Paylaş
Pazar günümüzü şenlendirdi resmen.
Hürriyet Pazar’da yayımlanan Kürşad Tüzmen röportajından söz ediyorum.
Her cümle bomba... Her cümle gülümsetiyor... Her cümle “Neymiş bu Kürşad Tüzmen” dedirtiyor...
Son aylarda beni bu denli şevke getiren bir metin okumamıştım.
Madem öyle...
Metnin hakkını verelim:
- TÜZMEN DİYOR Kİ: Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.
- ANALİZ: Adam delirmiş ama durumu hoş göstermeye çalışıyor.
- TÜZMEN DİYOR Kİ: Tak tak tak.
- ANALİZ: Nerede trak / orada bırak.
- TÜZMEN DİYOR Kİ: 333 milyar dolar gibi seksi bir rakam...
- ANALİZ: Adam haklı... Denemesi bedava: “333” demeye çalışın bakalım... Dudaklarınız hayli erotik kıvrımlar içinde salınmıyor mu?
- TÜZMEN DİYOR Kİ: ODTÜ’de ülkücüydüm. Devrimcileri dövüp dövüp atıyordum. İki ülkücü 10 bin kişilik okulu sustaya çevirmiştik.
- ANALİZ: Herkes kendi sınıfını Hababam sınıfı sanır ya... İşte o hesap.
- TÜZMEN DİYOR Kİ: Benim oğlan Belgütay...
- ANALİZ: Bir oğlum olursa adı hazır: Belgütay...
- TÜZMEN DİYOR Kİ: Ulan erkekseniz...
- ANALİZ: Kaçmak erkekliğin kaçta kaçı idi?
- TÜZMEN DİYOR Kİ: Kadınlarla dövüşmem, sevişirim.
- ANALİZ: Kulağa Behçet Nacar film afişi cümlesi gibi gelmiyor mu?
- TÜZMEN DİYOR Kİ: Kasımpaşalıyız, bol paçalıyız. Başbakan’a diyorlar, aslı burada...
- ANALİZ: Hiçbir cümleden başı belaya girmese bile bu cümleden kesin girer.
- TÜZMEN DİYOR Kİ: ODTÜ’de lakabım kemik kırandı.
- ANALİZ: Bende kemik erimesi var, kemiklerim zaten çok zayıf... Bu yüzden bu cümleye yorum yapmayı sağlığım açısından uygun bulmuyorum.
- TÜZMEN DİYOR Kİ: Saçlarını boyayan erkekler mahşer pezevengi gibi oluyorlar.
- ANALİZ: Nitelemeye dikkat! Bu niteleme literatüre kesin girer.
- TÜZMEN DİYOR Kİ: Mevlana “yaşarken ölün” diyor. Ben mezarımı hazırladım, Karşıyaka Mezarlığı’nda yer aldım.
- ANALİZ: “Yaşarken ölün” cümlesinden “mezarlıktan mezar alma” sonucunu çıkaran ilk ve tek insan sanırım Kürşad Tüzmen’dir...
Günler ve armağanları
- ANNELER GÜNÜ’NDE: Televizyonun siyah beyaz olduğu dönemde o sıkıcı “TRT çocuk şarkıları” içinde bir yıldız gibi parlardı. Sözleri şöyleydi: “Gelin çiçek derelim / Yollarına serelim / Sevgi dolu türkülerle / Annemize verelim”... Anneler Günü için bundan iyisi olamaz. Teşekkürler Muammer Sun.
- BABALAR GÜNÜ’NDE: Yeryüzünün en güzel, en görkemli, en etkileyici “baba” şiiri hangisidir derseniz, cevabım hiç değişmez: Can Yücel’in yazdığı “Hayatta ben en çok babamı sevdim” isimli şiirdir... Babalar Günü için bu şiirden iyisi bulunamaz. Sen hep var ol Can Baba...
- SEVGİLİLER GÜNÜ’NDE: Bu alanda şarkı da çok, şiir de, film de... Ama benim önerim Cemal Süreya’nın “Üvercinka” adlı şiiridir. İçinde Laleli, Afrika, tramvay gibi sözcüklerin geçtiği şiir... Üstelik hiç ağlak değil, üstelik çok dokunaklı... Sevgililer Günü için daha iyisi bulunabilir ama benim şiirim budur.
- YILBAŞLARINDA: Hıncal Uluç’un her yılbaşı yayınlamayı gelenek haline getirdiği bir O. Henry öyküsü vardır. Adı “Armağan”... Yılbaşına yakışıyor... Önerim bu öyküdür.
- BAYRAMLARDA: Barış Manço’nun “Bugün bayram erken kalkın çocuklar” şarkısı kadar, bayram sabahlarına yakışan başka bir şarkı olabilir mi? Bence olamaz. O halde bayram için şarkımız bu olsun. Hem Barış Manço’ya da rahmet dilemek için bir bahanemiz olur.
Hükümet ile Cemaat etle tırnak gibi olmalı
BEN diyorum ki:
- “Hükümet” ile “Cemaat” birleşmeli, bütünleşmeli...
- Et ile tırnak gibi olmalı...
- “Dön çağrısı” ile oluşan bahar havası, kalıcı birlikteliğe dönüşmeli.
- Birbirlerinin içinde erimeliler...
- Aralarındaki her türlü ihtilaf son bulmalı...
Halisane temennim budur.
Düşünsenize:
“Hükümet” ile “Cemaat” et ile tırnak gibi olursa...
- Hukuki alanda ortaya çıkan hak ihlallerinden...
- KCK operasyonlarından...
- Fenerbahçe’nin başına gelenlerden...
- Önüne gelene “örgüt üyesi” damgasını vurma olayından...
- Pankart ve puşi davalarından...
Sadece ve sadece tek bir makamı sorumlu tutmak mümkün olacaktır. O makam da halktan oy istemiş, oy almış, hükümet sorumluluğunu üstlenmiş olan makam olacaktır. Böylece...
“Ben yapmadım / Cemaat yaptı” türü bir cümlenin hiçbir anlamı kalmayacaktır.
“Her taşın arkasında Cemaat arama” gibi faydasız, gereksiz enerji israfı son bulacaktır.
Sorumluluk ve yetki dağılması yaşanmayacak, mücadelenin kime karşı yapılacağı belli olacaktır.
Eğer böyle bir gelişme meydana gelirse... Son dönemlerin en büyük kazanımlarından biri elde edilmiş olur.
Cezaevi faciası ‘geliyorum’ demiş
ŞANLIURFA Barosu, geçen yıl nisan ayında Adalet Bakanı’nı uyarmış.
Demiş ki:
- 3 yüz kişilik cezaevinde bin kişi kalıyor.
- 10 kişilik koğuşlarda 30 tutuklu ve mahkûm kalıyor.
- Mahkûmlar yerde yatmak için bile sıraya giriyorlar.
- Koğuşlarda bir tuvalet var, her mahkûma sadece iki dakika ihtiyaç süresi düşüyor.
- Cezaevinde bir hekim var.
- Yoğunluk nedeniyle açık görüş 30 dakika, kapalı görüş 10 dakikaya düşürülmüş.
Şanlıurfa Cezaevi’nde 13 mahkûm ve tutuklunun ölümüyle sonuçlanan faciayı, yukarıdaki bilgiler ışığında okuyunca...
Gazetelere atılan “Kanlı isyan: 13 ölü” başlığının her şeyi anlatmadığı gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz.
Gülerce’ye fitne sorusu
BAŞBAKAN Erdoğan’dan Fethullah Gülen’e yönelik “bitsin bu hasret, dön artık” çağrısı tartışılıyor.
Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, dön çağrısını şu cümlelerle yorumladı:
- Sayın Başbakan’dan Allah razı olsun.
- Türkiye’de “İktidar / Cemaat kavgası” çıkarmaya çalışıyorlardı.
- O fitne ateşine son vermiş oldu Başbakan...
- Gönülleri kaynaştırmış oldu.
Gülerce’ye sesleniyorum:
Hüseyin Bey...
- Siz “Özel Yetkili Mahkeme’ye dokunamazsınız” dediniz.
- Başbakan da “Devlet içinde devlet olmaz” dedi.
Ve başladınız kavga etmeye...
Karşılıklı demeçler, makaleler, hamleler falan...
Yani kimse çıkarmaya çalışmadı bu kavgayı, siz kendiniz çıkardınız. Hüseyin Bey, söyler misiniz lütfen, neden kendi başlattığınız kavgaya sahip çıkma civanmertliğini göstermek yerine “Bizi kavga ettiriyorlardı” diyerek suçu başkalarına atmayı tercih ediyorsunuz?
Neden yapıyorsunuz bunu?
Paylaş