ARÇELİK'in yeni logosu yazınızdaki gibi, gülen bir tüketici ve çeliği değil, basit bir kağıt parçasını anımsatıyor... Arçelik'in eski logosu neyi ifade etmekte yetersiz kaldı ben onu anlayamadım.. Logo değiştirilmeden yeni Arçelik yazısının önüne getirilseydi, ne eksik olacaktı?... Şöyle bir düşünün, bir Mercedes ya da bir Opel alıyorsunuz ve otomobilin önündeki amblem kalkmış ve yerine ufak bir
‘‘mercedes’’,
‘‘opel’’ yazısı gelmiş ne kadar hoş olur değil mi? (Aycan Ercan).
İKİ yıl önce İstanbul'a gelen ünlü
‘‘Egg’’ grubunun gönüllü kılavuzluğunu üstlenmiştik. Onlara İstanbul'u gezdirirken üzerinde Arçelik logosunun bulunduğu bir açık hava reklamı görüp kahkahalarla gülmeye ve resmini çekmeye başladılar.
‘‘Ç’’ harfi biliyorsunuz ingilizcede
‘‘S’’ olarak okunur,
‘‘Arçelik’’ ingilizce okunduğunda ise
‘‘Arselik’’ diye telaffuz ediliyor ve ağızdan
‘‘Arce lick’’ diye bir şey çıkıyor. Bunun da ne anlama geldiğini öğrenmek için sadece sözlüğe bakmak yeterli! Sonuç olarak
‘‘Arçelik’’ markasının dünya markası olabilmesi için
‘‘logo’’ değişiminden çok daha fazlasına gereksinimi var... (Serhat Çetintürk).
YENİ Arçelik logosunu beğenmiş olmanızı esefle kınıyorum. Grafik mezunuyum, sanat yönetmenliği yapıyorum. Yanımızda çalıştırdığımız stajyere Arçelik logosunu ödev olarak verseydik, bu logoyu getirselerdi, bu onların son işi olurdu (Metin Uzun).
AMBLEM gerçekten de (sizin not ettiğiniz gibi)
‘‘gülen müşterinin ve şekil alan çeliğin gizlendiği’’ bir biçim mi? Öyle bile olsa kullanıcının bunu algılaması gerçekten bekleniyor mu? Daha da ötede, global Pazar düşünülürse (ki öyleymiş) o pazarda kim isimdeki
‘‘çelik’’ alt kelimesinin steel, stahl, acier, accaio,...anlamına geldiğini bilsin de amblemin hafif bükülmüş çelik levha olduğuna karar versin?..
‘‘Ç’’ harfinin çengeline gelince. Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Harf devriminin aceleye getirilmesinden (ama başka yol yoktu) kalan problemler. Ama böyle palyatif çözümler de beni rahatsız ediyor. Yani, atacaksan at, ya da namusluca kullan. Ya da drastik çözümlere git ve
‘‘arçelik’’i at, olsun bitsin. Koç nasıl dış pazarda Ram olduysa... Arçelik de isterse yurt dışında farklı birşeyler olsun, ama iç pazarda da Arçelik'le beraber normal
‘‘Ç’’ kullanılsın (bir sürü imli ve çizgili harfleri olan İsveçliler, Danimarkalılar, Polonyalılar, çekler ne yapıyorlar global markalarında) diye düşündüm. Skoda hálá
‘‘üstü imli S’’ kullanıyor ama kimse de aldırmıyor) (Mehmet Asatekin)
EĞER konu logo ise yeni logoyu o meşhur sevimli robotunuzun üstüne işleyebilirlerdi. Ayrıca reklamın sonunda yer alan
‘‘Arçelik'te bi' şeyler oluyor’’ yazısında da yeni logo olmalıydı. Binlerce dolar ver, bunu gözden kaçır, olmaz! (Mete Saraçoğulları)
ADIM Cemre.. 15 yaşındayım. Arçelik logosu hakkındaki yazınızda sorduğunuz bir sorunun yanıtını bildiğime inanıyorum. Yapılan bir araştırmaya göre yalnız Türk insanının kullandığı bazı kalıplar varmış. Bunlar özellikle
‘‘hemşe(h)ri’’ anlayışına dayanan sorular, ilk sırada da
‘‘nerelisin’’ sorusunun hemen ardından gelen
‘‘içinden mi?’’ sorusu var. Ben reklamı ilk izlediğimde bu sorunun Arçelik'in bir Türk markası olduğunu vurgulamak için sorulduğunu düşündüm. İçimdeki ukalayı susturamayıp size bu mesajı gönderiyorum. Umarım bana böyle bir fasarya için zamanınızı aldığımdan dolayı kızmazsınız. (Cemre Kıvırcık)
ARÇELİK reklamındaki bayan orada mühendisleri yöneticileri, beyaz yakalıları temsil ediyor. Bekçi tek başına
‘‘Hadi yeni logo yapalım. Bu artık eskidi’’ diyecek karakter değil. Robotla ikisi yeni bir logo çalışması yapsalardı, bu şu anki reklamın anlattıklarını anlatmış olamazdı. Böyle köklü bir kararda beyaz yakalıya gereksinim var...
‘‘İçinden mi?’’ sorusu
‘‘Made in Turkey’’ anlamına geliyor. Bu espri ikinci filmde de devam ediyor.
‘‘Yaa! Bi dakka yaa’’ ve
‘‘Estağfurullah’’ ile pekiştiriliyor. (Bence sizin Sinan Çetin'i sevmiyor olmanız onun çevirdiği reklam filmlerini yorumlarken objektifliğinizi etkiliyor.) (Ercan Çalışkan).
Ben yine diyorum ki;
Sevgili okurlarım her türlü eleştiriye saygım sonsuz. Ama ilk düşüncem de ısrarcıyım. Arçelik'in yeni logosu mükemmel. Arçelik'in logosu o kadar doğru bir logo ki, ‘‘Ben de yaparım ya bunda ne var’’ hissi veriyor insana...
Chermayeff tarafından yapılan Koç logosu da öyleydi, Demirdöküm logosu da..İşin püf noktası da burası.
Sado-Mazo musunuz?
GEÇEN Perşembe ve Cuma günleri Yürekli Danışmanlık tarafından düzenlenen Marka konferansı SwissOtel'de yapıldı. Burada Hürriyet'in efsane (efsane yani mit, yani oralarda buralarda hakkındaki söylentiler nedeniyle bir dudağı yere bir dudağı göğe ermiş biri, yani uçmuş biri, yani bu dünyaya ait olmayan biri) Reklam Grup Başkanı Ayşe Sözeri Cemal her zamanki kuğu haliyle süzüle süzüle dolaşıyordu.
‘‘Ayşe ayıp oluyor, benim sayfaya çok reklam alıyorsunuz, okurlarım kızıyor, yazılarıma yer kalmıyor’’ dedim.
Ayşe Sözeri Cemal, hemen atıldı
‘‘Ama biz Türkiye'de ilk kez bir proje başlattık. Reklamverenin gereksinimlerine yönelik birebir yaratıcı basın reklamı çözümleri üretmeye başladık. Buna basında yaratıcı medya kullanımı dönemi de diyebilirsiniz hocam’’ dedi.
‘‘Bak Ayşe’’ dedim,
‘‘Yaptığınız işin benim sorumla ne alakası var?’’
Ayşe Sözeri devam etti:
‘‘Bu uygulamamızın çok başarılı olacağını ve Türkiye'deki basın reklamcılığında çığır açacağını umuyoruz! Basın reklamcılığının gerçek gücüyle daha yakından tanışıyor artık reklamveren.’’
Ben yırtınmaya devam ettim:
‘‘Ayşe allahaşkına söyle bunun benimle ne alakası var? Tamam yaptığınız iş gerçekten hayırlı bir iş. Türkiye bu konuda dünyadaki gelişmelerin gerisinde kalamazdı. Gazetenin ne kadar vazgeçilmez bir reklam medyası olduğunu anlamayanlar da umarım bu projede bu gerçeğin farkına varırlar. Ama benim sayfadaki reklamlar?’’
Ayşe Sözeri şöyle bir bakış fırlattı:
‘‘Senin sayfayı istiyorlar ben napim? İstiyorlar işte. Senin okuyucunla kendilerinin tüketicilerini özdeşleştiriyorlar. Biz de bu çözümü sunuyoruz onlara tabii...’’
Ağzım açık kaldı. Ağzımdan ister istemez şu sözcükler döküldü:
‘‘Bizim reklamveren sado-mazo mu ya? O hafta ne yazacağımı bilmiyor ki! Riske bakar mısınız? Helal olsun!’’ Dövseydiniz bari
GENEL Sigorta'nın
‘‘54.yıl’’ kutlama reklamı
‘‘Arena’’ dan beter olmuş! Reklamda tok bir ses
‘‘100 trilyonluk ödenmiş sermayemiz var, uluslararası rating kuruluşları bize A+ notu verdi. Biz başardık, Türkiye'de başaracak’’ diyor ama dövse dahi iyi olur. Bu reklamı izlemedinizse, izleyin nasıl dayak yediğinizi siz de göreceksiniz.
‘‘Kurumsal imaj’’ reklamlarında ya da bilgi içeren reklamlarda niye böyle
‘‘insan azarlar’’ gibi bir ton seçilir anlamam. Bu
‘‘dövme tonunun’’ güvenilirliği, inanılırlığı arttırdığı mı düşünülüyor acaba? Türk halkı mazo eğilimler taşıyabili,r taşıyabilir ama bu eğilimlerinden reklamda yararlanmak doğru olmayabilir.
İKİ hafta önce Mio reklamını eleştirirken sloganı doğru düşünüp yanlış yazmışım. Aklımda
‘‘Temizliğin Güneşi’’ vardı ama her nedense tuşlara
‘‘Temizliğin Gücü’’ diye döktürmüşüm. Bazen böyle olur bilirsiniz, aklınızdan başka bir şey geçer ama başka bir şey ifade edersiniz. Reklam metninde bir
‘‘güç’’ten söz ediliyor sanırım o aklıma takıldı. Neyse, o slogan ya da bu slogan sonuç değişmiyor. Bir deterjanın doğumunu müjdeleyeceksen, bütün ürünleri yan yana koyup
‘‘Biz geldiiiiiik!’’ demek yetmiyor.
‘‘Tamam sen doğdun da, bana ne yararı?’’ diye soruyorlar adama. Mio'nun deterjan pazarındaki pozisyonunu ve faydasını açıklamak için ikinci filmi beklemek gerekmiyordu.
ÇekirgelikBir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa, orada güneş batıyor demektir.
(Çin Atasözü)