“YAPILAMAYAN darbe”nin üstüne aslanlar gibi gidiyorsunuz.
Dava dosyalarında tutarsızlık çıkınca, Gölcük’te zemin altına gizlenmiş yeni belgeler Hızır gibi imdadınıza yetişiyor. Tutuklanan generaller serbest bırakılınca küçük bir yargıç değişikliğiyle generalleri yeniden hapse tıkıyorsunuz. “Ama hak, ama hukuk...” falan diye oyunbozanlık yapana, “Kes lan sesini! Çakma prensip sahibi!” diye efeleniyorsunuz. Kısacası... “Yapılamayan darbe” ile ilgili olarak, bel altından-bel üstünden, her türlü çakışı serbest hale getirdiniz.
İyi de ağalar, iyi de beyler... “Yapılamayan darbe” için harcadığınız şu enerjinin en azından yarısını, “yapılmış darbe” için harcamak neden aklınıza gelmiyor? Buyurun, işte 28 Şubat. Sincan’da tankları yürüten komutan ortada... “Gerekirse silah kullanırız” diye halkı tehdit eden general ortada. Aykırı gidenleri ağır ceza mahkemelerinde yargılatan Çevik Bir ortada... “Yaptığımız şeyin adı postmodern darbe idi” diye itiraf eden Erol Özkasnak ortada. Yargıya brifing verenler ortada... Brifingleri gözyaşları içinde dinleyip alkışı basan yargı mensupları ortada... Gitsenize üstlerine.
Hadi diyelim ki... 12 Eylül’ün üzerinden çok zaman geçti, Kenan Evren de çok yaşlandı. O yüzden 12 Eylül defterini açmak içinizden gelmiyor. Ama 28 Şubat ne güne duruyor? Üstelik ne maddi, ne de manevi açıdan bir “zamanaşımı” söz konusu... Mağdur eden de ortada, mağdurlar da ortada... Ayrıca... Bir hafta sonra da yıldönümü... Niye eliniz gitmiyor 28 Şubat defterini açmaya? Ağzınızı her açtığınızda... “Faili meçhullerin hesabı soruluyor, darbecinin yakasına yapışılıyor, Türkiye temizleniyor, karanlıklar aydınlanıyor” diye böbürleniyorsunuz. Tamam, böbürlenin, hakkınızdır. Ama bunca böbürlenmenin karşılığı, neden sadece “balyoz” olsun? Neden icraat olarak sadece “Gelsin Sarıkız, Gitsin Ay Işığı” oyunu oynansın? Neden başka alanlara da yönelmiyorsunuz? Mesela neden Susurluk’a el atmıyorsunuz? Hazır eliniz altında “tanık” bağlamında dinlenecek adamlarınız varken... Mesela neden Kürt coğrafyasında işlenen faili meçhul cinayetler dosyasını aralamaya başlamadınız? BDP’liler aylardır yalvarıp dururken... Mesela neden sizin hükümetinize verilen e-muhtıra’nın hesabını sormuyorsunuz? “Hesap ver bakalım Büyükanıt” demeyi neden aklınıza getirmiyorsunuz? Hepsinden önemlisi... Ağzınızı her açtığınızda “28 Şubat” demeyi ihmal etmiyorsunuz da, “28 Şubat”tan hesap sormayı neden ihmal ediyorsunuz?
Anladık medenisin
YETERİNCE anladık Cem Özer. Boşansan da eski eşinin onurunu koruyorsun. Boşandığın eşinin mutluluğunu görünce seviniyorsun. İlkel bir adam değilsin. Medeni adamsın... Yeterince anladık. Yeterince kabarttın. Yeterince prim yaptın. Ama artık yeter. Artık bitir şu “Ah ne medeni adam” oyununu oynamayı...
Gazeteci içeri düşerse gör başına neler gelir
“Oh olsun” diye göbek atarlar. “Görüşlerine katılmıyorum ama görüşlerini ifade etmesi için canımı bile veririm” diye afili cümleler kurarlar. “Yaptığı haberlerle benim canımı çok yaktı” diyerek bir kap soğuk intikam yemeğinin başına otururlar. “Fikirlerine hiç katılmazdım ama yine de demokratlığımı yapayım bari” diye destekçik atarlar. Dava konusuna bakmaksızın, “Nefret suçu işledi, şimdi hesap veriyor” derler. “Soyadı gibi yalçındı” diyerek desteği abartırlar. “Durun bakalım daha neler çıkacak neler” diye el yükseltirler. Polisten aldıkları belgelerle bel altı vuruş yaparlar. “Kimse bana o bir demokrat gazetecidir dedirtemez” diyerek içeri alanlara demokratça destek atarlar. “Yargının kararını beklemek lazım” diye gayet takım elbiseli laflar ederler.
Hani isteyen örtünecek isteyen mini giyecekti?
GÜÇ, “türban karşıtları”nın elinde iken, “türbanı savunanlar” şöyle derlerdi: “İsteyen başörtüsünü taksın, isteyen mini eteğini giysin... Türkiye özgür bir ülke olsun... Bu ne ilkelliktir yahu...” Bu cümleler hâlâ kulaklarımda çınlamaktadır. İlahiyatçılar, dindar politikacılar, muhafazakâr yazarlar... Hepsi bir ağızdan haykırırdı: “Dileyen başını örtsün, dileyen mini eteğini giysin”.
Muhafazakâr gazetelerin dünkü sayılarında, “dekolte” ile “taciz-tecavüz” arasında doğrudan ilişki kuran “ilahiyat profesörü”ne destek yazıları vardı. Vaktiyle başörtüsü yasağına karşı “İyi bir çıkış noktası oluyor” diye seslendirilen “İsteyen başını örtsün, isteyen mini eteğini giysin” argümanı çöpe atılmış durumdaydı. Gelinen nokta ise şurasıydı: “İsteyen mini eteğini giyemez ama isteyen başını örter”. Bilmiyorum... “Öküz öldü / ortaklık bozuldu” sözü, bu durum için uygun mudur? Yoksa... “Namus fikirde başlar” sözünü mü tercih etmeliyiz.
Küfürbazlık meselesi
ZAMAN yazarı Ahmet Turan Alkan, dünkü yazısında Odatv’nin “okur yorumları” bölümünde, bir başka Zaman yazarı Hüseyin Gülerce’ye edilen hakaretleri konu etmiş. O hakaretlerin “okur yorumu” adı altında yayınlanması tek kelimeyle ayıptır. Nokta. Ama Ahmet Turan Alkan, kafasını biraz kaldırsa ve başka sitelerde yayınlanan “okur yorumları” bölümlerine de şöyle bir göz gezdirse... Fark edecek ki küfür ve hakaret, Odatv’deki “okur yorumları”ndan ibaret değil. Hatta biraz daha incelese... Sırf bazı yazarlara küfür ve hakaret etmek için, iftira atmak için kurulmuş bir sürü medya sitesinin varlığını keşfedecek. Hadi Ahmet Turan Alkan’ı o kadar uğraştırmayayım. Benim hakkımda Zaman Gazetesi’nin internet sitesinde yayınlanan haberlerin altındaki “okur yorumları”na baksın, durumu anlar. Kısacası demem o ki: “İnternet sitelerindeki okur yorumları” meselesini açacaksak işi Odatv ve Hüseyin Gülerce ile sınırlı tutamayız. O alanda topyekûn bir arınma elzemdir.
Ödülü iade etmek
“GENÇ Siviller”, eylem başlatıp Başbakan Erdoğan’a “Kaddafi’den aldığın ödülü iade et” diyeceklermiş. Bu çağrıya benim aklım pek yatmadı. Şu nedenden dolayı: Kaddafi, düne kadar demokrat, insan haklarına aşırı saygılı, aşırı özgürlükçü bir adam olsaydı, ancak şu son gösteriler başlayınca gaddar yüzünü cümle âleme göstermiş olsaydı... O zaman “Ödülü iade et” çağrısının bir anlamı olabilirdi. Ama Kaddafi, ödül verirken de bildiğimiz Kaddafi idi, kendi halkının üzerine ateş açarken de bildiğimiz Kaddafi’dir. Bu nedenle Başbakan Erdoğan’a “Ödülü iade et” demek yerine “O ödülü niye aldın” demek daha doğru olur. Bilmem, Genç Siviller ne der bu görüşüme?