Beş altı ay öncesine kadar Eminem'le ilişkim sıfırdı. Hatta 'Ya bunun bizim Emine ile ne alakası var?' diye de düşünmediysem ne olayım. İlişki kapı duvardı anlayacağınız. Ara sıra orada burada kulağıma çalınır ama ilgi duymazdım.
Sonra büyük Himini sayesinde iki üç kere Eminem'in 'Cleaning Out My Closet' isimli şarkısının klibini izledim, istikamet en yakın müzik market, 'The Eminem Show' albümü alındı, o günden bugüne çalına çalına bitirilemedi.
'Ne işin var Rap'le Hip-hop'la' diyorsunuz değil mi? Sizi bilmem ama ben kulağıma iyi gelen, hoşuma giden her müziği seviyorum, öyle müzikleri de yüksek kültür ürünü alçak kültür ürünü diye de ayırmıyorum. Her rap, her hip-hop'da hoşuma gitmiyor onu söyleyeyim. Bir Eminem'i seviyorum hepsi bu!
Bu nedenle '8 Mil' filmine 'görev' icabı değil, isteyerek gittim. Çoğu zaman yaptığım gibi de filmle ilgili hiçbir şey okumadan, izlemeden, dinlemeden gittim. Beklentim Eminem'in yaşam öyküsünden daha fazla kesit bulmaktı. Bulamadım, sadece bir kesit buldum. Pişman değilim ama iyi ki gitmişim..
Sonradan öğrendim ki 8 Mil'de Eminem'in yaşantısından biraz esinlenilmiş, asıl amaç Eminem'in 'asi karizmasını' törpülemek, tribünlere oynayıp, hafif yollu Karate Kidvari bir kahraman yaratmakmış..
'Asilik törpülenmiş mi, kahraman yaratılmış mı?' diye sorarsanız, ilkine evet, ikincisine hayır derim. Eminem'in asi karakterinden filmde eser yok. Hip-hop’çu atışmasının doğası ise bir kahraman yaratmaya elverişli değil. Film zenci ve beyaz mahallelerinin kesiştiği bir noktada (Detroit'e 8 Mil yolu üzerinde) kısmen sokak çeteleri içinde kendi kimliğini bulmaya çalışan gençlerin öyküsünü anlatıyor.
8 Mil'de yönetmenin (Curtis Hanson) çok gerçekçi bir 'varoş atmosferi' yaratmış olduğunu, birinci elden onaylayabilirim. Eminem, Kim Bassinger, Brittany Murphy çok doğal oynamışlar. Eminem’i severseniz 8 Mil'e mutlaka gidin. Sevmeyip giderseniz, pişman olmazsınız, gitmezseniz bir şey kaybetmezsiniz.
Not: Türkçe altyazılar küfürlü sokak dilini tam anlamıyla kapsamıyor. Rap'in en önemli özelliği de uyaklar. Şarkılar Türkçe'ye çevrilince uyaklar bozuluyor, alınan tad kuşkusuz azalıyor. Film orijinal sesiyle izlenebilse çok daha keyifli.
Niçin birinci elden tanığım!
Amerika'da, Wisconsin-Milwaukee'de öğrenciyken, keseme uygun (ayda 240 dolar) bulabildiğim tek apartman dairesi beyazlara ve siyahlara ait mahallelerin kesiştiği Farwell Avenue üzerindeydi. Okula 1981 model Crysler Cordoba arabamla giderken, siyahlara ait mahalleden de korka korka geçerdim. Bunun nedeni günlerden bir gün, siyahlara ait mahallede, vitrinlerden birine bakmak için arabadan dışarı adımımı attığımda, beyzbol sopaları ile donanmış bir grup siyahın saldırısına uğramamdı. O gün kaçıp canımı zor kurtarmıştım.
Hıncal Uluç bu yakışıksız tanımlamaları hak etmiyor, protesto ediyorum...
Geçen hafta, kimin, ne amaçla tanımladığı önemli değil, Hıncal Uluç bir meslektaşı tarafından 'Mahallenin Racon Kesen Abisi', diğer bir meslektaşı tarafından 'Fularlı Kart Horoz' olarak tanımlandı. Her iki tanımlamadan da, Türk basını adına çok utandım. Yerin dibine girdim.
Hıncal Uluç'un yazılarını okuyun; sevdiklerini yazar, sevmediklerini yazar, zaman zaman öğüt zaman zaman ders verir, bazen tanımlamalarda bulunur ama, bir gün olsun ne meslek dışından bir kimseye ne de meslektaşına böyle yakışıksız bir tanımlamada bulunduğunu ben anımsamıyorum.
Bu nedenle Hıncal Uluç bu tanımlamaları asla hak etmiyor. Her ne nedenle olursa olsun hak etmiyor. Hıncal Uluç, Türkiye'de, birçok alanda gazeteciliğin paradigmalarını değiştirmiş, 'ekol' olmuş, hatta birçok insana gazete okumayı sevdirmiş bir değer. Yılların emeği ile ortaya çıkan Hıncal Uluç gibi değerleri har vurup harman savurursak, az gidip uz gidip daha sonra arpa boyu yol gitmez miyiz?
Eli kalem tutan herkesi de bu yakışıksız tanımlamalara karşı çıkmaya ve protesto etmeye davet ediyorum.
İşte Suda öğretileri testi
1 Aşık olan insanın konuşma yeteneği dumura uğrar.
2 Aşık olan kendine daha çok dikkat eder.
3 Aşk telefon faturalarını kabartır.
4 Aşık olan yemeden içmeden kesilir.
5 Kadınlar aldatılmayacaklarına kendilerini ikna ederler.
6 Aldatılan kadın, boşanmak yerine bir çocuk daha yapar.
7 Aldatılan erkek, hemen boşanmaya kalkar.
8 Kadınlar bütün ilişkilerinde hesap, kitap içindedirler.
9 Kadınlar vücutlarını göstermeye bayılırlar.
10 Kadın ve erkek için kavga etmek bir ihtiyaçtır.
11 Erkekler doğal görünümlü kadınlardan hoşlanırlar.
12 Erkekler vahşi kadınları severler.
13 Erkekler ilgi odağı olmaya bayılırlar.
14 İnsanın kilosu düşerken kültür seviyesi yükselir.
15 Aldatılmamış kadın yoktur.
16 Kadınlar aşkı yoğun yaşar.
17 Erkek eve gelince dut yemiş bülbüle döner.
18 Erkekler bütün kadınlarla yatmak ister.
19 Erkekler aşık olmazlar.
20 Erkek aşık olsa bile önüne çıkan ilk kadınla yatar.
21 Erkekler evli kadınla beraber olmaktan korkarlar.
22 Kadınlar çok eşli olmak için yanıp tutuşur.
23 Kadınlar birbirini sevmez.
24 Erkekler kadınları sadece yatakta sever.
25 Erkekler üstün yaratıklar olduklarını düşünürler.
Puanladınız mı? Şimdi hesaplayın puanları eğer 40-50 arası puanınız varsa tebrikler! Suda tarikatının ciddi bir üyesi olmuşsunuz, daha ne istiyorsunuz. 20-39 arası puanınız varsa biraz çalışmanız lazım. İlişkilerinizi salak salak yaşayacağınıza öğrendiklerinizden anlam çıkarın da seviye atlayın, Suda tarikatına girebilin. 19 ve daha aşağı puana sahipseniz, Suda tarikati sizin neyinize... Önce Güzin Abla'yı okumayı bırakın, sonra elinizi karşı cinsten birinin eline falan değdirin, ya da ne bileyim Doğan Cüceloğlu'nun 'İnsan İnsan'a' kitaplarını falan okuyun. Ben kendime uyguladım mı? Tabi uyguladım. Sonucu söylemem sonra yanlış anlaşılıyor.
Not: Bu yazı espri olarak yazılmıştır. Lütfen kimse ciddiye almasın!
Poyrazoğlu'nun stand-up'ını çok beğendim
Bayramda Ali Poyrazoğlu'nun 'Ödünç Yaşamlar' isimli oyununu, daha doğrusu stand-up'ını izledim. Çok güldüm, çok da beğendim. Poyrazoğlu'nun güldürürken verdiği hayat dersi de öyle yabana atılır cinsten değil. Poyrazoğlu'nun Cem Yılmaz ya da Yılmaz Erdoğan'dan farklı bir yanı var. Sadece söze dayalı espri yapmıyor, aynı zamanda vücudunu da aynı mükemmellikte kullanıyor, konuştuklarını oynuyor. Bu, kuşku yok ki görselliği daha zengin kılıyor, daha 'teatral' bir stand-up ortaya çıkarıyor. Ben Poyrazoğlu'nu orta yaşlıların olduğu bir atmosferde izledim, sanırım espriler bu yaşa uygun seçilmişti. Çok komikti. Bir de onu 15-24 yaş grubunun ağırlıkta olduğu bir atmosferde izlemek isterim, eğer orada da frekansları tutturuyorsa Türkiye'nin stand-up'çı sıralamasını bir daha yapmak lazım.
Cuma Alıntısı
Coşkulu insan yaşamın fanatiğidir; iyi şeyler olacağına inanır ve o iyi şeyler de olur. (Motivasyon Mucizesi, George Shinn)
Cuma Takıntısı
Lanzerac Cabernet Sauvignon. Güney Afrika Şarabı. Akranlarına göre çok ucuz. Bir deneyin. Vazgeçemeye-ceksiniz. Süper.