Vakit’in dininden olmamak

BU adamlar öyle adamlardır ki...

Ellerinden; dillerinden asla ve kata emin olamazsınız.

Bu adamlar öyle adamlardır ki...

İslam davasını savunurken, "Bu küçük geldiyse büyüğünü verelim" tarzı cinsel gönderme yüklü yazılar yazacak kadar alçalırlar.

Bu adamlar öyle adamlardır ki...

Resminin üstüne çarpı attıkları adam bombalı bir saldırıda paramparça olduğunda ya da afişe ettikleri adam silahlı saldırıda can verdiğinde bırakın en küçük bir vicdan azabı duymayı, olayı bir büyük yüzsüzlük ve pişkinlikle karşılarlar. Yetmezmiş gibi arsız şekilde ateşle oynamaya devam ederler.

Bu adamlar öyle adamlardır ki...

İftira atarlar, hakaret ederler, nefret tohumları ekerler, düşüklük yaparlar, ahlaksızca saldırırlar, kalleşlik yaparlar, arkadan vururlar. Yani "düşmanına karşı bile adil olma"yı öğütleyen Peygamber ne söylüyorsa onun tersini yaparlar. Sonra da bütün bu yaptıklarını "Biz İslam’ı savunuyoruz" diyerek meşrulaştırmaya çalışırlar.

Bu adamlar öyle adamlardır ki...

Onlardan övgü işitmek bile onların hizasına gerilemek anlamına geleceğinden, en yakın dostlarından bile "Aman bizi övmeyin" tepkileri alırlar ve bu rezil durumdan zerre kadar gocunmazlar.

Bu adamlar öyle adamlardır ki...

Sağa sola attıkları çamurlar nedeniyle aldıkları cezalardan sıyırmak için, her gün yeni şirketler kurup bin takla atarlar. Sonra da bu yaptıkları cambazlıkları başkalarına anlatıp "Biz ne uyanık adamlarız" havası atarlar.

Bu adamlar öyle adamlardır ki...

Bir papaz öldürülür. Bunlar öldüreni değil de öldürüleni sorumlu tutup "Misyonerlik faaliyeti yüzünden bir gencin hayatı kaydı" diye yazarlar.

Bu adamlar öyle adamlardır ki...

Afganistan’da bir Ortaçağ karanlığı yaratan Taliban’ı İslam adına savunurlar; ama sonra Bush’un sofrasında bir yer kapma imkánı bulduklarında, hiç utanmadan sırıtarak Bush ile poz verirler.

Bu adamlar öyle adamlardır ki...

Metin Göktepe’yi öldüren polislerden yana olurlar, apronda deve kesilmesi olayına "Dünyanın en normal eylemi" muamelesi çekerler, Manisalı gençler davasında işkenceci polislere arka çıkarlar, Abdi İpekçi’nin katiline destek atarlar, elin karısını dereden geçirdiğini söyleyen adama sahip çıkarlar. Sonra da çıkıp "Biz İslam mücahidiyiz" diye caka satarlar.

Bu adamlar öyle adamlardır ki...

İslam düşmanlarına, "Sizin Müslümanlar işte böyle adamlar" demeleri mümkün kılan emsalsiz malzemeler sunarlar. Kalpleri İslam’a yumuşak olanlar ise bu adamları gördüklerinde İslam’dan uzaklaşır

Bu adamlar öyle adamlardır ki...

İlkeleri nefret ettirmektir, uzaklaştırmaktır, sevdirmemektir, cepheleştirmektir.

***

O halde buradan açıkça ilan etmekte fayda var:

Ben Ahmet Hakan...

Vakit’in dininden değilim.

Bu inanç, bu duruş, bu yaklaşım, bu üslup, bu tarz...

Benim inancımla, insanlığımla, hayata bakışımla hiç mi hiç örtüşmüyor.

Bir kez daha vurguluyorum, lütfen duyanlar duymayanlara duyursun:

Ahmet Hakan, Vakit’in dininden uzak mı uzaktır!

Fragmanından film eleştirisi

YANDIM ALİ: Engin Ardıç üstadımızın kulakları çınlasın: Bir Atatürk filmi çekemedik ama filmlerimizde Atatürk’e rol veriyoruz! "Son Osmanlı / Yandım Ali" o filmlerden biri. Fragmanını izledim: Yumruk seslerinin, 70’li yılların sonlarında ortaya çıkan piyasa işi "seks, kavga, avantür" filmlerindekine benzemesi, beni çocukluğumun "Cennet Sineması" günlerine götürdüğünü söylemeliyim. Bunun dışında nedir, ne değildir, vizyona girdiğinde göreceğiz. Ancak "Yandım Ali" filmindeki Atatürk canlandırmasının fevkalade başarısız olduğunu söylemek için fragmanı izlemek yeterliydi. Çünkü filmdeki Atatürk, ne sarışın bir kurda benziyor, ne de gözleri çakmak çakmak... "Geldikleri gibi giderler" şeklindeki o baba lafı bile ezik ve mahcup söylüyor. Bu durum karşısında insanın "Yetiş ya Rutkay Aziz" diye bağırası bile geliyor.

MAVİ GÖZLÜ DEV: "Babam ve Oğlum" adlı şahane filmdeki "alık abi" rolünün hakkını veren Yetkin Dikinciler, bu kez Názım Hikmet olmuş. Fragmanından gördüğümüz kadarıyla filmdeki manzara-i umumiye şöyle bir şeye benziyor: "Elinde asası, şiir okuyup diyar diyar gezen Yunus Emre" filmleri vardı hani. Eskiden TRT’de gösterilirdi. İşte bizim "Mavi Gözlü Dev" filmindeki hava tam da buna benziyor. Názım rolündeki Yetkin Dikinciler, ağlamaklı bir sesle Piraye rolündeki oyuncuya eğiliyor ve şöyle diyor: "O mavi gözlü bir devdi / Minnacık bir kadını sevdi." Bu haliyle insana "Hafazanallah" dedirttiğini belirtmeliyim. Bir de Názım’ın kapatıldığı hapishane odasında "Ben orduyu kışkırtmadım, kışkırtmadım" diye çıldırdığı sahneler var ama isterseniz işin bu kısmını filmin vizyona girmesinden sonra ele alalım.
Yazarın Tüm Yazıları