Gelir kaynağı mı dış, politika aracı mı?

11 Eylül’deki ikiz kule saldırısından sonra artık Amerika’dan öğrenci vizesi almak o kadar kolay değil.

Vize işlemlerindeki yavaşlama nedeniyle de ‘dünya yabancı öğrenci hareketi’ Amerika’dan, Kanada ve Avustralya’ya kaymaya başladı. Amerikan Üniversitelerine yüzde 2 daha az yabancı öğrenci alınıyor.

The Wall Street Journal’daki yazısında George Melloan bu konuda Amerika yönetimini uyarıyor: ‘Yabancı öğrenciler Amerika’nın sadece en güvenilir yurtdışı gelir kaynağı değil aynı zamanda Amerikan dış politikasının önemli bir aracıdır. Amerika kabul ettiği yabancı öğrencilerle tüm dünyada geleceğin liderlerini yetiştirmektedir, aman dikkat!’

Harvard Öğretim Üyesi Joseph Nye’in bu konudaki düşüncesi ise şöyle: ‘Yabancı seçkinleri eğitmek Amerikan yönetimin bilinçli bir stratejik hedefi değil. Amerikan yüksek öğretimi dev bir özel sektör ve verilen eğitimi siyasi açıdan tektip hale getirmek mümkün olmadığı gibi yüksek öğretime devlet müdahalesi de mümkün değil. Amerikan yüksek öğretiminin çekici olmasının tek nedeni var. O da giriş kolaylıkları ve eğitim kalitesi. Yabancı öğrenciler ülkelerinde bulamadıkları eğitim kalitesini Amerikan üniversitelerinin kampuslarında buluyor, çok iyi imajlarla da evlerine dönüyorlar.’

YÖK yasası tartışmalarının yeniden alevleneceği belli olan şu günlerde Amerika’daki bu tartışmayı bir anımsatayım dedim. Hani bir Milli Eğitim Bakanı çıkar, bu yazıyı okur sonra da ‘yüksek öğretimde yasasında önceliği türban ya da imam hatiplere değil de eğitim kalitesine verir’ diye düş kurmadan edemiyor insan. Nerede Türkiye’de öyle bir Milli Eğitim Bakanı değil mi?

Micra ve Mio’ya ne oldu?

KISA
bir süre önce deterjan pazarına Micra ve Mio isimli iki deterjan girdi, televizyonlardan kısa bir süre için bize ‘cee’ dediler, sonra bir daha ne gelen ver ne giden dönen yok seferinden! Siz siz olun markanızın tüketici zihninde doğru dürüst konumunu belirlemeden, bu konuma uygun dağıtım kanallarına hakim olmadan, bu kanallarda raf kontrolünü elinize almadan reklam yapacağım diye ortaya çıkmayın. Hele de deterjan pazarında! Deterjan pazarı Unilever (Omo, Rinso), P&G (Alo, Ariel) gibi dünyaya pazarlama öğreten çokuluslu şirketlerin at koşturduğu bir alan. Bu alana dört dörtlük pazarlama stratejileriyle girmezseniz, çok üzülürsünüz.Reklam sadece mesajı iletir, bakkala markete gidip malı doğru rafa koymak, orada da malı tercih edilir hale getirmek ayrıca kırk takla atmayı gerektirir! Biz buna kısaca pazarlama diyoruz.

Nelere dikkat ediyorlar!

GEÇEN
hafta Tarkan’ın oynadığı Opet Full Force 98 Oktan reklamıyla ilgili genç bir okurumdan şöyle bir e-posta aldım: ‘Reklamda Tarkan Saab 95 2.0 lt’den iniyor. Bu araba öncelikle yeni falan değil, bir önceki kasa, daha doğrusu makyajsız yeni almış olması imkansız. Ayrıca 150 beygir bu ağırlığa göre yetersiz öyle asfaltı falan kazımaz. Bu reklama uygun araba Mercedes S 500 veya BMW 745i olmalıydı. Bu iki araba da hem güç hem prestije sahip, bu nedenle de reklamdaki oktan farkı sonucu oluşacak gücü daha iyi anlatabilirler. Ayrıca virajlardaki hareketler el freni ile yapılmış, araba önden çekişli yapmacık duruyor. Arkadan çekişli bir araçla daha gerçekçi olurdu.’ (Uygar Kılıç, 20).

Şimdinin gençleri reklamları çok daha ayrıntılı okuyorlar. Havalara bakmayın, kabahat sizde. Bebekken, mama yedireceğiz diye üç öğün reklam izlettirirseniz olacağı bu. Başka ne bekliyordunuz?
Yazarın Tüm Yazıları