Korkut beni, diye koşa koşa git film boyunca gözlerini açama!

Korkacağımı bile bile niye korku filmine giderim anlamam.

Hadi gittim diyelim niye bir de gözlerimi kapatırım. 'Korkut beni, korkut beni' diye koşa koşa git, sonra film boyunca gözlerini açama! Bu da başka bir zevk galiba. Bu felsefi tartışmaya daha sonra döneriz, cuma cuma sizi fazla şişirmeyeyim.

Hayalet Gemi'nin özellikle ilk yarısında gerim gerim gerileceğiniz, hatta gerilime dayanamayıp gözlerinizi kapatacağınız pek çok sahne var. Özellikle filmin ilk on dakikasında gözünüzü bir an bile kırpmamanızı öneririm. Çünkü bu sahnelerde görecekleriniz başka bir yerde yok! Uzunca bir sürede görebileceğinizi sanmıyorum.

Filmde 1962 yılında kaybolan bir 'Aşk Gemisi'nin peşine gemi kurtarmacıları düşüyor ve kıyıya çekmeye çalıştıkları gemide başlarına gelmedik kalmıyor. Film neredeyse kısa filmler kategorisinde yarışacak kadar kısa. Sadece 88 dakika. Süre ilerledikçe de korku temposu düşüyor. Hatta filmin sonlara doğru korku filmi türünden çıkıp MTV'sel bir komedi filmi türüne girdiği bile söylenebilir.

Dramatik örgüde bir sürü saçmalık var. Hálá, koca gemi, sahibinin elinden kurtulmuş köpek gibi o boğaz senin bu boğaz benim nasıl dolaşıyor anlamış değilim. Film biraz daha uzun olsa, geminin, Çanakkale Boğazı’na bir uğraması işten bile değildi..

Korku filmlerinin çoğunda olduğu gibi bu filmde de ne oyuncular ne de oyunculuk pek fazla önemsenmemiş. Çoğu oyuncu da eğer özel ilginiz yoksa, tanıyacağınız soydan değil. Aslında filmde diyalog olmasa da olurmuş. Çünkü diyaloglar öyle yavan ki bırakın karakter oluşturmayı, normal işlevine bile hizmet etmiyor.

Karl Urban. Gemi kurtarıcılarından Munder'i oynuyor. Hani Yüzüklerin Efendisi'nin Paris'te yapılan galasına gitmiştim ya. İşte Urban'la orada tanışmış, hatta Cüneyt Özdemir'le birlikte sohbet etmiştik. Urban, Yüzüklerin Efendisi'nde Rohanlı güzel Eowyn'in kardeşi Eomer'i oynuyor. O sohbette bu filmde rol aldığından söz etmişti. Çok büyük bir rolü yok ama Yüzüklerin Efendisi'iyle özdeşleştirdiğim bir oyuncuyu başka bir kılıkta görünce bir hoş oldum işte.

Can alıcı soru: Gitmeye değer mi? Değer. Halloween kültürü ile yetişmiş Amerikalılar’a Hayalet Gemi'nin 'light' geleceğinden eminim. Onları bu film kesmez. Gulyabani kültürü ile yetişmiş bizlere ise korkunun bu kadarı yeter de artar bile.

Her sabah kahvaltıdan önce bir kurbağa!

Bu hafta sonu mesleki bir kitap okumak isteyenlere, Brain Tracy'nin 'Ye O Kurbağayı!' isimli kitabını öneriyorum.

Hemen 'Iyyyyg..' diye bir ses çıkarıp 'Haftasonu da mı iş!' diye yaka silkmeyin.

Aramızda 'Evet, haftasonu da iş var mı?' diyen sapıklar çıkabilir, herkesi kucaklamamız lazım.

Brain Tracy, Amerikalı profesyonel bir satışçı. Geliştirdiği satışçı ve satış yöneticisi eğitim paketleri birçok ülkede satışçı eğitiminde kullanılıyor.

Türkiye'de bu eğitimleri PDR International şirketi veriyor.

Geçen yıl, 'Profesörüm, her şeyi bilirim' demedim koca dört gün ayırıp Tracy'nin satış eğitimlerini aldım.

Çok da faydalı oldu. Tracy'nin yazdıklarına ilgim biraz da bu yüzden.

Tracy 'Ye O Kurbağı' kitabında işleri savsaklamadan başarılı olmanın 21 yolunu öneriyor.

Temel görüş şu: Açık ve net bir şekilde önceliklerinizi belirler, önce her sabah bir kurbağayı canlı canlı hızla yutarsanız harika planlar yapan, çok konuşan bir dahiden çok daha fazla yol alırsınız.

Kurbağa neymiş?

Savsakladığımız ama aslında en öncelikli yapmamız gereken işlermiş.

Eğer iki kurbağayı yemeniz gerekiyorsa ne yapacak mışsınız?

Çirkin olanından başlayacakmışsınız. Eğer kurbağayı canlı canlı yemeniz gerekiyorsa ne yapacakmışsınız?

Uzun süre oturup onu izlemeyecek bir an önce kurbağayı ham yapacakmışsınız İğrenç ama gerçek. Tracy öyle diyo...

Ne diyo? Zamanınızı ve hayatınızı düşük-değerli etkinlikleri yapmaktan vazgeçtiğiniz ölçüde kontrol altına edebilirsiniz diyo?

Nasıl mı? Bakın, şu anda çok değerli bir etkinlik olarak beni okuyorsunuz.

Galiba siz bu işi biliyorsunuz. Ama illa 'Ya ben bu kurbağayı nasıl yiyeceğim?', derseniz 'Tracy'nin kitabı çok kolay okunuyor, iki saattte de bitiriliyor, hemen başlayın derim.

Tracy'nin azıcık 'Önce çişini yap, sonra sifonu çek, lavobaya yönel, musluğu aç...' şeklinde özetlenebilecek Amerikalı eblehlere yönelik bir tavrı var ama yine de söylediklerine bir göz atsanız iyi olur...

Eğer sol şeride geçip kökleme arzusundaysanız tabii ki. (Brian Tracy, Ye O Kurbağayı, Arıtan Yayınları, 2002,. 117 sayfa).

Not: Şu anda Pakize Suda'nın 'Ağız Tadıyla Şevişemedik' kitabını okuyorum. Haftaya onu yazacağım. Başlığı şimdiden söyleyeyim: 'Sen de ağız tadıyla sevişmediysen Pakize, biz ölelim be ölelim!'.

Ali Poyrazoğlu ‘Abartmış’ demiştik!

Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) 2002'nin en iyi erkek oyuncu adayları arasına Ali Poyrazoğlu'nu niye aldığını anlamış değilim. 9'u ben de izledim. Eğer benim izlediğim 9'la SİYAD üyelerinin izlediği 9 aynı 9 ise bu seçimle ilgili ciddi şüphelerim var.

Sinema oyunculuğunun tiyatro oyunculuğundan farklı olduğu izlemekle anlaşılmıyorsa, öğrenmek için bir iki sinemaya giriş kitabı okumak yeterli (En ünlüsünü ben önereyim: Understanding Movies, Louis Giannetti, 2002, s. 246-293)

Sinema oyunculuğunda içsel yaşamı yüze yansıtmak ve bir karakteri öne çıkartmak önemli değil midir? Söyler misiniz bana Ali Poyrazoğlu 9'da hangi karakteri ortaya çıkarmış da ben anlamamışım.

Bir kere 9'un dramatik kurulumu bir oyuncunun bir karakteri ortaya çıkarmasına izin vermiyor, ikincisi Poyrazoğlu da bu kimliksizlik girdabındaki çırpınışları abartılı bir oyunculuğa yol açıyor.

SİYAD'ın Türk sineması Oskarlarını, her alanda verilen abuk sabuk ödüllerden ayırıyorum.

Eleştiriyorum çünkü önemsiyorum... Bir de SİYAD kendine ne zaman bir web sitesi edinecek? Var da benim haberim mi yok!

Cinsel Aşkın Anatomisi

Michael Haneke'nin Piyanist filmini izleyememiştim. Geçen çarşamba gece ikilere kadar oturup Digitürk MovieMax'te izledim. Hálá etkisindeyim. Tek kelime ile müthiş. Bu Haneke kesinlikle etki sihirbazı. Asla kaçırmamak lazım. Eğer izlemediyseniz bir yerlerden bulun izleyin.

Bu film bana çok önceden okuduğum Helen Fisher'in Cinsel Aşkın Anatomisi kitabını anımsattı. Bu kitapta antropolog Fisher, cinsel aşk ve aileye bağlılığın beyindeki kimyasını inceliyor. İnsanın geçirdiği tüm evrim boyunca cinsel davranışlarının ne yönde geliştiğini ve bugünkü cinsel kalıplarımızın atalarımızdan miras kaldığını enfes bir biçimde ortaya koyuyor. Bakın Fisher, kur yapmak için vücut yaralanan tek yaratığın erkekler olmadığını nasıl ortaya koyuyor:

'Göğüs kabartmak, tüm hayvanlar dünyasında duruş yoluyla iletilen temel bir mesajdır. 'Boylu gözükmek dürtüsü'. Otoriter yaratıklar vücularını şişirirler. Morina balıkları başlarını kabartır ve pelvis yüzgeçlerini öne uzatırlar. Yılanlar ve kurbağa türleri vücutlarını şişirirler. Antiloplar ve bukalemunlar cüsselerini belirtmek için yan dönerler. Erkek geyikler, boynuzlarını karşıdakine yan bakarak sergilerler. Kediler tüylerini diker. Güvercinler kabarırlar. Istakozlar bacaklarının ucunda dikili ve kıskaçlarını açıp öne uzatırlar. Goriller göğüslerini yumruklarlar. İnsan cinsinin erkekleri ise sadece göğüslerini kabartmakla yetinirler'.

Fişher'le birlikteliğimiz bitmedi. Cinsel aşkımızın anatomisini anlamaya özellikle erkek milleti olarak ihtiyacımız var. Bu nedenle zaman zaman ona döneceğiz (Helen E. Fisher, Cinsel Aşkın Anatomisi, Cep Yayınları, 1995).

Cuma Takıntısı

ECM New Series'den Arvo Part'ın Orient&Occident albümü... 28 Şubat'ta Grammy'yi götüreceği rivayet olunuyor.. Şimdiden dinlemek lazım...

Cuma Alıntısı

Aşk karşı (sın) dakini bulunmaz Hint kumaşı zannetmekle, aslında hıyarın teki olduğunu anlamak arasında geçen süredir

(Pakize Suda, Ağız Tadıyla Sevişemedik)
Yazarın Tüm Yazıları