Altan Tanrıkulu

Hiç ağlar mısınız?

16 Ekim 2010
HINCAL Uluç, Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar... Sokağa çıktıklarında ülkenin devlet bakanlarının çoğundan daha fazla tanınan kişiler. Spor yazarları, spor yorumcuları, gazeteciler. Bu kadar popüler olmalarında, bu kadar şöhret kazanmalarında üçünün de ortak bir noktası var. Silahları sevgi sözcükleri değil, öfke tohumları.
Üçüyle de çalıştım. Üçünün de yöneticiliğini yaptım. Üçüyle de ilginç anılarım oldu. Mesleki yaşantımda bir yerlere gelmemde katkıları da var. Karşılaştığımda selam da veririm, ellerini de sıkarım. Ama bugün bu yazıyı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yazıyorum. Kendimi değil, “8-9 yaşındaki” küçük beyinleri düşünürek yazıyorum.
Kalem tehlikeli bir silahtır. Mikrofon da öyle. Onu kullanırken çok dikkatli olmak gerek. Saptamalarınız hatalı olabilir. Bunlar çok doğal. “Çok başarılı olacak” dediğiniz bir teknik adam ya da yabancı bir futbolcu başarısız olabilir. Doğaldır. Ama kalkıp hiç kimseyi kamuoyunda küçük düşürecek sözcükleri milyonların karşında söyleyemezsiniz. Bu iddiaları fütursuzca yazamazsınız.

“Şehir kırosu” demiştin

Hıncal Ağabey... Yıllar önce “şehir kırosu” tanımı yaptığın futbol adamının ülke tarihinin en büyük gelmiş geçmiş en önemli teknik adamı olması seni üzüyor mu? Keşke, “Senden teknik adam olmaz” deseydin de o tanımı kullanmasıydın mesela. Pırıl pırıl kişilikleri olan Oğuz ve Aykut’a yemek yediğin gruba dahil değiller diye bu kadar acımasızca saldırmasaydın. Türk futboluna hizmet etmeye çalışan kişilere yönelik eleştirilerini yaparken “hakaret” sınırlarını zorlamasaydın.
Erman Ağabey... FIFA’dan daha önce sahaları maç başlamadan boşaltarak bir devrim yapmıştın. Çok önemli dönemlerde önemli fikirlerin de vardı. Ama keşke şu “uçkur” meselelerini bu kadar çok spor ekranlarına taşıyıp, “kadınların kahramanı” olmaya oynamasaydın.

Bu bir barış çağrısıdır

Ahmet Ağabey... Dünya Gençler Şampiyonası finalini yönetmiştin. 7 kez Şampiyonlar Ligi’nde düdük çalmıştın. Ondan sonra içinden çıkan canavara teslim oldun. Kendi ifadenle, “psikopatı” oynamaya başladın. Bikini giymek sana yakışır mı örneğin? Ya da bir kalecinin hatasını alıp tüm futbol yaşamına kara bir leke gibi anılacak yerlere çekmek.
Ve Serhat kardeşim. Bak sana kardeşim diyorum. Çünkü bu bir barış çağırısı. Sana ve yukarıdaki üç önemli isme. Senin programında benim kulüp yöneticilerinden çıkar sağladığım iddia edildi Serhat. Bununla yaşamak nedir bilir misin? Alın teriyle ve banka kredisiyle alınmış bir otomobile 11 yıldır binerken değişik bir marka otomobili rüşvet olarak aldığımın internette, taraftar arasında yayılmasının anlamını bilir misin? Senin ve bir yakınının bir kulüp yöneticisiyle ilişkisi oldu mu hiç Serhat! Hayatını; mesleğine, işine, ülke sporuna, dürüstlüğe adamaya çalışan birine bu yüzden nefret duyulması vicdanını rahatsız etti mi yıllar boyu?

Bu yoldan dönmelisiniz

Sizlere bir çağrım var. Çok ama çok etkilisiniz. Maalesef etkiniz negatif yönde artık. Tartışmalarınız ya belden aşağı ya inanılmaz hakaretlerle dolu. Bu yoldan dönün. Ne altyapı, ne yabancı sayısı, ne zeminler ne kulüpler ne federasyon. Dünyada en büyük güçlerden biri haline gelen medyadaki etkiniz Türk futbolunu büyük bir açmazın eşiğine getirdi.
Oturun “Babam ve Oğlum”u, “Yağmur Adam”ı veya “Slumdog Milyoner”i izleyin. Üçünü üste üste izleseniz bile ağlamadığınızı göreceksiniz. Nedenini düşünün. İçinizdeki bu sevgisizlik hastalığının nedenlerini düşünün. En son ne zaman birine bir “sevgi sözcüğü” söylediğinizi düşünün. İnanın siz de bile “paranın satın alamayacağı” duygular var. Onları kazıyın. Bir de böyle yazmayı, konuşmayı deneyin. Buna sizden çok bizim ihtiyacımız var çünkü.

Sıkıntı önde

FUTBOL sonuç oyunudur. Ne kadar iyi organize olursanız olun, kazanmak için gole ihtiyacınız vardır. Almanya’nın ne kadar düz oynayan savunma oyuncularından kurulu olduğu ortada. Bundesliga’nın en formsuz kalecilerinden biri kalelerinde. Ama önde inanılmaz bir düzene ve oyunculara sahipler. Semih, Nihat, Tuncay, Halil bizim için doğru forvetler değil. Zaman zaman katkı yapan ama çağın gerektirdiği çabuklukta isimler değil. Çok çabuk hızlanamıyorlar, adam eksiltip depar atamıyorlar. Atsalar bile gol vuruşları zayıf. O bölgenin en etkili ismi Sercan. Sercan’ın yanında Baros, Niang türü bir golcümüz olsa bizden daha zayıf, kapanan takımları açabilir, güçlülere karşı da kontradan gol bulabilirdik.
Almanlar’da 7 devşirme var
Alman Milli Takımı’nda 7 oyuncu devşirme. Özellikle Mesut, Klose, Podolski üçlüsünün katkısı ortada. Karabüklü Emenike sadece bir örnek. Afrika’dan, Brezilya’dan, Arjantin’den oyuncu bulabiliriz. Bosna’yı, Türki Cumhuriyetleri tarayabiliriz. Bizim çocuklarımız Almanya’yı, Avusturya’yı, İsviçre’yi oluştururken biz de uçta yabancı kökenli zıpkın gibi forvetlerle bayrağımızı yukarı çekebiliriz. Devlet büyüklerinin, federasyon’un geç kalmadan bazı kararları alması gerek. Çünkü martta bize maç kazandıracak yeni forvetlere ihtiyacımız var.

Haftanın sözü

Hayat herkes için acı, çünkü benim boş yere dilediklerime sahip olmuş nice insanlar gördüm, onlar da mesut değil. Honore de Balzac
Yazının Devamını Oku

Güneş’in cesareti

4 Ekim 2010
GUARDIOLA’nın Barcelonası’nda herkes Messi’den, Xavi’den, Iniesta’dan bahseder..

Ama genç Katalan teknik adamın getirdiği en büyük yeniliklerden biri Pique, Busquets, Pedro gibi altyapıdan gelen ve basit oynayan gençleri takıma monte etmesidir..
Mustafa Yumlu da Türk futbolunun Pique’si olabileceğini gösterdi dün akşam. Sadece attığı nefis kafa golüyle değil, Nobre gibi boğuşulması zor bir oyuncuyu durdurmasıyla öne çıktı.. Hatasız oyununla maça damgasını vurdu.. Trabzonspor’un pilot takımı Karadenizspor’dan gelen en iyi yetenek olarak alkış topladı..
İlk yarıda yorgun Beşiktaş karşısında Şenol Güneş orta saha kurgusunda önemli bir hata yapmıştı. Ceyhun’u yedek kulübesinde tutup fazla ofansif oyuncuyu sahaya sürdü. Beşiktaş bu bölümde etkisizdi ama Trabzonspor’un da topu iyi kullanmasına izin vermedi. İkinci yarıda rakibin orta alan üstünlüğüne son veren evsahibi duran toptan bulduğu golle maçı kazandı ve lige ağırlığını koydu..
Schuster’den iki hata
Zaman zaman yaptığı hamlelerle alkışladığımız Schuster’in Fenerbahçe derbisinden sonra dün de savunma yönü olmayan İsmail’i sol kanada, adam geçmesi becerisi kısıtlı Nobre’yi en uç noktaya koyması hataydı.. Sahada basmadık yer bırakmayan Serkan ve kullandığı olumlu toplarla dikkat çeken Guti sahanın diğer iyileriydi.
Basketbol antrenörü gibi
Çeşitli dedikodulara ve sıkıntılara karşın camiayı toparlamayı başaran, geldiği günden beri büyük maçlarda oyuncularının özgüvenini artıran, Mustafa’ya bu kadar önemli bir maçta şans tanıyan Şenol Güneş maç boyu bir basketbol antrenörü gibi takımını başarıyla yöneterek galibiyete damgasını vurdu. Schuster ise Quaresma gibi önemli bir kozunun yokluğunda kadroyla fazlaca oynamanın cezasını çekti..

Yazının Devamını Oku

N7

3 Ekim 2010
FUTBOLUN temel bir kuralı var. Her maçın her anını ciddiye alacaksın. İşini ciddi yapacaksın.. İdmanlarda ciddi olacaksın.. Skor 2-0 lehine olabilir.

Beklemediğin kadar kolay goller bulabilirsin. Ama her ne olursa olsun bencilliğin değil paylaşımcılığın öne çıkacak..
Gençlerbirliği gibi ana düşüncesi “mümkün olduğu kadar az gol yemek” olan bir takıma karşı ilk yarım saatte istediğini aldı Fenerbahçe. Rahat oynadı.
Ama çok önemli bir eksisi vardı yine.. Daha önceki maçlardaki pas hataları ve savunmadaki inanılmaz dağınıklık giderilmişti. Bu kez “bencillik”, “kendine oynama” hastalığı vardı. Niang savunmayı dağıttığı anda Alex ve Gökhan’a pas vermek yerine şut çekmeyi seçti. Gökhan üç kişinin arasına girip sıyrılıyor ama orta yapmak yerine topla kaleye girmeye çalışıyordu..
Niang, Drogba gibi
Kasımpaşa maçının yıldızı Dia basit oynamak yerine sürekli rakibin arkasına saklanıyor nadiren topla buluştuğu anlarda takım oyunu yerine bireyselliğe yelken açıyordu.. İlk goldeki güzel asistiyle öne çıkan Caner de kritik anlarda ve arkasında kimse yokken topla rakibin içinden geçmeye kalkıyordu..
Bu maç bu hataları kaldırabilir ama zorluk derecesi yüksek maçlarda “takım oyunu” oynamayan bir onbir çok zorlanır..
Maçın yıldızı Niang gol yollarındaki etkinliğinin yanı sıra Drogba’yı andıran ani hızlanışlarıyla da lige renk getirdi. Futbolcuların özgüveninin yerine gelmesine neden oldu gol vuruşlarıyla. Sezonun flaş ismi Q7’ye de mesaj gönderdi.

Yazının Devamını Oku

Süratli ve dengesiz

28 Eylül 2010
ÜZÜLME, dert etme can! Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan ne mutlu sana!

Elinde olmayanları söyleme bana. Elinde olanlardan bahset can, üzülme. Geceler hep kimsesiz mi geçecek? Gidenler dönmeyecek mi? Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede veya bir bahar sabahında karşına çıkmış. Bil ki; güzellikler de var bu hayatta. Gel- git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin? Hüzün olgunlaştırır,  kaybetmek sabrı öğretir. (Hz. Mevlana)
Şampiyonlar Ligi’nde oynama şansını yitirdi F.Bahçe.. Avrupa Ligi’nde ilerleme hedefinden oldu.. Trabzon’dan, Kayseri’den eli boş döndü.. 
Bugün ligin en çok gol atan takımıysa F.Bahçe. Geriye düştüğü bir maçı kazanabiliyorsa.. Yeni transferleri vites yükseltmeye başlamışsa.. Kulübesinde hala Stoch gibi, Özer gibi Gökhan Ünal gibi önemli isimler oturuyorsa ümitsizliğin anlamı ne?
Aziz Yıldırım 12 yıldır F.Bahçe başkanı.. Son 7 yılında daha istikrarlı bir tablo çiziyor.. 7 yıldır hiçbir teknik adam sezon ortasında görevden alınmamış.. Aykut Kocaman’la ilgili hafta içinde yapılan açıklama, Emre’nin golü attıktan sonra hocasına koşuşu, Alex’in oyunun ikinci yarısında daha çok sorumluluk alması, Niang’ın tek vuruşlardaki başarısı camiadaki özgüvenin kazanılmaya başlamasının göstergesi..
Ve Dia.. Geçen haftaya da damgasını vurabilirdi. Ama sürati ve asist yapmadaki mükemmeliğini gol vuruşlarına yansıtamaması zaten en büyük eksikliği.. Oyunun lideri Emre’yle birlikte “puan kaybına” başkaldırdılar..
F.Bahçe şampiyon olmak istiyorsa hücumdaki iştahını savunmaya da yansıtmalı.. Caner örneğinde olduğu gibi bütün oyuncular yaptıkları hatalardan ders almalı.. Bölüm bölüm bu kadar süratli oynayan bir takım savunmada bu kadar dengesiz olmamalı..

BEĞENDiM

Dia’nın asist yapmaya dayalı oyununu

Yazının Devamını Oku

Cinnet hali

22 Eylül 2010
İnsanların ruh halini bozacak hareketler yapmaya ya da toplumsal birliğimizi bozmaya çalışıyorlar. Saçma sapan “futbol” programlarındaki inanılmaz iddialarla yapıyorlar bunu.

TÜRKİYE’yi çok kötü bir havaya soktular... İnsanların moralini, ruh halini bozacak hareketler yapmaya ya da toplumsal birliğimizi bozmaya çalışıyorlar... Buna en büyük sosyal etkinliğimiz olan spordaki şiddet ekleniyor... Nasıl ortaya çıkıyor bu şiddet bu cinnet hali, nasıl? Televizyonlardaki saçma sapan “futbol” programlarında belden aşağı konuşmalarla... Kalecilerin kasti gol yediğini ima edip yüzbin dolarları cebe indirenlerin yarattığı kamuoyuyla... Göreve yeni gelen, hakemler hakkında olumsuz konuşmayan, rakiplere saygılı davranan teknik adamlara yönelik inanılmaz ifadelerle... Halk futbola yönlendirilmiyor, soğutuluyor... Müthiş bir derbi izliyoruz, herkes bunun keyfini çıkaracağına birinin kellesini alma peşinde... Kiminin yönetimlerle kiminin teknik adamlarla zoru var..
At gözlüklüler
Evet Türkiye’deki futbol ortamının beklenenden çok önce bu “cinnet haline” gelmesinde statlara gelmeden kaleme sarılanların rolü de büyük.. Sözüm; görevleri gereği stüdyoda olmak zorunda kalanların dışına... Ama dünyanın her yerinde mesleğe saygı diye birşey vardır... Hiçbir ülkede bir spor yazarı yaşadığı şehirdeki maçı evinde izlemez... Bütün sezonu uzaktan kumandasıyla televizyonu arasında geçirip, kalemiyle, teknik adam doğramaya kalkmaz... En azından vicdanı sızlar...
Geçmiş olsun futbol
Topsuz oyundan, taktik hatalardan bu kadar kolay bahsetmez... Bunlar olursa, ortaya statlardaki güzellikleri anlatanlar değil, herşeyi kötü görmeye çalışan “at gözlüklüler” çıkar. Cinnet halini başlatırlar. Gaziantep-Bursaspor maçını izlemek için yollara düştüm bu kez.. Temmuz başından beri 22 maç izledim çıplak gözle.. Nefis bir ortamda, çekişmeli bir karşılaşma daha beklerken seyircinin hakeme attığı bir cisimle kaçtı keyfim.. Sevinin, hakkınız.. Bir takım daha girdaba giriyor... Bir kulübü, bir teknik adamı daha açmaza sokuyorsunuz.. Afiyet olsun... Elbet gün olur devran döner... Pozitif düşünenler bu ülke insanına “güzel şeyler” yazar... Silahları küfür, iftira, tehdit olanlar değil; bilgi, sevgi olanlar cinnet halini bitirir.. Geçmiş olsun Gaizantep, Bursa, Deniz Çoban ve arkadaşları.. Geçmiş olsun futbol..

Atılan kol saati maçı tatil ettirdi

Gaziantepspor-Bursaspor maçının 56. dakikasında Ömer Erdoğan’ın golü, maçtaki olayların başlangıcı oldu.

Penaltılar yabancıların

Yazının Devamını Oku

O an!

20 Eylül 2010
FUTBOL için onlarca, yüzlerce deyim kullanabilirsiniz.. Yüzyılın sporu dersiniz, büyülü oyun dersiniz..

Benim için futbol “anların” oyunudur.. Bir an içinde kahraman olursunuz, bir an içinde yerin dibine girebilirsiniz.. Attığınız gollerle zirveye çıkar, kaçırdıklarınızla sokağa çıkamayacak hale gelirsiniz..
Taktik verirsiniz, takımı hazırlarsınız.. hatalar yaparsınız, hamleler yaparsınız.. Öne geçersiniz, ama kazanamazsınız.. Ya da yenik duruma düştüğünüz bir maçı zor şartlarda puan alarak tamamlayabilirsiniz.. İstediğiniz kadar tersini iddia edin, futbol; sonuna kadar “skor” oyunudur bir anlamda.. Harika bir kurtarışla golü önlediğiniz “anda” tüm stat isminizi haykırır.. Ama bir “anlık” konsantrasyon eksikliği ve zamanlama yanlışlığı penaltı “anını” getiriverir..
Fener iyi hazırlanmıştı
F.Bahçe maça iyi hazırlanmış, iyi motive olmuş ve akıllı bir taktikle sahaya çıkmıştı dün.. İlk yarıda golü bulduğu “an” o kadar istekliydi ki, tüm Beşiktaşlı futbolcuların donduğu pozisyonda golü buldular.. Alex’in, Dia’nın, Niang’ın kaçırdığı net fırsatlar aslında maçın sonu hakkında da fikir veriyordu.. Arayacaktı Fenerbahçe o “anları”..
İkinci yarı rahat oynaması, kontratağa akıllı çıkması beklenen Fenerbahçe, tutukluk yapmaya başladı.. Beşiktaş, Guti’nin önderliği ve Quaresma’nın klasıyla maça ağırlığını koydu.. Her Fenerbahçe derbisinde öne çıkan Bobo’nun oynamaması zaten büyük bir sürprizdi.. O girince savunma iyice telaşlandı.. 
Alex-Baroni değişikliği Aykut Kocaman’ın derbideki en büyük hatasıydı.. Emre’nin sakatlanması sonrası zaten orta sahada ileri çıkan oyuncu sayısı azalmıştı.. Alex’in yorulduğu anda sahaya sürülmesi gereken isim Stoch’tu..
Maçın sonunda Beşiktaş seyircisinin çok sevinmesi, Fenerbahçeliler’in de üzülmesi doğal.. Ama bu önemli bir başka gelişmenin de göstergesi.. Fenerbahçe bu kadrosu ve bu oyun anlayışı ile ligin en önemli şampiyonluk adaylarından biri.. Beşiktaş da sarı-laciverti ekibin bir adım önünde yarışı götüren favori konumunda..

BEĞENDiM

Yazının Devamını Oku

Zor zamanlar

17 Eylül 2010
TARAFTAR tıklım tıklım doldurmuş stadı.. Onlarda rotasyon anlayışı yok.. Schuster ise CSKA’dan çok Fenerbahçe’yi önemseyen bir onbiri sahaya sürmüş..

Takımın en önemli gol silahlarından Queresma, Bobo ve Nihat yedek.. Hilbert etkisiz, Tabata verimsiz.. Ernst-Guti ikilisinin paslaşmaları, soğukkanlılığı sayesinde top daha çok Beşiktaş’ta.. Ama Marquinhos dışında birinci sınıf oyuncusu olmayan CSKA da Beşiktaş’ın savunma boşluklarını değerlendirecek halde değil.. Santrforları Sheridan’ın yakaladığı net pozisyonlarda yaptığı acemice vuruşlar bunun kanıtı..
Sezonu erken açan takımların en büyük sıkıntısı düşüşe geçtiğiniz zaman üst üste zor maçlar oynamak zorunda kalmalarıdır. Bu periyotta sakatlıklar yaşanır, olmadık puanlar kaybedilir.. Dünkü maçtaki Beşiktaş’ın görüntüsü de bu tür bir “erken uyarı” olsa gerek.. Ernst’in golü ilk yarım saatte gelse rahat farka gidecek bir takım, oyunu çözmekte büyük zorluk yaşıyor..
Kapasitesi var
Fenerbahçe karşısında dünkü Beşiktaş’ın sergilediği tarzda düşük tempoda bir onbir yer alırsa Schuster’in işi zor olur.. Beşiktaş’ın en büyük kozu kaliteli oyuncularının birbirine yakın oynarken rakibi düşüren paslaşmaları.. Ardından savunmayı zorlayan hamleler yapmaları.. Ve birbirinden yetenekli isimleriyle gol gitmeleri. Queresma’nın milli takımdan sakat dönmesi, Guti’nin rakip ataklarda iyi yer tutamaması Beşiktaş’ı sıkıntıya sokabilecek unsurlar.. Duran toplardan son 3 maçta 4 gol siyah beyazlı ekibin her maçta farklı bir golcü çıkartarak sonuca gitmeyi başarması önemli bir avantaj.. Bütün sıkıntılara karşın Beşiktaş kalan 5 maçını da kazanıp gruptan lider çıkabilecek, hatta bu kupada final oynayacak kapasitede.. Yeter ki, oyuncular yaşadıkları fiziki düşüşün farkında olsunlar ve her maçı son ana kadar bırakmasınlar..

BEĞENDiM

İbrahim Üzülmez’in hatasız oyununu

BEĞENMEDiM

Beşiktaşlı oyuncuların fiziki direncinin çabuk kırılmasını

Yazının Devamını Oku

Mehmet'e bakın

15 Eylül 2010
BAŞLANGIÇLAR hep zordur. Özellikle de istekli ve baskı oluşturan taraftar topluluğu önünde iyi başlangıç yapmak daha da zordur. Kafanızdaki senaryonun sahaya yansıması için oyuncularınızın taktik disiplini üst düzeyde olmalı. Volkan Şen gibi, Ozan İpek gibi Türkiye’de sürekli tartışma yaratan futbolcuların yetenek olarak değil ama taktik disiplini olarak üst düzey karşılaşmalara kafaca hazır olmadıkları ortada. Buna bir de Ergic ve Hüseyin gibi ağır iki oyunucunun yan yana oynadığı orta saha da eklenince Ertuğrul Sağlam’ın elinde fazla koz kalmıyordu.
Eğer kendisine bu sezon yenilgisiz liderliği getiren en önemli hücum silahı Sercan’ı ilk 11’de başlatabilseydi, ilk yarıda Volkan’ın yakaladığı iki net pozisyon ağlara gidebilir, Bursaspor en azından ilk yarıyı berabere bitirebilirdi. Ama hemen her maç forvette rotasyon yapan Sağlam, bir kez daha Sercan’ı yedek bıraktı. Süratli, ani hızlanma özelliği ve adam geçmedeki üstün kapasitesi ile Sercan, dünya standartlarında bir yıldız adayı. Eğer bu kadar önemli bir oyuncuyu Valencia defansının içine koymuyorsanız, fiziken çok hazır olmayan Nunez’i tercih ediyorsanız, ortada bir yanlış var demektir.

Biz hep gerginiz

Valencia’nın oyun anlayışı Bursaspor’a çok yakın. Geriye gömülüyorlar, topu kazandıklarında sahaya iyi yayılıyorlar ve etkili kontratak geliştiriyorlar. Bursaspor’dan farkları çok cesur şekilde şut atmaları ve rahat oynamaları. Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın, Trabzonspor’un Avrupa kupalarından nasıl elendiğini hatırlayın, gözünüze bir şey çarpacak. Oyuncular bu tip karşılaşmalarda aşırı derecede gergin. Oysa karşı taraftaki Mehmet Topal’a bakın. Rahat, sakin, kendinden emin. Takımın beyni. Oyunu yönlendiriyor, top kapıyor, final pasları atıyor. Dünkü Mehmet Topal’la geçen yılki Mehmet Topal arasındaki fark, bizim neden Avrupa kupalarında fazla ilerleyemediğimizin de ipuçlarını veriyor. Ülkemizde maalesef, teknik direktöründen futbolcusuna, yöneticisinden hakemine, yazarından yorumcusuna kadar herkes bir kaosun içerisinde. Ya bu kaostan besleneceksin ya da sistemin zincirleri altında ezileceksin. En iyi futbolu oynayan değil, en az gerilim yaşayan takımın başarılı olduğu ligden de maalesef bu sonuçlar çıkıyor.

BEĞENDİM
Bursaspor taraftarının, 90 dakika yaptığı müthiş tezahüratı.

BEĞENMEDİM
Ertuğrul Sağlam’ın Sercan Yıldırım’ı yedek bırakmasını.

DİKKAT
Volkan Şen, taktik disiplin açısından bir teknik adamın başını yakabilir.
Yazının Devamını Oku