DÜNYANIN saygın halkla ilişkiler kuruluşlarından Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği (IPRA) 50’nci yıl kongresini 26-28 Haziran’da İstanbul’da düzenliyor. Kongrenin konusu ‘İletişim: Güvene Giden Sürdürülebilir Yol’...
IPRA deyip geçmemek gerekir. IPRA, Birleşmiş Milletler tarafından Sivil Toplum Örgütü olarak kabul ediliyor ve UNESCO’nun uyguladığı programlara katılabiliyor. Halen IPRA’ya tüm dünyadan 1100 önemli halkla ilişkiler uzmanı üye. IPRA’nın 12 Mayıs 1965’te Atina’da gerçekleştirilen toplantısında kabul edilen Atina Bildirisi’ni halkla ilişkiler mesleğinin ilk yazılı kuralları bir bakıma da anayasası olarak kabul ediyoruz.
IPRA’nın 50’nci kongre için İstanbul’u seçmesi hem Türkiye markasının hem de İstanbul markasının yurtdışı görünürlüğünün ve güvenilirliğinin artması açısından gerçekten önemli. Tabii seçtirenlere de bakmak lazım. IPRA’nın 50 yıllık tarihinde iki Türk başkanı var. Betül Mardin ve Ceyda Aydede. Kongrenin İstanbul’da yapılması konusunda bu iki önemli halkla ilişkilercinin emeklerini yok sayarsak haksızlık ederiz.
IPRA Kongresi’nin ev sahipliğini Halkla İlişkiler Danışmanları Derneği yapıyor. Türkiye Halkla İlişkiler Derneği de (TÜHİD) destek veriyor. Dikkat ederseniz ‘Türkiye’ Halkla İlişkiler Derneği diyorum. Bu çok önemli gelişme. Halkla İlişkiler Derneği üyeleri sonunda dernek isimlerinin başına Türkiye’yi ekleyebilmek için gerekli Bakanlar Kurulu kararını çıkardı. Yıllardır Reklamcılar Derneği de aynı şeyi yapmaya çalışırdı ama bir türlü gerekli karar çıkarılamamıştı. Umarım bu karar onlara da örnek olur..
IPRA Kongresi’ne konuşmacı olarak dünyanın dört bir yanından çok sayıda konuşmacı katılıyor. IPRA Dünya Başkanı Charles van der Straten Waillet, HDD Başkanı Melek Manisalı, Turkcell Genel Müdürü Muzaffer Akpınar, Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakçı, Prof. Soli Özel, İbrahim Betil, Prof. Alaaddin Asna, Belçika Devlet Bakanı ve MEDEA Başkanı François-Xavier de Donnea, Avrupa Komisyonu sözcüsü Beate Gminder, New York Borsası Eski Başkan Yardımcısı George Ugeux, Edelman Public Relations Worldwide Özel danışmanı Michael Morley, Microsoft Ortadoğu ve Afrika Başkanı Emre Berkin, Birleşmiş Milletler IPRA delegesi Barbara Burns, UNESCO eski direktörü Alain Modoux, Hill&Knowlton CEO’su Elaine Cruikshanks, Atina 2004 Olimpiyat Oyunları Düzenleme Komitesi Başkanı Michael Zakharat, Kraliçe 2’nci Elizabeth’in Eski Basın Danışmanı Simon Walker, Unilever Europe Yönetim Komitesi Üyesi Antonios Gorgis, Novartis Avrupa Kurumsal İletişim Direktörü Robert Pearson konuşmacılardan bazıları. Açılışı da Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç yapacak.
Kongre’nin başlama tarihini iple çekiyorum. Gerçekten de dünyanın önemli uzmanlarının ‘iletişim ve güven’ konusunda neler konuşacaklarını, neler önereceklerini merak ediyorum. Güven. Yani inanılırlığın ve saygınlığın başladığı nokta... Güven... Çok ihtiyacımız var. Halkla ilişkilercilere güvenebilir miyiz? Göreceğiz...
Nelere dikkat ediyorlar
Orhan Balçık isimli okurum bakın nasıl detay avcılığı yapmış: ‘Kadın hastalıkları ve doğum asistanıyım. Avea’nın Sağlık Bakanlığı personelini ilgilendiren reklamındaki bir hatadan söz etmek istiyorum. Öncelikle Avea’nın doktor arkadaşlarla aramızdaki konuşmaları ücretsiz tarifeye bağlamasını çok takdir ettiğimi belirteyim. Reklamdaki bayan doktor bebeğin kalp sesini dinlemek için kullandığı aleti anne karnına tutarken ters olarak tutmuştu. Huni şeklinde olan fetoskop denen aletin geniş olan tarafı annenin karnına küçük olan kısmı ise dinleyenin kulağına doğru tutulmalı. Dediğim gibi küçük bir ayrıntı ama bana Türk filmlerindeki akciğer filmine bakıp böbrek nakli gerekiyor diyen doktorların yer aldığı sahneleri anımsatıyor. Reklamcılar tıbbi konularda uzmanlardan yardım almalılar.’
Balçık’a katılıyorum. Reklam hata kaldırmıyor. En küçük hata bile ikna ediciliğine zarar veriyor. Aman dikkat!
Sana Türk markası mı
GEÇEN haftalarda Reklamcılar Derneği ve Reklamcılık Vakfı’nın Türkiye’nin 70 öncü markasının detaylı öyküsünü yazacağını söylemiştim. 70 marka arasında da Sana’nın adını vermiştim. Murat Gülsen isimli okurum ‘Sana Türk markası değildir. Türkler margarine ‘sana yağı’ diyecek kadar Sana’yı benimsemiştir ama bu Sana’nın Unilever’in Türkiye’ye getirdiği bir markası olduğu gerçeğini değiştirmez’ şeklinde bir e-posta göndermiş. Gülsen haklı. İngiliz-Hollanda ortaklığı Unilever, Sana’yı 1950’de Türkiye pazarına sundu. Sana çok başarılı bir pazarlama sonucunda Türkiye’de margarinin adı oldu. Nice ‘Siz hálá annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz’ saldırıları Sana’yı salladı ama yıkamadı. Sana 55 yıldır kategori lideri. Vakıf ve Dernek yöneticisi sevgili Ayşegül Molu’ya sordum. Molu ‘Biz araştırdık, Sana Türk markası’ diye yanıtladı. Bence de Sana Türkiye’ye özgü bir ‘örnek olay’ olduğu için Türk markası olarak işlem görebilir. Ayrıca ayrıntılı bir Sana öyküsü okumak da oldukça ilginç olacaktır.
ÇEKİRGELİK
Dansedemeyen kişi orkestranın çalamadığını düşünür (İngiliz Atasözü) (Bir yerlerden anımsıyor muyum ne! Hani oynayamayan gelin falan..)