TNS Piar tarafından her ay yaklaşık Türkiye temsili 18 yaş üstü yaklaşık 2000 denekle gerçekleştirilen ‘Liderlerin Form Grafiği’ araştırmasının merakla beklenen ekim ayı sonuçları geldi.
Boş yere ‘Merakla beklenen’ demiyorum inanın. Bazı okurlar, siyasetçiler sürekli arayıp ‘Ne oldu Hoca bu ayın form grafiği?’ diye soruyorlar. Onları bekletmeyip açıklayalım. Ekim ayında formunu tek artıran lider Baykal.Baykal bir önceki ay yüzde 14 olan formunu ekimde yüzde 16.3’e çıkarmış. Sizce neden?
Bilemediniz değil mi? Ben söyleyeyim. Baykal,Sarıgül’ün nefesini ensesinde hissediyor ve bu nedenle medyada daha fazla görünüyor. Görünürken de doğru şeyleri yapıyor. Gülüyor, daha ‘yumuşak’, daha barışçı ve daha genç bir algılama yaratmaya çalışıyor. Belli ki Baykal’ın farklılaşma adına yaptıkları işliyor, belli ki Sarıgül’ün çıkışı Baykal’a da yarıyor. Diğer siyasiler ise Erdoğan dahil form kaybediyor. Özellikle Erdoğan oturup düşünsün, halkın verdiği kredi bir yerlerden tekliyor gibi..
Molfix sürüden ayrıldı
MOLFİX ilginç bir tekniği ilk kez denedi. Gerçek bebek kafaları ile çizgi vücutları orantısız bir şekilde birleştirdi. Çok bilinen bir Serdar Ortaç şarkısını Molfix’e uyarladı ve anımsama liginde birinci sıraya oturdu. Her şeye rağmen televizyonda o kadar çok reklam var ki artık sadece dikkat çekici farklılıklar yetmiyor. Akılda kalıcı farklılıklara gereksinim var. Bunu yolu da galiba sürüden ayrılmaktan geçiyor. Molfix’in başardığı bu. Reklamın mesajı çok güçlü geçmiyor ama... Sadece reklamı beğenenlerde markaya karşı olumlu duygu artışı nedeniyle bir davranış değişikliği olabilir. Bilişsel öğelerin iş yapacağını sanmıyorum..
Kaçıran kaçırana...
REKLAMLARDA bir kaçırma modası başladı ki sormayın gitsin, kaçıran kaçırana... Önce Hazır Kart’ın Özgür Kız’ını kaçırdılar, sonra Ace’nin kapı gibi Ayşe Teyze’si kaçırıldı, peşinden Vestel’in Veysel’i, şimdi de Lays’in Ödemişli Ayşe Elmacı’sı... Sırada kim var? Emin değilim. Yakında Turkcell’in Selo’sunu da birileri kaçırırsa şaşırmayın. İster misiniz gelecek reklamda da Türkpetrol’ün Hülya Avşar’ını İbrahim Tatlıses kaçırıp Merinos reklamında Asena’nın yerine koysun. Olur mu olur. Hem de bu ‘kaçırma’ olayı İbrahim Tatlıses’in tarzına ‘cuk’ oturur. Sizin aklınıza başka potansiyel kaçırma olayları geliyor mu? Benim gelmiyor. Hatta arasıra niye bu kadar çok kaçırma olayı ile karşı karşıyayız diye düşünüyorum. Topluma bakıyorum. Bu kadar çok adam kaçırma olayı yok. O halde reklamcılar bu kadar kaçırma olayını nerelerinden uyduruyorlar?
A- Çok film izliyorlar.
B-Sedat Peker, Alaattin Çakıcı ve Haluk Kırcı gibi ‘Baba’ olaylarından etkileniyorlar.
C- Nerelerinden uydurduklarını biliyoruz ama söyleyemeyiz.
D- Artan rekabet yüzünden keçileri kaçırmak üzereler, kendileri kaçırmadan biri kaçırılsın istiyorlar.
E- Yaratıcılık bu boru değil.
Tavukçular kuluçkayı kaçırdı
‘PİLİÇ eti hormonlu mu?Genetik piliç eti üretimi doğru mu?Piliç etinde antibiyotiğin işi ne?’ sorularının bir gün sorulacağı beş yıl önceden biliniyordu. Tavukçular erken davranıp (proaktif), kriz çıkmadan bilgilendirme kampanyasına başlayamadılar. Şimdi ise sadece bir duyuruyla krizi yönetmeye çalışıyorlar. Yanlış çok yanlış!
Önce onlara Aylin Pira ve Çisil Sohodol’un İletişim Yayınları’ndan yeni çıkan Kriz Yönetimi (*) kitabını önereyim. Bakın Pira ve Sohodol kitaplarında ne diyorlar:
‘Şirket krizlerinin ortak yönleri, bir düzenleri vardır.Şirket krizleri birdenbire ortaya çıkmazlar.Kriz konuları önce kamuoyunda kavramsal olarak tartışılmaya başlarlar, sonra yeni düşünceler geleneksel düşüncelerin yanına birikmeye başlar (kuluçka dönemi), sonra konu karar vericilerin dikkatini çeker, kriz göz ardı edilemez hale gelir, kurtarma çalışmaları başlar, yeniden yapılan dönemine girilir.’
Anlayacağınız kuluçka uzmanı tavukçular önlerindeki krizin kuluçka dönemini göremediler. Artık kriz göz ardı edilemez hale geldi. Kafalarda hormon, antibiyotik kullanımı, genetik çarpıtma konusunda doğru ya da yanlış bilgiler birikti.
Tavukçuların işleri artık daha zor. İddialar karşısında çıkıp doğruları söylemeleri yetmeyecek. Öğretmeleri şart! İş işten geçti. Hep böyle olur zaten gündemi yönetemeyen, krizi yönetir, daha fazla para harcar. Tavukçulara da çok fazla bütçe gerekiyor artık. Bir ‘duyuru’ asla yetmez.
Tavukçular artık hormon kullanımının Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından nasıl denetlendiğini kanıtlarıyla herkese anlatmak zorundalar. Tabii ki yasalara aykırı davrananların bulunabileceğini de.
Tavukçular antibiyotik kullanımıyla ilgili gerçekleri de anlatmak zorundalar. Tüm dünyada hayvanlarda en katı ve kontrollü antibiyotik kullanımı uygulamasının Avrupa Birliği'nde (AB) olduğunu... Türkiye’nin antibiyotik kullanımı konusunda AB ile eş uyumlu davrandığını, Tarım Bakanlığı'nın kesimhanelerde uyguladığı ‘kalıntı izleme programının’ ayrıntılarını... Tabii ki yasalara aykırı antibiyotik kullanımıyla halk sağlığını tehdit edenlerin olduğunu da...
Tavukçular ‘klonlanmış tavuk’ olmadığını da öğretmek zorundalar. Daha önce üç ayda yetişen pilicin bugün nasıl 45 günde yetiştirilebildiğini, bu hızlı büyümenin genlerle oynamaktan kaynaklanmadığını, Türkiye’nin yasalara ve genel ahlaka uygun genetik üretim yapma protokolü olan ‘Cartagena Protokolü’ne imza koyduğunu, bu protokole uygun yönetmeliklerin neler getireceğini, markasına yatırım yapanların bu genetik yönetmeliklerine uygun davranmaktan başka çarelerinin olmadığını da...
Tavukçular beni dinlemek zorundalar. Beni dinlemezlerse Türkiye daha uzun süre Erman Toroğlu’nu dinlemeye devam edecek. Türkiye’de kural şu: Önce ‘otorite’ olunur, daha sonra halk ne ‘otoritesi’ olduğunu unutur, sonra medya sizi her konuda otorite sayar, görüş alır. Toroğlu ne otoritesiydi? Bilmem anlatabildim mi?