Cüneyt Arkın Statham'a nal toplatır

Taşıyıcı (The Transporter) filminin afişi hoşuma gitti. Senaristler arasında da Luc Besson'un adı geçince ister istemez umutlandım. Filmin yönetmeni Cory Yuen'in ise Kiss of The Dragon ve The One filmlerinde dövüş sahnelerinin kareografilerini yaptığını öğrendiğimde, hem merakım arttı, hem beklentim yükseldi. Filmi izledim. Tam bir hayalkırıklığı. Öykü iyi başlıyor ama sonrası tam bir sabun köpüğü. Jason Statham emekli asker Frank Martin rolünde. Adam kendine iş kurmuş, parasını verirsen her şeyi naklediyor. Arkadaşımız biraz kuralcı. Asla pazarlık esaslarını değiştirmiyor, isimleri kullanmıyor ve taşıdığı paketin içine bakmıyor. Bir gün şeytan dürtüyor, taşıdığı bir paketi açıyor. İçinden güzel kızımız Lai çıkıyor. Sonra da başına olmadık bela geliyor. Meğer Lai'nin babasının işin başında bulunduğu bir çete, Çinden konteynerler içinde göçmen getirip, pazarlarmış. Hepsi bu. Başka da bir şey yok. Filmde ikinci bir Van Damme olma şansı verilen Jason Statham bu şansı bozuk para gibi harcamış! Statham'ın Van Damme olması için kırk fırın ekmek bile yetmeyebilir. Şu haliyle Cüneyt Arkın gelse Statham'a nal toplatır. Çinli oyuncu Shu Qi'nin oyunculuğu da evlere şenlik. Lai'nin babası rolündeki aktör ise, Türkiye'deki saç ektirme merkezlerinin birinin reklamında oynasa daha hayırlı bir iş yapar. Filmdeki diyaloglar diyalog değil, geçiş noktaları tam bir rezalet. Bazen ne olduğunu anlayana aşk olsun. Bir yağlı güreş sahnesi var ki insan ağlasın mı gülsün mü bilemiyor. Filmin tek güzel yanı ara sıra Fransız Riviera'sı havası almanız. Bir de filmin sonlarına doğru tır içinde geçen bir dövüş sahnesi var ki izlemeye değer. Bu sahnedeki müzik de çok etkileyici. Eğer içeriği önemsemeyip sadece vurdudan kırdıdan hoşlanıyorsanız, filmi izleyince hoşlanacak bir şeyler bulabilirsiniz. Bunun dışında son sözüm şu: Gitmeseniz bir şey kaybetmezsiniz. (Bir kurban yetmez mi?).Hero ve Leandros'un Acıklı ÖyküsüGrup Laendros, ismini Kız Kulesi'ne yakıştırılan öykülerin birinden almış. Öyküye göre Hero, Afrodit'in rahibelerinden biriymiş ve Kız Kule'sinde aşka yasaklı bir şekilde yaşıyormuş. Yıllar sonra Afrodit'in tapınağında bir törene katılmak için kuleden ayrılmış orada Leandros ile birbirlerini aşık olmuşlar. O günden sonra Laendros Kule'ye gizlice yüzerek gelmeye, Kız Kulesi de her gece bu iki gencin aşkına ve yasak sevişmelerine tanıklık etmeye başlamış. Leandros'un yüzerek kuleye gelmeye çalıştığı bir gecede Hero'nun yaktığı sevda ateşi sönmüş. Leandros karanlıkta yolunu kaybetmiş ve boğazın sularında can vermiş. Sevgilisinin boğulduğunu anlayan Hero'da kendini Kız Kulesi'nden boğazın sularına bırakıvermiş.Kız Kulesi'nde kameralı evlenme teklifi Kız Kulesi'ne her gittiğimde, özellikle de gece, çok heyecanlanıyorum. Salacak'tan ya da Kabataş'tan kalkan tekne kısa süre sonra Kızkulesi ile burun buruna gelince yüreğim 'küt küt' atmaya başlıyor. Sanki Kule'nin üzeri, ışıklardan bir duvakla örtülmüş de ben onu açmaya geliyormuşum gibi bir hisse kapılıyorum. Bu şehri, bu ülkeyi sevdiğimi Kız Kulesi'nde başka bir türlü hissediyorum. İnsan İstanbul'da yaşar da kendini Kız Kulesi'ni hissetme zevkinden nasıl mahrum eder anlamıyorum. Geceleri, restoranda 'dünya mutfaklarından' konsepti hakim. Kırmızı et, beyaz et her tür yemeği bulmak mümkün. Grup Leandros tüm gece boyunca bence Kız Kulesi'ne yakışan, klasik müzik ağırlıklı, çok seviyeli bir müzik yapıyor. Tarihe saygıda kusur etmeyen keyifli bir müzik. Grubun Solisti Zeynep hem keman çalıyor hem söylüyor. Bir zamanlar Zeynep Uğurlu adında tanımadığım birinin kasetini almıştım. Meğerse bu Zeynep o Zeynepmiş. O kaseti dinlerken farklı bir şeyler, bir 'zarafet' hissetmiştim zaten. Yanılmamışım. Çapa'nın mekanlarından yetişen Burçin Bey gece boyunca misafirleri memnun etmek için dört dönüyor. Burçin'den öğrendiğime göre evlenme teklifi için Kız Kulesi'ni mekan olarak tercih edenlerin sayısında artış varmış. Bazıları da 'Ben tam evlenme teklif ederken gizli kamerayla çeker misiniz?' diye soruyormuş. Talebe bakar mısınız? Hatta ısrar karşısında birkaç kere de böyle çekimler yapmak zorunda kalmışlar! Ya teklifi alan 'tak sepeti koluna' durumuna geçerse? Al sana koca bir kamera şakası! Neyseki 'teselli ikramiyesi' durumu söz konusu. Hüsran görüntülerini al istediğin kanala istediğin fiyata sat! Tabii hemen Kule'nin tepesine çıkıp 'İstanbul Kanatlarımın Altında' durumuna transfer olmamışsan! (0-216-3424747).İki elim yakanızda olur bunu bilin1968 yılında Türkan Şoray'ın başrolünü oynadığı 'Vesikalı Yarim' filminin 'Hak Yol'u ismiyle yeni bir versiyonu çekilecekmiş. Filmin konusunu bilmeyenlere anımsatalım. Filmde bir kadın pavyona düşer ve daha sonra evli bir erkekle yasak aşk yaşamaya başlar. Filmin yeni versiyonu için erkek oyuncular belirlenmiş: Murat Soydan, Salih Kırmızı ve Hakan Alkoç. Şimdi sıkı durun. Türkan Şoray'ın yerine kim düşünülüyormuş biliyor musunuz? Kaya Çilingiroğlu'na 'Tecavüzcü Çoşkun' muamelesi yaparak bir anda 'meşhur' olan 'Q kızı' Reyhan Gökdeniz. Buna inanabiliyor musunuz? Ben inanmadım ama her olasılığa karşı filmin yapımcısı ve yönetmenini buradan uyarıyorum. Eğer Türkiye'de yüzlerce kadın sanatçı işsiz oturup, iş beklerken Türkan Şoray'ın rolünü bu Q kızına verirseniz, iki elim teneşire kadar yakanızda olur. Sabahtan akşama da bu köşede onun Q'sunu, sizin IQ'nuzu tartışma konusu yaparım. Diyelim ki filmi çektiniz. Kurtulduk sanıyorsunuz değil mi? Kurtulamazsınız. Filmin oynadığı her sinemanın kapısına adam diker, izlemeye gelenleri yan salondaki filmi izlemeye ikna ettiririm. Sanırım bu konuda benimle aynı IQ seviyesini paylaşan okurlarımın da çorbada tuzu olur. Olur değil mi? Özgürleşmek isteyen kadınlar striptiz yapsınİTÜ'lerde okuyup koca mimar olacaksın, ailenin 'evlenme o adamla' diye karşı çıkmasına rağmen, dinlemeyip evleneceksin. 12 yıl evli kalacaksın, birden yanında yatan kocanın vücudunu 'mayalanmış hamur' gibi görüp tiksineceksin. Mutlu aşkın ve mutlu sevginin olmadığını söyleyecek, evliliğin; kadını, erkeği, dürüstlüğü aşkı ve varoluşu reddeden bir kurum olduğunu düşüneceksin. Sonra da ağına kafanda tasarladığın mükemmel erkek modellerini düşürmeye çalışacaksın. Üstelik bir de ne istediğini bilemeyeceksin. Büyük bir aşk? Anlayışlı bir sevgi? Tatmin edici bir seks ya da çerezlik bir ilişki? Ama emin olduğun da bir şey olacak: O erkekten bu erkeğe gitmek çözüm değil! İnsan kendine giden yolu bulmalı! Yeni tarz kızımızın, bir bakıma 'Özgür Kızımız' Lal'in, toplumun kendini şekillendirmesine karşı duyduğu öfke karşısında da tek isteği var: Bir payvonda çatır çatır striptiz yapmak... Böylece topluma meydan okuyacak, toplumun ona biçtiği rolden 'soyunacak' ve bedenini, daha doğrusu varoluşunu yüceltecek. Meltem Arıkan, 'Kadın Bedenini Soyarsa' romanında 'özgürleşmeyi hedef alan, hedefi öncelikle kendini tanımak olan' bir kadının çelişkili iç yolculuğunu anlatıyor. Lal gibi özgürleşme çalkantısı yaşayan kadınlar için bu kitap bire bir. Hatta Lal'in iç yolculuğunu okurken uygulamaya geçmek için bir de kendilerine eylem planı hazırlayabilirler. Örneğin Filipinler’de bir tatil ayarlayıp on beş gün evden uzaklaşma, kendini bir dinleme gibi! Özellikle erkek ve kadın psikolojisini anlatan bazı bölümler, bana, 'ders kitaplarından alıntı' yapılmış gibi geldi. O yüzden bazı yerlerde roman tadını yitirdim. Bir de kitabın iyi bir editöre gereksinimi varmış. Çünkü bazı cümleleri yanlış cümle kuruluşu nedeniyle anlamak oldukça zor oluyor. (Meltem Arıkan, Kadın Bedenini Soyarsa, Everest Yayınları, 2002, 328 sayfa, 8 milyon TL)
Yazarın Tüm Yazıları