Paylaş
Sevgili Göktürk II; benden frekansı kessen haklısın. Haftalardır sana yazmadım, yazamadım. Memlekette tüy telek havada, göz gözü görmüyor, kulak kulağı tınmıyor. Güzel şeyleri çirkin biçimde yaşamaya mahkûm edilmiş gibiyiz. Kavga gürültü yaşamaktayız mahpusluğumuzu. Sana yazamadığım günlerde neler oldu neler. Bilmek ister misin? Ya da dur şöyle dizelim tespit tanelerini de ezberlerimiz bayram etsin: ‘Neler olmadı neler?’
DAHA DA UĞRAMAM MECLİS’İNE
Vaka-i adiyeden girelim: Meclis’te parti grup toplantıları +18 kıvamında devam ediyor. Toplumsal barışa maya çalındığı bir süreçte profesyonel siyasetçiler birbirlerine seslenirken nezakete rahmet okutuyor. “Vatan haini, şerefsiz, aymaz, ahmak, koyun, yancı, yalancı, müfteri” ve nice benzer zehirli sıfat yankılanıyor Meclis oturumlarında.
Neyse ki; vekillerin bir kısmının aksine, seçmenleri aynı dili ve tansiyonu paylaşmıyor. Süreç sokakta pozitif destek görüyor. Anketlere, âkil insanların gözlem ve değerlendirmelerine, katı güvenlikçi radikallerin telaş ve öfkesine bakılırsa, sıkı çoğunluk kendisiyle barışık bir topluma dönüşme ihtiyacı içinde. Salı sabahı mahalle bakkalı, eli karpuzlu çikletimin üstünde, gözü 35 ekran manda kasa televizyona takılı şöyle söyleniyordu: “Yaav arkadaş, TBMM değil, Türkiye Büyük Müfteri Meclisi!”
Bodrum’da sekiz öğrenci ‘Harlem Shake’ dansı yapıp cep telefonuyla danslarını kaydedip YouTube’da paylaştıkları için okuldan atıldı. |
1 MAYIS İŞÇİNİN EMEKÇİNİN ÇİLESİ
Bu sene de 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı kısmen hiç etmeyi başardık. Yurdun hemen her yerinde güler yüz ve coşkuyla kutlanan bayram, İstanbul’da elbirliğiyle yine biber gazı şenliklerine dönüştürüldü. Valilik inşaat nedeniyle büyük oranda şantiye alanı haline gelen Taksim Meydanı’nda gösteri yapılmasına engel koydu. DİSK başta olmak üzere birçok sivil toplum örgütü, inşaatın bahane olduğunu, muhalif sesin susturulmaya çalışıldığını iddia ederek Türkiye’yi meydana davet etti. Sonrası bildiğin manzara… Gaz, arbede, kovalamaca… Geçen yıl dünyanın en kalabalık 1 Mayıs kutlamalarından birine tanık olan Taksim Meydanı çevresi bir kez daha ‘Dövlet’ / ‘Sinir Toplum Örgütü’ itişmesine sahne oldu.
Aslında sevgili Göktürk; 30 metrelik çukurların bulunduğu meydana davet edilenler davete icabet etmedi, icabet edenlerse gaz müdahalesi yapılmadan engellenebilecek yoğunluktaydı ama orantısız güç gösterme düşkünlüğü bir kez daha aklı ve şuuru bastırdı.
Birkaç saat içinde sona eren arbededen “Kim, ne kazandı” dersen; valilik eliyle hükümet kendine güven konusunda geçen yıl geçtiği dersten bu yıl sınıfta kaldı. Susturulmaktan şikâyetçi gaz mağduru kitleye ise geçen yıl alanda omuz omuza durdukları yüz binlerin bu sene neden yanlarında olmadığı sorusuna yanıt aramak kaldı.
İşçiyle emekçi mi? Onlar kıdem tazminatlarını kaybetmek tedirginliği, taşeron ve mevsimlik işçi sorunu, 12 Eylül Anayasası’nın ellerinden aldığı sendikal mücadele hakkını yeni anayasada mumla aramak korkusu, sendikal güvencenin bulunmadığı bir işyerinde sendikalı olmanın manasızlığı, ücret sendikacılığının sekterliğini dile getireceklerdi belki alanlarda. Ama bu yıl da sıra gelmedi onlara Göktürk’cüm! Belki bir başka baharda…
Mutlak yalnızlığa pek yakın olduğunu tahmin ettiğim uzamda büsbütün de moralini bozmak istemem. Bayram başta Diyarbakır olmak üzere memleketin birçok yöresinde özlediğimiz gibi sevgiyle kutlandı. Ama Eskişehirliler gıpta edilecek yurttaşlık bilinçlerini yaratıcılıkla süsleyerek, meydanlarına bir Taksim Meydanı Platformu inşa edip bayram kutlamasında Taksim engelini aşmayı başardı. Anadolu tabiatının zoru kolaylaştırmadığı bir coğrafyaya uygar bir kent inşa edebilen güzel insanlara yakışan bir bayram…
ALNIMIZDA BİLGİLERDEN BİR ÇELENK
Sıkı dur Göktürk II; Muğla Bodrum’da sekiz öğrenci ‘Harlem Shake’ dansı yapıp cep telefonuyla danslarını kaydedip YouTube’da paylaştıkları için, şiirsiz yöneticilerin şikâyeti, İl Disiplin Kurulu’nun kararıyla okuldan atıldı. Atılma gerekçeleri; “Okulun adını internete düşürmek!” Akşam evde ‘Benimle Dans Eder misin?’, ‘Starım Olur musun?’, ‘Yatıya Kalır mısın?’ yarışmalarıyla uykuya dalan çocuklar ‘dans ettikleri için’ eğitimlerinden alıkonuyor. Dünyanın neresinde olsa neşeye vesile olmak dışında ilgi çekmeyecek, uygar ülkelerde ceza bir yana, -gerçekten iyi dans ediyorlarsa- teşvik edilip, örneğin dans bursu verilebilecek bir aksiyondan bahsediyoruz. Birilerinin ya da en azından zihniyetlerinin eğitimden uzak tutulması gerektiği kesin ama adreste bir hata var.
Dansı çocuklar için travmaya çevirebilen bir eğitim anlayışının çürük kokusu uzayı sararsa, ‘Nereden geliyor’ diye aranma! Kim bilir; belki senin genzini doldurmadan önce Milli Eğitim Bakanı’nın burnuna gelir de arşa yükselmeden bu çürük kokusunun önü alınır.
Hallerimiz böyle sevgili Göktürk… Bizim buralar hep bahara kesti… Dün bir rüya gördüm. Güneş; gelecek güzel günleri fısıldıyor, herkes gönlünce dans ediyor, kimse kimseye karışmıyordu… Hep böyle kal…
Paylaş