Paylaş
“Köktendincilik”, bu tepkinin adı oldu. El Kaide, “köktendinci” tepkiyi, en sert ve en sekter şekilde ifade eden gruptur.
- BAŞLANGIÇ: Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgaline karşı yerel mücahit gruplarına destek için bölgeye dünyanın her yerinden İslamcı gönüllüler akın etti. Bu grupları ABD destekliyor, Suudi Arabistan da finanse ediyordu. Afganistan’da çarpışan bu gruplar Çeçenya ve Bosna’da da savaştılar.
- 11 EYLÜL: Başlangıçta ABD desteği alan bu yapı, daha sonra ABD’yi ve Batılı güçleri hedef ilan etti. Yapının adının “El Kaide” olduğu ortaya çıktı. 11 Eylül saldırısı, El Kaide’nin dünya çapında bir numaralı gündem olmasına yol açtı.
- İNANÇ: Düz ve sığ bir İslami yorumu benimsiyorlar. Dünyayı “ak” ve “kara” olarak görüyorlar. Geleneği, tasavvufu reddediyorlar. Şia’yı “sapkın mezhep” olarak görüyorlar. Sünniliği esas alıyorlar. Kuran’ın bir tek biçimde yorumlanabileceğini, değişik yorumlara açık olmadığını söylüyorlar. Düz bir bakışla Kuran’dan ne anlıyorlarsa, tek gerçeğin o olduğunu söylüyorlar. “Cihat” ayetlerini ön plana çıkarırken, “Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” ilkesini görmezden geliyorlar. Öfkeden doğmuş bir hareket olduğu için dini de öfkeli bir yoruma tabi tutuyorlar.
- SURİYE: Suriye’de savaşmalarının tek bir amacı var: Sapkın olarak gördükleri Baas rejimini yıkmak ve kendi anlayışları çerçevesinde bir şeriat devleri kurmak. Ancak Batılı hedeflere saldırırken İslam toplumunda o kadar da büyük tepki çekmeyen El Kaide, Irak gibi, Suriye gibi farklı dini yorumların geçerli olduğu coğrafyalarda tepkilere neden oluyorlar. Suriye silahlı muhalefeti bile EL Kaide’nin ülkedeki etkinliğinden rahatsız.
‘Mülteciler’ de böldü bizi
KİMİMİZ diyoruz ki:
“Mülteciler gariban adamlar, kadınlar ve çocuklardır. Kapımıza dayanmışlardır. Ne yapacaktık? El uzatmayacak mıydık? Bu insanlara yardım etmek bizim görevimizdir. Bu insanlar ekmek ve hürriyet için geliyorlar”.
* * *
Kimimiz de şöyle diyoruz:
“Bunlar nasıl mülteci? Lokantaya giriyorlar hesap ödemiyorlar, maraza çıkarıyorlar, güneş kremi istiyorlar, arsızlık yapıyorlar, içlerinde silahlı adamlar var, gündüz kampta/gece savaşta pozisyonunda mülteci mi olur?”
* * *
Resmen ikiye bölünmüş durumdayız.
Hükümetin Suriye politikasına tam destek verenler, “Bunlar gariban insanlar” diyenler cephesinde...
Hükümetin Suriye politikasına mesafeli duranlar ise “Bunlar nasıl mülteci” diyenler cephesinde...
İki taraf da delillerini, fotoğraflarını, haberlerini, bildirilerini ortaya koyuyor.
İki taraf da “mülteciler” üzerinden kapışıyor.
* * *
Bana gelince...
“Mülteciler” konusunda her şey yalan olsa bile...
“Gündüz kampta/Gece savaşta” durumunun artık ayyuka çıktığını, Batı basının bile bu yönde haberlerle dolu olduğunu görüyor ve kendimi “Bunlar nasıl mülteci?” tarafına biraz daha yakın görüyorum.
Şaşmaz kuraldır
EN fazla imam hatip çığırtkanlığı yapan milletvekilinin torununun Fransız okuluna gittiği saptanmış. Millet “Rabbim Fransız okulu dedi” diye dalgasını geçiyor.
Bir de milletvekilinin, “Oğlum diplomat, o yüzden torunumu Fransız okuluna verdik, Amerika’ya falan giderse geçiş kolaylığı olsun diye” açıklamasına kafayı takanlar var. Onlar da “Amerika’da imam hatip vardı da biz mi göndermedik” diye kafa buluyorlar milletvekiliyle ...
* * *
Size bir şey söyleyeyim mi?
Hiç şaşırtmadı beni, en fazla imam hatip çığırtkanlığı yapan milletvekilinin torununu Fransız okuluna göndermesi
Çünkü ...
Bizde şaşmaz kuraldır:
28 Şubat için en fazla bağıran şahsı araştırın: Mutlaka 28 Şubat’ta pısmıştır.
“Susturun şu bandoyu/Halkımız tekbir diyecek” politikacıya bakın: Mutlaka bir şeyleri ispat kaygısındadır.
Gece gündüz çalışmaktan söz eden Bakan’a bir bakın: Kesinlikle en tembel bakandır.
Askeri darbelere karşı yalın kılıç savaş açan adama bakın: 12 Eylül Anayasası’na mutlaka “Evet” vermiştir.
“Biz ne işkencelerden geçtik” diye hava atan adama bakın: Sadece iki saat nezarethanede kalmıştır.
“Tayyip Bey benim en yakın dostum” diyen işadamına bakın: Ne olur ne olmaz diye Pınarhisar Cezaevi’ne bir kere ziyarete gitmiştir, o da kimselere
çaktırmadan...
BDP kapatılırsa ne olur
1990’lara döndüğümüz bir kez daha tescillenmiş olur.
BDP’nin aldığı oyu ortadan kaldıramayacağımıza göre pek bir değişiklik olmaz.
BDP’nin yerine yeni bir parti kurulur.
BDP’liler o partiyle yollarına devam ederler.
“Demokrasinin aldığı yara” yanımıza kâr kalır.
Kısacası BDP kapatılırsa belki birilerinin yüreği soğur ama çözüme en küçük bir katkı bile sağlanamaz.
Alyans göstermek
MELTEM Cumbul ile yeni eşine mutluluklar diliyorum.
Ne aralarındaki yaş farkını, ne de delikanlının uzaktan, ama çok uzaktan Kıvanç Tatlıtuğ’u andırmasını mesele edecek değilim.
Bana ne? Sana ne? Kime ne?
* * *
Ancak dün bütün gazetelerde yer alan Meltem Cumbul pozuna değinmeden geçemeyeceğim.
Poz şu:
Meltem Cumbul, kendisine “İstenmeyen gelin misiniz?” diye soran gazetecilere parmağındaki alyansı gösteriyor.
Müthiş bir gururla...
Sonuç?
Sonuç şudur:
Amerika’larda okusan da, Hollywood’lara açılsan da, film festivallerinde “Türk büyüğü” diye takdim edilsen de...
İşin içine alyans falan girdi miydi, içindeki Kezban’ı durduramıyorsun.
Teşekkürler Mehmet Barlas
Mehmet Barlas’ın dünkü “Bodrum Kokuyor” başlıklı yazısı, uzun zamandır okuduğum en iyi Mehmet Barlas yazısıydı. Bodrum’daki lağım kokusunu gayet net ve çarpıcı bir şekilde ortaya koymuş.
Bodrum’a trilyonluk yatırım yapanların lağım kokusuna karşı kayıtsızlıklarına, villalarına çuvalla para sayanların kokuya karşı kıllarını bile kıpırdatmalarına değinmiş Barlas...
Bir okur olarak şükranlarımı sunuyorum kendisine...
* * *
“Eski burjuvalar” ile “yeni burjuvalar” arasındaki farkları sayıyoruz ya...
Koku konusunda iki burjuva tipi arasında bir fark yok.
Her iki burjuva tipi de...
Villası için trilyonlar harcar, lağım kokusunu gidermek için kuruş harcamaz.
Statü sembolü olmaktan çıkan şeyler
Markasını bas bas bağıran her şey...
Asfalta kırmızı bir kurbağa düşmüş görüntüsü veren son model spor arabaları...
İngiliz stili ev döşemek... Çocukları bale ya da piyano kursuna göndermek... Aşırı liberal takılmak... Tenis oynamak, kayak kaymak... Evde çalışanlardan “personel” diye söz etmek... Sürat tekneleri... Beş yıldızlı oteller... Her türden...
İktidara yakın olmak... Protesto kampanyalarına imza vermek... Kemer Country tarzı evlerde oturmak.. Bakan, milletvekili olmak...
Paylaş