Davetliler: Barlas çiftinden Mengi çiftine, Fehmi Koru’dan Şakir Süter’e, Mehmet Ali Birand’dan Ergun Babahan’a, Oral Çalışlar’dan İsmet Berkan’a mühim medyatik şahsiyetler...
Yer: Sait Halim Paşa Yalısı...
Zaman: Yağmurlu bir İstanbul akşamı...
Mevzu: Belediyemiz çalışıyor mu?
* * *
Künyesini verdiğim bu toplantı için Sait Halim Paşa Yalısı’nın önüne geldiğimde "Hey gidi Sait Halim Paşa Yalısı hey" dedim...
Aklıma neler gelmedi ki:
Bir kere o "kuşkulu yangın" geldi...
Yalıyı yaktırdığı iddia edilen "Olağan şüpheli" geldi...
Yangından pahalı tablo kaçırma iddiası geldi.
Bir zamanlar herkesin dilinde olan "Yalı Çetesi" geldi.
Yaşıyorsa ’kulakları çınlasın’, öldüyse ’Allah rahmet etsin’, dedektif milletvekili Halit Dumankaya geldi.
Yani tam 11 yıl öncesine gidiverdim.
O "bacılı siyaset günleri"ne...
Böylece hafiften nostaljik bir kıvam yakaladı beni.
Kısacası:
Sait Halim Paşa Yalısı, "Bir yangının külünü yeniden yakıp geçmişti".
Neyse...
İhtiyar "Yalı", nice kundaklamadan, yangından, kuru yük gemilerinin bindirmesinden, el değiştirmeden filan sonra işte yeniden ayağa kalkmış.
Gerçi biraz "ölü yüzü pudralaması" gibi olmuş ama yine de restoran yapılıp "49 yıllığına kiralanarak" hali vakti yerinde olanlarımızın hizmetine sokulmuş.
"Allah kabul etsin" diyelim ve mevzumuza dalalım:
* * *
Kadir Bey’e ağır tenkitler ve hafif övgüler eşliğinde başlayan yemekte İstanbul’a dair her şey konuşuldu.
"Ne olacak bu Nişantaşı’nın hali"nden "Bizim ne zaman uzun, sahici, git git bitmez bir metromuz olacak" meselesine kadar....
Birçok konuyu ele aldık.
O kadar ayrıntıya daldık ki...
Ben bir ara bir Mimar Sinan eseri olan Süleymaniye Hamamı’na Türklerin girmesinin yasaklanması konusunu bile gündeme getirebildim.
Ancak ’hamam’ gibi elektrikli bir konunun ciddi biçimde ele alınabilmesinin imkansızlığı nedeniyle bu "mühim mevzu" arada kaynadı.
Şu kadarını söyleyelim: Mehmet Barlas hamam mevzusunda ardı ardına tam beş espri patlattı!
* * *
Gelelim Kadir Bey’in durumuna...
İki üç ay öncesinin dağınık, ipin ucunu kaçırmış, hákimiyeti kaybetmiş Kadir Topbaş’ı gitmiş, yerine her şeye hakim, kafası net, planını programını yapmış bir Kadir Topbaş gelmişti.
Eleştiriler karşısında darılıp küsen Kadir Topbaş gitmiş, yerine eleştirileri dikkatle dinleyip akılcı yanıtlar veren Kadir Topbaş gelmişti.
Başkanlık süresi bittiğinde nasıl bir İstanbul bırakacağını anlatıyor, planladığı halde yetiştiremediği işlerden söz ederek özeleştirisini veriyor ve en ağır eleştirileri bile gülümseyerek dinliyordu.
Hepimizin gözlemi aynıydı:
Kadir Topbaş kesinlikle bir özgüven patlaması yaşıyordu!
Başbakan Erdoğan moral mi verdi?
Sonunda akıl yumruğunu masaya indirmeye mi karar verdi?
Kafasına göre bir ekip oluşturup egemenlik alanını mı genişletti?
Yoksa...
Bir "imaj maker" mı devreye girdi?
Bilemiyorum.
Ama bildiğim bir şey var ki:
Bu Kadir Topbaş, yakın zamana kadar performansını gözlemlediğimiz Kadir Topbaş değildi.
Madem burası Türkiye’dir, son sözümüz ihtiyatlı olsun: