Paylaş
1- KÜSKÜN İSLAMCILAR:
Kıyıda kalmanın sancısı
80’li, 90’lı yılların hızlı İslamcısı idiler... Fakat dönüşmeyi başarıp AK Parti trenine binemediler. Milletvekili olamadılar, başkan olamadılar... Bundan kaynaklanan bir hüzün içindeler... Aşırı nostaljikler... Hep Refah Partisi günlerinin özlemi içindeler... “Biz eskiden afiş asardık” diyorlar, başka bir şey demiyorlar... İtirazları var ama neye itiraz ettiklerini derleyip toparlayamıyorlar. Ne bırakıp gidebiliyorlar ne de içine girebiliyorlar. Öylece kenardalar... Küskün bir çiçek gibi izliyorlar olup bitenleri... Merkez üsleri: Fatih.
2- ÖFKELİ LİBERALLER:
Hayal kırıklığından doğan öfke
Tam anlamıyla bir “Ne umduk, ne bulduk” duygusu içindeler... ‘AB perspektifi’ devam ederken, ‘askeri vesayet’ geriletilirken hep ‘yeryüzü standartlarına münasip’ bir düzen tahayyül ediyorlardı... Bunun “muhafazakârlar” eliyle getiriliyor oluşuna da şaşıyorlardı... Fakat çok geçmeden anladılar ki, gelen yeni düzen ‘yeryüzü standartlarına münasip bir düzen’ değilmiş... Asker gitmiş polis gelmiş, vesayet gitmiş tek adam gelmiş, AB perspektifi gitmiş ‘Şanghay 5’lisi’ gelmiş... Velhasıl derin bir hayal kırıklığı içindeler... Ve tabii her hayal kırıklığında olduğu gibi bu hayal kırıklığında da başat aktör öfke... Merkez üsleri: Levent...
3- UMUTLU LİBERALLER:
Kıyaslayarak rahatlıyorlar
Anahtar cümleleri şu: “Eskiden bundan daha kötüydü...” Hep kıyaslama yapıyorlar ve kıyaslayarak rahatlıyorlar. Mesela diyorlar ki: Askeri vesayet döneminde ağzımızı açamıyorduk, şimdi hiç olmazsa açıyoruz... Mesela diyorlar ki: Generallerin egemen olduğu dönemde itilip kakılıyorduk, şimdi hiç olmazsa itilip kakılmıyoruz... Mesela diyorlar ki: Eskinin yasakları ve baskılarının yanında bugünkülerin lafı bile edilmez. Bu iyimserlikleri sayesinde hükümete yakın yayın organlarında, TRT’de falan kendilerine yer bulabiliyorlar. Merkez üsleri: Galata...
4- PESİMİST LAİKLER:
Korkunun başa gelmesi
Başlarına gelenlere inanamıyorlar... Korktukları ne varsa oldu: Atatürk eleştirileri yapılıyor, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden hayır yok, yargı çoktan elden gitti, üniversitenin sesi soluğu çıkmıyor, türban artık her yerde, medya susuyor... Ne muhtıra yayımlayan generaller var ne de “Caiz değil” diye fetva veren Sabih Kanadoğlu... Generaller hapiste... Tam bir yalnızlık duygusu... Melankoliyle karışık bir isyan... Yenilmişlikle karışık bir tükenmişlik... Çaresizlikle karışık bir kayıtsızlık... Toparlanamayışın verdiği bir katlanmışlık hissi... Kısacası: Fena... Çok fena... Merkez üsleri: Çankaya...
5- ÜRKEK YENİ CHP’LİLER:
Gür bir seda çıkaramıyorlar
Emine Ülker Tarhan kadar atak değiller... Muharrem İnce kadar ağızları laf yapamıyor... Birgül Ayman Güler kadar cesur değiller... Kısacası ulusalcı kanada göre fevkalade ürkekler... Üstelik sayıları ulusalcılardan fazla olduğu halde... Üstelik genel merkezden destek aldıkları halde... Neden böyle? İki ihtimal var: Ya tezlerine tam güvenemiyorlar ya da farklarını ortaya koyabilecek denli özgüven sahibi değiller... Bir de şu var: Ulusalcı kanattaki öfke, onlarda yok... Öfkesizlik nedeniyle sesleri az çıkıyor olabilir. Merkez üsleri: Kadıköy...
6- ENTELEKTÜEL MİLLİYETÇİLER:
Ne tam AKP’liler, ne tam MHP’li
Entelektüel donanımları muazzam... Gençlikleri ülkücü hareket içinde geçmiş... Akademik kariyerleri var... Dünyayı takip ediyorlar... Ama şöyle dişlerine uygun bir partileri yok. Devlet Bahçeli’nin MHP’sine uzaklar, BBP’yi kendilerine layık bulmuyorlar, AKP’de ‘misafir’ konumunda olmaya gönülleri razı değil... Bu nedenle mutsuzlar... Mutsuzlukları onları kalender meşrep hale getirmiş durumda... En büyük performansı 12 Eylül Referandumu’nda gösterdiler... Bir parça canlanıp coştular ama o kadar... Gerisi gelmedi. Merkez üsleri: Ankara...
7- KÜRT HAKLARI SAVUNUCULARI
Bir davaya gönül verdim
Solculuk? Yok... Anti-emperyalizm? Kalmadı... Hükümet karşıtlığı? Ancak Kürt hakları çerçevesinde... Kendilerini Kürt hakları meselesine adamış bir zümre bu... Kürt meselesinde ne zaman önemli bir olay olsa, hareketleniyor... Kürt meselesinin gündemden düştüğü zamanlarda ise kenara çekiliyorlar... Yılda üç kez Diyarbakır’a giderler... BDP’nin iki Sırrı’sı ile yani Sırrı Sakık ve Sırrı Süreyya ile ölümüne kanka vaziyetindedirler... Kitleyle pek kaynaşamazlar ama BDP’nin önder kadrosuyla anında kaynaşırlar. Merkez üsleri: Cihangir dolayları...
8- UMREYE GİDEN ŞEHİRLİLER
Uyum sağlamanın tatlı huzuru
Eskiden tek bir başörtülüyle selamlaşmayan,Mevlit bile okutmayan, cenaze dışında caminin önünden bile geçmeyen şehirli burjuva kadınlarından oluşan bir grup... Eşleri genellikle işadamıdır bunların... Bu grup yeni duruma müthiş bir uyum sağladı: Umreye gitmeler, başörtülü siyasetçi eşlerinden kendilerine yeni dostlar edinmeler, muhafazakâr modele uygun ev davetleri falan... Sağladıkları uyum nedeniyle çevrelerinden aldıkları eleştirileri kıskançlığa bağlıyorlar. “Sizin kuramadığınız ilişkiyi biz kurduk, o yüzden eleştiriyorsunuz” diyorlar. Merkez üsleri: Boğaz...
9- AK BURJUVA GENÇLİK:
Amerika’da tahsil, çokça para
AK Parti içindeki diğer gençlere göre daha liberaller... Ama ortalama gençlere göre ise muhafazakârlar... İdeolojik altyapıları ‘Genç Siviller’den... Tahsillerini Amerika’da yapmış durumdalar... Genç yaşta AK Parti’den milletvekili olmak gibi bir emelleri var... Ya da Ahmet Davutoğlu’nun başında olduğu bakanlığın yeni monşerleri olmak gibi bir hülyaları... Babalarına göre biraz daha bağımsızlar... Ama babalarını aşacak kadar bağımsız değiller... Çünkü düşünü kurdukları şeylere kendilerini yakınlaştıran biraz da baba parası... Merkez üsleri: Çamlıca...
Sırrı Sakık özür diledi
BDP’li Sırrı Sakık, Meclis’te yaptığı konuşmada “Kafkaslardan, Boşnaklardan gelmişsiniz, biz burada sizden daha eskiyiz, haddinizi bilin” demiş, “Sizin genetik mirasınızda ihanet var” şeklinde bir cümle kurmuştu.
Benim açımdan CHP’li Birgül Ayman Güler’den bile daha ırkçı, daha faşist bir noktadaydı bu sözler.
Dünkü yazıda bunu vurgulamıştım.
*
Ama Sırrı Sakık, hiç değilse eleştirilerin ardından CHP’li Güler’den farklı bir tutum sergiledi.
Birgül Ayman Güler gibi “Asıl siz benden özür dilemelisiniz” demek yerine açıkça özür diledi.
Sakık şunu yazdı:
“Sözlerimin maksadını aştığını düşünerek incinen her kim var ise özür dilerim”.
Amerikalı kayıp kız
Gazeteleri açıyorum, ondan söz ediliyor.
Televizyonları açıyorum, ondan söz ediliyor.
ABD’liler teyakkuz halinde...
Sanki Türkiye’de binlerce kayıp yokmuş gibi...
Sanki Türkiye’de ilk kez bir kayıp olayına tanıklık ediliyormuş gibi...
Hani Amerikan filmlerinde, üçüncü dünya ülkelerinden birinde başına bir iş gelen Amerikan vatandaşının “Bana bunu yapamazsınız, ben bir Amerikan vatandaşıyım” diye atarlanması var ya...
Onu anımsatan türden bir ortam...
Tek fark şu:
Bu kez “Ben bir Amerikan vatandaşıyım” diye atarlanan biri yok...
Onun adına biz atarlanıyoruz, “Ama o bir Amerikan vatandaşı” diyerek...
Paylaş