Paylaş
2015’te İç Güvenlik Yasası’yla getirilmişti bu imkân. İstanbul Valiliği’nin yazışmalarıyla hayata geçirildiğini öğrendik.
Benzer bir imkân, haksız tutuklama veren hâkim ve savcılar için de söz konusu. İlgili kanun, devletin tazminata mahkûm edilmesi halinde, mağdurlara ödediği parayı bir yıl içinde sorumlulara döndüreceğini söylüyor.
Fakat şu güne dek örneğine rastlanmadı.
EMSAL BİR UYGULAMA
10 yıl önce Avcılar’da çöp konteynerinde patlayan bombayla bir vatandaş yaralanmıştı...
Kendisini koruyamadığı için, görevi ihmal iddiasıyla devleti mahkemeye verdi. Şikâyeti haklı bulununca da 100 bin lira tazminat kazandı.
Kamu adına para mağdura ödendikten sonra ise İstanbul Valiliği, elde hesap pusulası saldırganların kapısına dayandı.
Okuduğum haber, son bir ay içinde iki ayrı olayda da aynı yolun izlendiğini bildiriyor.
Olaylar, araç yakma ve molotofkokteyli atma gibi terör eylemleri. Zararın cezasını saldırganlara çıkarmak üzere işlem başlatılmış. Varsa yaşı küçük zanlılar, onların faturasını da ebeveynlerine kesmek üzere düğmeye basılmış.
Hukukçular, gerek hakkın yerini bulması, gerekse aileleri çocuklarına sahip çıkmaya zorlamak ve caydırıcılık açısından uygulamayı önemsiyor.
HAKSIZ HAPSEDİLENLERİN HAKKI KİMDEN ALINACAK?
Yukarıdaki gerekçeler, haksız tutuklama davaları için de haydi haydi geçerli.
Kanunda, tazminatı sorumlularına rücu ettirme imkânı var. Ama ne hikmetse kullanıldığı henüz görülmedi.
Balyoz ve Ergenekon davalarında yıllarca tutuklu yargılandıktan sonra beraat edenler lehine, 2 yıldır tazminat kararları çıkıyor.
İlk tazminatlar hükme bağlandığında, alacaklılar tartışmayı açmıştı. Ben de buradan katılmıştım...
3-5 yıl arası haksız tutuklamalara milyonluk tazminat hakkı doğuyordu. Arkası da gelecekti, alt alta topladığınızda ciddi rakamlara ulaşacaktı.
Mahkemeler, tazminat paralarının faiziyle birlikte hazineden alınarak mağdurlara ödenmesini emrediyordu.
Para, devletin yani vergi mükelleflerinin kesesinden çıkacaktı.
Dava bakanlığa açılıyor, cezaya da vatandaş çarptırılıyordu.
Oysa, bedeli vergi verenlere ödettirilip hâkim ve savcıya döndürülmedikçe, adil bir ödeşmeden söz etmek mümkün değildi.
TUTUKLAMA PRATİĞİMİZ YERİNDE SAYIYOR
Mahsuplaşma asıl, takdir yetkisini kötüye kullanan FETÖ’cü hâkim ve savcılarla mağdurlar arasında yaşanmalıydı.
Üstelik, mesele sadece geçmişte verilen yersiz tutuklama kararlarıyla da sınırlı değildi.
Yarın öbür gün bir Ali Bulaç’ın, bir Murat Sabuncu’nun, bir Necmiye Alpay’ın fazladan ya da nahak yere hapis yatırıldığı anlaşılırsa ne olacaktı?
Yeni haksız tutuklama mağdurlarının ortaya çıkmayacağını kim garanti edebilirdi?
Tutuklu yargıladıklarına karşı bir cezai sorumluluk taşımazlarsa, hâkim ve savcıları keyfi uygulamalardan ne alıkoyacak, yanlış tutuklama vermekten nasıl caydırılacaklardı?
2 yıl önce sorduğum sorular, bugün de yerli yerinde duruyor. Başladığımız noktadayız, değişen bir şey yok.
Maliye, elde tazminat kararlarıyla asli muhatapların kapısını çalmadıkça da tutuklama rejiminde değişiklik beklemeyin.
Paylaş