Paylaş
Neyse ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri imdada yetişti. Temel insan hakları ihlallerine, temel hakları ihlal ederek karışılık verecek bir anlayışın Türkiye’de hâkim olmadığını gösterdi.
‘MISİLLEMECİ’ İMAJI OTURSAYDI
Almanya zaten siyasetçisi, medyasıyla yükleniyor, Türkiye’yi dünyaya kötülüyor, FETÖ kaçkınlarıyla takasa sokmak için rastgele Alman vatandaşlarını tutukladığımız karalamalarını yayıyor.
Güya siyasi pazarlıkta elimizi güçlendirmek için... “Casus değilse, teröre destek vermiyorsa ne işi vardı Türkiye’de” suçlamasıyla, sorun yaşadığımız ülkelerin vatandaşlarını topluyor, rehine gibi kullanıyormuşuz.
Erdoğan, Mescid-i Aksa’daki zulmü terörle mücadele gerekçesine bağlayan İsrail Cumhurbaşkanı’nı nasıl uyardığını açıklamasa...
“Biz Türkiye’de, sinagoga ibadete giden bir Yahudiye asla terörist yakıştırması yapmadık. Siz bunu nasıl yaparsınız” diye çıkıştığını bildirmese...
Böyle misillemeleri aklımızdan dahi geçirmediğimizi vurgulamasa...
Belki sinagog protestocularına bakıp Alman medyasındaki zırvalıklara inanacak, misillemede hukuk sınırı tanımadığımız iddialarına hak verecek kimseler çıkabilecekti.
Fakat Erdoğan, bir argümanla kara propaganda saçmalıklarının altını boşalttı, algı operasyonunu çökertti.
TUTAN, YAKIŞAN İFTİRADAN KORK
Sinagog üstünden İsrail’e misilleme, pazarlık ve sıkıştırma yönteminin, Türkiye’yi yönetenlerin düşüncesine hiç uğramadığı, gündemlerine hiç girmediği görülmüş oldu.
Düşünsenize...
İsrail devleti Mescid-i Aksa’da ibadeti zorlaştırıyor, girişleri kapatıyor, Filistinli kardeşlerimize engeller çıkarıyor diye yapılan bir protestoydu.
Fakat adres olarak İsrail Başkonsolosluğu yerine Beyoğlu’ndaki havranın önü seçilmişti.
Protestocular, “İsrail, Kudüs’te Müslümanların ibadet özgürlüğünü yasaklarsa biz de burada Yahudilerin mabetlerini kuşatır, kapılarını tutar, ibadet yaptırmayız” demişti.
Sanki iktidarın niyetini, toplumun talebini yansıtıyormuş gibi algılanabilirdi söylemleri.
Tetikte bekleyen Alman medyası da aradığı malzemeyi bulmuş gibi, eylemi hükümete mal edebilirdi. Üstüne atlayıp ‘Biz dememiş miydik, bakın haklı çıktık’ tantanası koparabilirdi.
TOPARLAYICI DEMOKRATİK GÖRÜNTÜLER
Cuma çıkışı Beyazıt meydanı başta olmak üzere, 81 ilde meydanlar ayaktaydı. Müslümanlar ‘öfke cuması’ gösterilerinde İsrail’i protesto etti, Filistinli mazlumları yalnız bırakmadı, Mescid-Aksa’ya sahip çıktı.
Bu da gösterdi ki İsrail devletinin uygulamalarındaki bir haksızlığı, bir adaletsizliği, bir zulmü protesto etmek, ona karşı gösteri yürüyüşü yapmak serbest. Üstelik devlet katında da destekleniyor, sivil toplum mobilize olmaya, harekete geçmeye teşvik ediliyor.
Gösterilerin hepsi barışçıl ve demokratik ‘kızgınlık cuması’ eylemleriydi.
Kapı tekmelemek, bina taşlamak gibi fiili saldırılar, sadece Neve Şalom önünde cereyan etti. Hedefi, İsrail devleti gibi görünse de kendi Yahudi vatandaşlarımızdı.
İsrail hükümetinin kararlarında hiçbir sorumluluğu olmayan kendi vatandaşlarımızın özgürlüğüne ve mabedine kastederek İsrail’in canını yakacak misillemelerden söz edildi orada.
Ama ona bile müdahale eden olmadı. Provokasyon şikâyetlerine rağmen eylemciler arasında provokatör arandığı, savrulan tehditlere bir soruşturma açıldığı filan da duyulmadı.
YUKARIDAKİ VERİLER IŞIĞINDA
Öyleyse şu mudur:
Bir yapılmamış gösteri için, toplumu hareketlendirmek suretiyle kaos ve kargaşa çıkarma ihtimali var deniyorsa...
Bir olası protestoya, sokağımızı karıştırmak isteyenlerle amaç birliği içinde olabilir, teröre hizmet edebilir diye bakılıyorsa...
Bu tür kuvvetli şüphe istihbaratı üzerine de... Mesela İsrail’e karşı Filistinlileri de savunan insan hakları örgütlerinin toplantısı basılıyorsa...
Boşuna değil midir? Var mıdır savcı ve polislerimizin bir bildiği?
Paylaş