç’in takımı yönetim tarzı.. Takım öndeyken asla gergin değil Tanjeviç, aksine çok rahat. Aldığı molalar, yaptığı oyuncu değişiklikleri hep skoru değiştirecek yönde.. Birçok maç onun stratejileri ve hiç kimsenin beklemediği anlarda sahaya sürdüğü gencecik bilekler, gencecik yürekler sayesinde kazanıldı.
Örneğin Engin, örneğin Cenk, örneğin Semih.. Son olarak "Olmaz" denileni yapıp, Litvanya’yı 14 sayı geriden deviren 12 Dev Adam’ı en çok örnek alması gereken bir başka takımımız var.. A Milli Futbol Takımı..
Çarşamba Malta’yla başlıyoruz elemelere.. Ama bizim gibi takımları zorlayacak bir ekip Malta.. Biz gideriz, Almanya, İtalya, İspanya karşısında daha iyi futbol oynar, daha iyi sonuçlar alırız ama sahaya futbol oynatmamak için çıkan rakipler karşısında zorlanabiliriz. O yüzden büyük bir motivasyona, sakinliğe ihtiyacımız var. Rahat olmalıyız. Ve bu rahatlığı sağlayacak kişi de Fatih Terim..
O maçları seyredin
Onun gergin halinin bütün takıma nasıl yansıdığını herkes biliyor. Fatih Hoca’nın takıma verdiği pozitif enerjiye sözüm yok. Ama zaman zaman öylesine gerilim içine giriyor ki, takım da saha içinde kendini kaybediyor.
Futbol Federasyonu Genel Sekreteri Lutfi Arıboğan son seçimlerde basketbol başkanlığına adaylığını koymuş bir isim. Yani iki sporu da çok iyi biliyor. Tanjeviç’i de, Terim’i de çok iyi tanıyor. O yüzden Arıboğan da taşın altına elini koymalı.
Gerekirse 12 Dev Adam’ın Litvanya maçının son 15 dakikasında sergilediği performans defalarca seyrettirilmeli.. Duyduğuma göre mentör aracılığıyla motive ediliyormuşuz.. Letonya maçı öncesi olduğu gibi, İsviçre maçı öncesi olduğu gibi.. 12 Dev Adam gibi bir mentörü asla bir daha bulamazsınız.. Arıboğan getirtsin o CD’yi, seyretsin bütün takım maçtan bir gün önce.. Göreceksiniz yürekler daha bir başka atacak Malta maçında..
F.Bahçe değilse kim?
HAFTA içinde HÜRRİYET’in spor manşeti çok konuşuldu.. Fenerbahçeli yöneticilerin iddialarına göre Haluk Ulusoy, "Ben bunları 100.yılında şampiyon yaptırmam" demişti.. Doğru mu, yalan mı diye tartışmanın çok fazla anlamı olduğunu düşünmüyorum.. İsteyen inanır istemeyen inanmaz.. Ama herkesin şunu bilmesi gerekir ki, HÜRRİYET bir konuyu manşetine taşıyorsa, güvenirlilik oranı diğer gazetelerin çok çok önündedir..
Diyelim ki, Fenerbahçe’nin şampiyon yapılmaması için düğmeye basıldı. O zaman "Kim şampiyon yapılacak?" sorusu akla geliyor? Bu takım Beşiktaş’sa Nobre ve İbrahim Toraman’a kırmızı kart gösteren hakemler uzaydan mı geldi?
İkisinden biri gidecek
Bu takım G.Saray’sa 6 puan kaybederken neden hakemler seyirci kaldı? Örneğin kurtarılan bir penaltı neden tekrarlatılmadı?
Bu takım Trabzonspor’sa tarihinin en kötü başlangıcına nasıl izin verildi?
Bunları gündeme getirirken Fenerbahçe aleyhine hiçbir olumsuz gelişme olmadığını, hakemlerin sarı lacivertli takıma son derece pozitif baktığını, federasyonla Türkiye’nin en popüler kulübü arasında hiçbir sorun olmadığını falan iddia etmiyorum. Aksine durum çok kötü.. İpler koptu kopacak.. Ya Yıldırım gidecek, ya Ulusoy.. Bu ikili uzun süre daha birlikte Türk futbolunun içinde kalacak gibi gözükmüyorlar..
Burada önemli olan federasyonun milyonların sevgilisi olan Fenerbahçe’yi diğer kulüplerden ayrı tutmaması.. Hakemlerin bu psikoloji ile maça çıkmamaları.. Fenerbahçeli federasyon üyesi Tahir Kıran’ın Aziz Yılıdırım aleyhine zehir zemberek açıklama yapmaması..