Evlilik, aşk ve Hint kültürü ama...

Öncelikle söyleyeyim bugün vizyona girecek olan ‘Bride and Prejudice’ (Gelin ve Önyargı) filmine ‘Gelinim Olur musun?’ demek çok saçma bir şey olmuş.

Bu bana Clint Eastwood demek gibi bir şey. Bu filmin ismi bu mantıkla olsa olsa ‘Damadım Olur musun?’ ya da ’Damat Avcısı’ olurdu. Çünkü filmde bayan Bakshi oğluna gelin değil, kızlarına damat bakan orta sınıftan Hintli bir kadın.

Film Jane Austin’in benzer isimli ünlü romanından uyarlanmış. Öykü Hindistan’ın küçük bir kasabasında geçiyor. Bayan Bakshi dört kızına da zengin koca bulma heveslisi bir kadın. Aslında ‘damat avcısı’ demek daha doğru olur.

Bakshi’nin kızlarından Lalita (Hintli oyuncu Arshwarya Rai) bir düğünde zengin Amerikalı Darcy (Martin Hendersen) ile tanışıyor. Darcy her konuşmasında Lalita’yı küçümsüyor. Lalita da milliyetçi duyguların getirdiği yabancı zenginlere yönelik önyargılarıyla Darcy’den nefret etmeye başlıyor. Böylece ortaya büyük nefretle başlayan bir aşk öyküsü çıkıyor. Tam o sırada devreye Johny (Daniel Gillies) giriyor ve Lalita’nın kalbi rekabete açılıyor.

Amerikan sinemasında zaman zaman Hint kültürü ve batı kültürünün zıtlıklarından yola çıkarak ‘komik’ işler yapmaya çalışan filmlere rastlanır. Hayatımın Çalımı Beckham’la beklemediği bir ün kazanan Gurinder Chadpa’nın da ‘Bride and Prejudice’la yapmak istediği sanırım buydu. Ama Chadpa bu işi yüzünü gözüne bulaştırmış. Derinliği olmayan eğreti sahneler ve diyaloglarla filmde ne romantizm bırakmış ne de komedi. Sinemada geçen bir kavga sahnesi var ki, STV ikinci sınıf öğrencisi olsa bu sahneyi daha iyi çeker.

Chadpa, Hindistan’ı temsil eden renk cümbüşünü iyi yaratmış, müzikleri iyi seçmiş. Ama gelin görün ki, danslar çok basit kalmış. Öyküdeki halkaları bağlayamayınca işi dansa dökmüş ama danslar da basit kaçınca film ucuzlamış. Filmin izleyende bıraktığı duygu kocaman bir tatminsizlik!

Chadpa’nın en büyük hatası bence oyuncu seçimi. Halka filminden tanıdığımız Martin Henderson hiçbir şekilde bu filmdeki Darcy karakterine uymamış. Hintli oyuncu Rai ile de uyum sağlayamamış. Sanırırm bu yüzden de filmdeki romantizm ayağı ciddi yara almış.

Gidelim mi? Bir süredir sinemalarda romantik komedi alternatifi yok. Romantik komedilerden hoşlanılıyorsa tatminsizlik göze alınıp, müzikler için gidilebilir. Bir de Bayan Bakshi karakterini izlemek için. Bakshi müthiş bir karakter. Gerçi bizde de Bayan Bakshi’ye on basacak binlerce Bakshi var ama Hintlisi daha bir renkli oluyormuş. Bir görün...

Her anne Sezen gibi yazamaz

Geçen salı gecesi kurumsal bir değişim operasyonu nedeniyle Bersay İletişim Grubu’nun Lütfi Kırdar’da düzenlediği bir toplantıya katıldım. Vee...Yıllar sonra Sezen Aksu ile tanışma fırsatı buldum, çok ama çok mutlu oldum. Nil Karaibrahimgil’in dediği gibi yıllardır benim ruhumun kumandaları da Sezen Aksu’nun elinde. Bu nedenle onunla tanışmak çok heyecan vericiydi. Aksu ile biraz Lütfi Kırdar’daki konserlerinden söz ettik, biraz sahne dekorunu yapan Kervan Çeyiz’den. Aksu’ya son albümü Bahane’deki şarkıların öykülerini merak ettiğimi söyledim. ‘Mithat Can için yazdığım dışında hiçbirinin bir öyküsü yok’ dedi. Ve ekledi ‘Mithat Can için yazdığım da her annenin oğluna yazabileceği şeyler’. Bu konuda Aksu’ya katılmıyorum, son albümdeki 14’üncü şarkının içerdiği duyguları her anne hissedebilir ama her annenin Sezen Aksu gibi yazabileceğini sanmıyorum. Kanıt: Herkes aşık oluyor, Sezen Aksu gibi duygularını ifade edebilen var mı?

Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, Aksu’nun yanında sevgili dostum Osman Müftüoğlu ve Aksu’nun eşi Önder Fırat vardı. Önder Fırat’ı çok sevdim. Hiç öyle ‘star’ eşi falan diye kasıntı yapmıyor. Çok cana yakın ve çok samimi. Bir yastıkta kocasınlar.

O benim

Sevgili Hıncal Uluç trafik psikolojisi açısından ‘Algılanan Yakalanma Riski’nin ne kadar önemli olduğundan söz etmiş. Bu riskin ölçüldüğü ve risklerin kontrol edildiği ülkelerde trafik kazalarının ve kuralları ihlal edenlerin azaldığından söz etmiş. Doğrudur. Sevgili Uluç bir şeyi unutmuş. ‘Algılanan Yakalanma Riski’ kuramıyla Türkiye’yi 1990’lı yılların başında tanıştıran kişinin ben olduğumu. Ayrıca o yıllarda yaptığım araştırmaları Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki yetkililere anlatıp, trafik sorununu çözmek istiyorlarsa mutlaka riskleri ölçmeleri gerektiğini söylediğimi... O günlerde Türkiye’de algılanan riskler ölçülmeye başlansaydı şimdi yetkililerin elinde on yıllık veri olurdu. O verilerle de Türkiye trafiğini yönetmek çok kolay olurdu. Anlatamadım. Türkiye’de kamu yönetimi ‘bilimselliği’ ağzından düşürmüyor ama bilimsel her öneriye sırtını çeviriyor. Bu yüzden de Türkiye kötü yönetiliyor.

CUMA TAKINTISI

Bu hafta size yine fiyatları makul, lezzetli ev yemekleri yapan bir lokanta önereceğim: Maya. Yaprak sarma, lahana sarma, taze fasulye, biber dolma, pırasa, barbunya, çerkeztavuğu, mantı... Nasıl lezzetliler, nasıl anlatamam. Parmaklar yeniyor, hatta yenecek başka parmak bile aranıyor. Abartmıyorum. Özel bir aşçı var ama esas yemek patronu lokantanın sahibi Cihan Bey’in annesi. Her şeyle birebir ilgileniyor. Nerede bu Maya mı? Ataşehir’de, Carrefour tarafından Migros’a gelmeden hemen sağda.. (Yine Ahmet Hakan’ı bu tür yazılar yazmaya özendiriyoruz ama artık o kadar kusurumuza bakmasın).

CUMA İTİRAFI

gurbetteaksamzor; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 33; Ülke: Fransa

Erkek kardeşim küçükken annem ona, ‘Oğlum oğlum bal oğlum, kızlara kızlara dal oğlum, kızlar sana vermezse, al pipini kaç oğlum’ diye şarkı söylerdi. Müsaadenizle annemi magmaya baş solist olarak gönderiyorum.

Yorum: Siz ayak yıkayan gelinleri leylekler mi getirdi sanıyorsunuz! Türkiye’yi anneler idare ediyor. Onlar ne diyorsa o. Onlar erkeği nasıl görüyorsa topluma yansıması da o. Erkeği nasıl gördükleri de bu itiraftan yakinen anlaşılmıyor mu?

CUMA LAKIRDISI

Çaba olmazsa başarısızlık olmaz, başarısızlık olmayınca da kişide aşağılık hissi uyanmaz. Şu dünyada kendimize duyduğumuz saygı ve güveni belirleyen yöneldiğimiz

hedeflerdir.

(William James)
Yazarın Tüm Yazıları