Tam da Cemal Süreya’nın ‘Yazmam daha aşk şiiri’ dediği türden bir durum beni sarıp sarmalamış durumdayken...
Yani ‘Yazmam daha türban yazısı’ diye sayıklarken...
İşte oturmuş yine türban yazısı yazıyorum.
Ama kabahat bende değil.
Kabahat, son 25 yıldır üzerinde söylenmedik söz kalmamış bir mevzuda bile en orijinal ve el değmemiş çıkışların yapılabileceği zemini hazırlama başarısı gösterenlerde.
Yani...
Denizli Belediye Başkanı’nın eşinde.
TBMM Başkanı Bülent Arınç’ta.
Ve AKP Milletvekili Cavit Torun’da.
***
İsterseniz sondan başlayalım:
AKP Diyarbakır Milletvekili Cavit Torun, Diyarbakır’da yayın yapan yerel bir gazeteye yazdığı ‘makale’de, türbanlı kızların yaşam tarzlarını sorgulamaya kalkışmış.
Şöyle buyuruyor Cavit Bey:
‘Omuzlara sarkıtılan baş örtüleri önceleri pardösülerin, sonraları ceketlerin altına alındı. Arkasından pardösüler çıkarıldı. Vücut hatları ortaya çıktı. Üstü kaval, altı şişhane diyeceğimiz görüntülerle karşı karşıya kaldık. Türbanlı genç kızlarımız erkek arkadaşlarıyla el ele, kol kola, hadi biraz daha ileri gidelim gönül gönüle yollarda yürümekten geri durmadılar. O anlarda yer yarılsa da yerin dibine girsem dediğim zamanlar oldu.’
Aslında bu milletvekiline sadece ‘Sana ne kardeşim? Hani isteyen istediği gibi giyinmeliydi’ filan demek yeterli olacaktır ama o zaman bir zihniyeti yeterince ifşa etmiş olamayız.
Çünkü Cavit Bey, bilerek ya da bilmeyerek, türban takan genç kızları, kendi dünya görüşünün ‘askerleri’ gibi görüyor.
Bu nedenle de onların kıyafetleri ve yaşam tarzları hakkında ahkam kesme hakkını kendinde görüyor.
Ona kalsa bütün türbanlı genç kızlar, kışla düzeni içinde aynı şekilde örtünecek ve aynı şekilde yaşayacak.
Türbana kuşkuyla bakılmasına neden olan işte bu türden yaklaşımlardır.
Yani Cavit Torun gibiler ‘başörtülü asker’ hülyasına daldıkça, karşı taraftakiler de işin kabusunu göreceklerdir.
***
Peki Denizli Belediye Başkanı Nihat Zeybekçi’nin eşi Ayşe Zeybekçi’ye ne demeli?
Eşi seçime girerken türbanlı.
Eşi başkan olunca resmi törenlerde türbansız.
Ve Başbakan Denizli’ye geldiğinde yeniden türbanlı.
Aslında Ayşe Zeybekçi’nin istediği zaman türban takıp, istemediği zaman takmamasını anlayışla karşılardım.
Ama işin içine ‘hesap kitap’ girince nedense bir parça midem bulanıyor.
Yani demem o ki:
Keşke Ayşe Hanım, askeri yetkililerin yanında ‘türbanlı’, Erdoğan’ın yanında ‘türbansız’ olsaydı da bize susmak düşseydi.
***
Ve son olarak geçen hafta Bülent Arınç’ın yaptığı bir çıkışa bakalım:
Bülent Bey, YÖK’e bir çağrı yapıp şöyle diyordu:
‘İstediğiniz türban modelini söyleyin, ona uyulsun.’
Bülent Bey’in bu yaklaşımında da ‘türban takan kadınları’ adamdan saymayan bir yaklaşım yok mu?
Ne yani? Bu türbanlılar, Bülent Bey’e ‘Sen bizim adımıza konuş’ mu dediler?
Yoksa Bülent Bey de türbanlıları ‘asker’ olarak mı görüyor?
***
Cemal Süreya ‘Yazmam daha aşk şiiri’ dedikten sonra bir daha aşk şiiri yazmış mıdır, bilmiyorum.
Ama bildiğim bir şey var:
Bu ‘malzeme bolluğu’ sürdüğü müddetçe, ben istediğim kadar ‘Yazmam daha türban yazısı’ diyeyim, asla sözümde duramayacağım.