Adam Sandler’in Micheal Newman karakteriyle karşımıza çıktığı ‘Click’ filmini hatırlatmıştım.
Sonra da şunu sormuştum:
Elinizde, ileri tuşuna basarak hayatınızdan istemediğiniz kareleri atlamanızı sağlayacak sihirli bir uzaktan kumanda aleti olsaydı...
Kendi hayat performansınızın hangi anlarını kaçırmak, hangi hatıraları hafıza kayıtlarınızdan çıkarmak, yol arkadaşlarınızla tırmandığınız hangi çetin yokuşlarda ortadan kaybolmak için kullanırdınız?
Benim cevabım bugün de aynı, değişmedi.
Şayet başa sarabilseydim, gelişim de gidişim de dahil, yaşadığım zorlukların tek bir karesini bile silmek istemezdim.
*
Eylül 2013’te başlayan Hürriyet maceramın son günü bugün. Bölüm sonu ya da sezon finali diyelim. Gösteri, sonra da devam ediyor.
Önemi şurada; FETÖ kurulmadan önce FETÖ’nün gelişini haber veren bir kehanet romanı bu.
Baş kişisi olan ‘İhtiyar’ karakteriyle ‘Fetullah’ profili arasındaki tipolojik benzerlikler, dikkatsiz gözlerden bile kaçacak gibi değil.
Fakat Ayvazoğlu’nun özetlemek için seçtiği pasajlar ve yorumu, iki ayrı noktayı daha herkese görünür kılıyor.
Birincisi; İhtiyar’la Fetullah’ın amaçları, yöntemleri ve örgütlenme biçimleri arasında da tıpatıp paralellikler bulunması. Yaptığı alıntılar, bunu belirginleştiriyor.
İkincisi ve muhtemelen en çok merak edilecek boyutu ise, Fetullah’a benzeyen karakterin romandaki akıbeti. İhtiyar’ın sonunun, yerine veliaht olarak hazırladığı ‘Delikanlı’ hakkında yanılmasından geldiğini, hâlâ açılmamış gözlere de gösteriyor.
FETÖ, BU ROMANIN KOPYASI
‘Gençliğim Eyvah’, 1977’de önce Tercüman’da tefrika olarak yayınlanıyor. 1979’da da kitabı basılıyor.
Fetullah
Mücadele arkadaşı, dava ortağı Hüseyin Gülerce’ye sahip çıkarken meselenin basitliğini şöyle ortaya koyuyor:
“Gülerce’ye saldırıyı organize eden N.M.’dir. Bütün gücünü arkadaşları üzerinde kullanarak bu yazıları yazdırmıştır. Bilesiniz...”
‘Bu yazılar’ dediği yazılardan biri, benim şu “Gülerce’yi savunmak istiyorum ama” başlıklı yazım.
Fakat üstümdeki etki gücünü kullanarak beni Gülerce’ye saldırtan arkadaşımı, kaç gündür adının baş harflerinden çıkaramadım.
Gökçek Başkan diyorsa, vardır mutlaka beni diğerleriyle birlikte Gülerce’nin üstüne kışkırtan bir çete lideri.
Ama kim bu elebaşımız N.M.? Gökçek’le Gülerce kadar yakın ve bağlı mıyız birbirimize?
Adının tam açılımını bahşederse, ‘Gülerce’ye Saldıranlar Örgütü’nün biz üyeleri de liderimizin kimliğini öğrenmiş oluruz.
ORGANİZE PİŞKİNLİKLER GİBİ
2015’te İç Güvenlik Yasası’yla getirilmişti bu imkân. İstanbul Valiliği’nin yazışmalarıyla hayata geçirildiğini öğrendik.
Benzer bir imkân, haksız tutuklama veren hâkim ve savcılar için de söz konusu. İlgili kanun, devletin tazminata mahkûm edilmesi halinde, mağdurlara ödediği parayı bir yıl içinde sorumlulara döndüreceğini söylüyor.
Fakat şu güne dek örneğine rastlanmadı.
EMSAL BİR UYGULAMA
10 yıl önce Avcılar’da çöp konteynerinde patlayan bombayla bir vatandaş yaralanmıştı...
Kendisini koruyamadığı için, görevi ihmal iddiasıyla devleti mahkemeye verdi. Şikâyeti haklı bulununca da 100 bin lira tazminat kazandı.
Kamu adına para mağdura ödendikten sonra ise İstanbul Valiliği, elde hesap pusulası saldırganların kapısına dayandı.
Okuduğum haber, son bir ay içinde iki ayrı olayda da aynı yolun izlendiğini bildiriyor.
Bir ara, Cübbeli’nin Sultanahmet’e vaiz olmak istediği ama Görmez Hoca engelini aşamadığı kulağıma gelmişti. Niye zıvanadan çıktığını açıklıyor sanki. Diyanet’i kendisinden korudu diye öfkesini dizginleyemiyor olabilir.
15 Temmuz gecesi minarelerden okuttuğu salalarla direnişin maneviyatını Cübbeli yükseltti zannedersiniz. Görmez Hoca’nın vatan, millet sevgisine dil uzatıyor. Hainlikle suçladığı yetmezmiş gibi imanını, itikadını da sorguluyor.
Giderayak üzülmüş müdür Görmez? Hiç sanmam. Bilakis, doğruluğunun ispatı, onaylanması olarak almıştır.
CÜBBELİ YALNIZ DEĞİL
Tetikçi denilen karakter suikastçıları, zaten bir süredir Görmez’i yıpratma ve itibarsızlaştırma kampanyasına hız vermişti.
Erken emekli edilmesini de güya FETÖ’yle mücadelede gevşek davranmasına bağlıyorlar.
Bu uyduruk karalamanın gülünçlüğünü göstermeye Cübbeli yeter. Çürütmek için ciddi hiçbir argüman gerekmez.
Pişkince sırıtan iftiralarına bakın...
6 gün sonra, sırra kadem basıp köşe bucak saklanırken meğer cebinden aramışlar ‘kaçak imam’ı. Soruşturmada kaydına rastlandı.
Öncesi de var. Savcılık, MİT TIR’ları soruşturmasında da benzer bir bulguya ulaştı. TIR’ları durdurma operasyonunu yöneten FETÖ imamları, o gün hem büyükelçilik hem de başkonsolosluk telefonlarından ABD misyonuyla mükerrer temas kurmuş.
Ve ondan da öncesi... 17-25 Aralık kumpasının başındaki polis şefleri, operasyona hazırlık evresinde, başkonsolosluk numaralarıyla defalarca görüşmüş. Soruşturma tespiti olarak iddianameye girdi bu trafik de...
Fakat bundan ibaretmiş gibi, geçmiş bağlantılarına sünger çekilip sadece 17-25 Aralık sonrası soruşturuluyor.
Oysa bununla kalmıyor irtibatları. Ondan da öncesi var.
WIKILEAKS’TEKİ MİLAT ERGENEKON KUMPASI
FETÖ’cü polislerin Ankara ve İstanbul’daki ABD misyonuyla tanışıklıkları, resmi tarihteki başlangıcından önceye gidiyor. Ta Ergenekon kumpasıyla başlıyor. WikiLeaks skandalıyla ortaya saçılan ABD diplomatik yazışmalarından biliyoruz.
Ancak 17-25 Aralık tarihi resmi milat alınınca gerisi unutuldu, üzerinde duran yok.
‘Dünkü güneşte bugünün çamaşırları nasıl kurutulmazsa... Dün akan suda bugünün kirli çamaşırları nasıl yıkanmaz, aklanıp paklanamazsa... Dünkü mahkemede bugünün olayları da hesaba çekilemez. Gülerce’nin bugününü dünüyle yargılamayın’ demeye soyunuyorum...
Daha bismillah demeye kalmadan Gülerce’yi, başkalarının bugününü dünüyle yargılarken buluyorum.
HEM DE NE YARGILAMA
Şahsen 40 yıl göbeğinde yaşadığı FETÖ’nün içyüzünü geç gördüğü için, Diyanet’e mi içerlemiyor... Kendisi Pensilvanya’nın sözcülüğünü, o görevde bu görevde mümessilliğini yaparken... Pensilvanya’nın vaazlarındaki sapkınlıklara karşı, kendisinin de uyutulmasına yardım ettiği ahaliyi vaktiyle uyarmayanlara mı laf sokuşturmuyor...
Kendisi yıllar yılı Pensilvanya’nın örgütlü din istismarını şahsi kefaletiyle saklarken, halkı Pensilvanya’nın samimiyetine inandırmaya, doğruluğuna ikna etmeye çalışırken... ‘Örgütlü bir din istismarı’ raporuyla FETÖ’nün dini duyguları nasıl kullanıp sömürdüğünü, halkı Allah’la, kitapla nasıl aldatıp kandırdığını deşifre eden Diyanet’e ‘biraz geç oldu, daha önce nerelerdeydin’ diye mi dokundurmuyor... “Ah Diyanet” diye yazı mı döşenmiyor...
ÇOK ÜSTÜNE GİDİYORLAR
Devlette paralel kadrolaşmaya dikkat çektiğinde Kadri Gürsel’e, “Milletin evladı kendi devletinin kurumuna sızar mı hiç” diyerek tepki gösteren, gövdesini eleştirilere siper eden kendisi değilmiş gibi... Bugün Kadri Gürsel’in FETÖ’cülükten sanık olduğu davada, kendisi tanık olabildiği için üstüne gidiyorlar.
Ergenekon-Balyoz kumpaslarında kendisi sahte ihbarla suç uyduran kumpasçılara kanarken... Kanmayan, mağdurların hakkını arayan Sözcü’nün, kumpas kurbanı Cumhuriyet’in FETÖ’cülükten yargılanmasına tanıklık ve ihbarcılık yapmaktan geri durmadığı için yükleniyorlar.
Diyor ki “İki gazeteciyi biz sınır dışı ettik, iki farklı ülkeden. İkisi de casusluk yapmaktan yakalandı. Ülkeleri bizden rica etti, iade ettik. Daha herhangi bir hüküm de yoktu...”
Nasıl yani?...
Daha haklarında verilmiş herhangi bir hüküm yoksa, casus olduklarına nasıl hükmettiniz? Mahkeme kararıyla kesinleşmemişken nasıl emin olabildiniz?
Hemen devamında, gazetecileri ajan olarak kullanmanın moda haline geldiğini söylüyorsunuz. “Yakalandığında nasıl olsa kıyamet kopacak, Türkiye üstünde baskı oluşacak. Şimdi Alman vatandaşı bir Türk (gazeteci) ajanlık yapmaktan yakalandı, ne yapacağız” buyuruyorsunuz.