Geçen gün "Töre ile Din" başlıklı yazımda muhafazakar kesimin töre cinayetleri konusundaki suskunluğunu yazmıştım ya...
Zaman gazetesi yazarı Nihal Bengisu Karaca’dan şöyle bir mesaj aldım:
"Susmayan da vardı Sayın Hakan. Biraz Zaman gazetesi okusanız".
Bu "dokundurma"nın ardından küçük çaplı bir araştırma yapınca fark ettim ki:
Nihal Bengisu Karaca bu konuda bir yazı yazmış.
Hem de muhafazakar kesimin töre cinayetleri konusunda sesinin çıkması gerektiğini vurgulayarak.
Kendisi okuduğum bir yazardır, o yazısını atlamışım, bağışlasın!
Ancak...
"Töre cinayeti" gibi bir konu, bir köşe yazısı, birkaç haberle "idare edilecek" bir konu mudur?
Ne yani?
Bu konu, 22 günlük bir yazı dizisi haline getirilen, "Hoca efendinin gurbet günlükleri" kadar bile önem taşımıyor mu?
Benim beklentim şudur: Kurumsal bir duyarlılık!
İçtenlikli bir haykırış! Konuyu temel mesele olarak görmek!
"Töre" adına işlenen bir cinayet karşısında öfkelenmek, hırslanmak!
Mesela Zaman gazetesi, "Van Rektörü" hakkında nasıl da gayretli, ısrarlı bir yayın çizgisi tutturmuştu.
Hah! İşte böylesi bir motivasyondu benim beklediğim.
Ya da Yeni Şafak’ın "Atabeyler Çetesi" karşısında gösterdiği olağanüstü cevvallik vardı ya...
İşte öylesi bir cevvallikti benim beklediğim.
Mesela...
"Tören batsın" diye bir başlık.
"Bunun adı zulümdür" diye haykıran bir sürmanşet!
Ya da...
Şöyle etkili bir yazı dizisi falan.
Hatta "Hoca Efendi"den alınmış, "Her kim ki töre adına kız kardeşini öldürür, ebedi cehennemde yerini hazırlasın" türünden bir demeç.
Kısacası
"Sayın Karaca", bir yazılık konuşmasıyla, genel suskunluğun ya da konuşma isteksizliğinin üzerine bir şal örtmüş olmuyor ki!
Tek tip kravat kimin fikri
Cumartesi akşamı Topkapı Sarayı’ndaydım. Eminönü Belediyesi’nin düzenlediği "Uluslararası Eminönü Sempozyumu" kapsamında düzenlenen Faruk Saraç’ın "Padişahın Esvabı" konulu defilesini izlemek için.
Defile öncesi bahçede davetlilerle ayaküstü sohbet ederken bir de baktım, etrafımdakilerin bazıları "tek tip kravatlı".
Hemen sordum: Nedir bunun sebebi hikmeti?
Anlattılar: Meğer AKP İstanbul Kongresi’nde delegelere partinin renklerinin kullanıldığı tek tip kravat dağıtılmış. Bütün delegeler aynı kravatı takmışlar. Hatta Başbakan Erdoğan’ın kravatı da aynıymış.
"Peki bunun anlamı ne?" diye sordum. Cevap şuydu: Bir anlamı yok. Hoşluk olsun diye. Ama sohbet biraz ilerleyince bazı delegelerin bu hoşluktan pek de hoşnut kalmadıkları ortaya çıktı.
Gerekçeleri şuydu: "Biz tek tip kıyafete itiraz ediyoruz ama kendi partimizin kongresinde tek tip kravatı zorunlu hale getiriyoruz".
Bana kalırsa da çeşitliliğe ve çok sesliliğe önem verdiğini vurgulayan bir partinin kongresinde, tek tip kravat uygulaması pek hoş kaçmamış. Üstelik ortaya çıkan "müsamere havası" da cabası.
Neyse Gelelim Faruk Saraç’ın defilesine Osman Gazi’den Vahdettin’e Osmanlı padişahlarının kıyafetlerinin sunulduğu defile, tam bir tarih gösterisine dönüştü. Padişah giysilerindeki değişimi, hem de Topkapı Sarayı’nda izlemek doğrusu etkileyiciydi. Faruk Saraç’ı kutluyorum.
Latife Hanım kitabı
Birkaç yıl önceydi.
Şiddetli bir "Nedir şu Latife Hanım gerçeği yahu?" krizi geçiriyordum.
Yatışmak için piyasadaki tüm kitapları topladım.
"Gazi ile Latife" türünden bu kitapların ortak özellikleri şunlardı:
Ya eksiklik duygusu yayan, ya çok taraflı ya da hayli yönlendirmeci!
Şöyle kuşatıcı, kapsayıcı, meselenin her yönünü işleyen, emek ürünü bir "eser" bulmak mümkün olamadı.
Buğulu ses tonuyla okunmuş, "Gazi, Latife’ye şöyle bir baktı" türünden cümlelerle bezenmiş, 15 günde attırılmış sözde belgeselleri ise geçiyorum.
Neyse.
İşte nihayet "kuyumcu titizliğiyle işlenmiş" bir Latife Hanım kitabına kavuştuk.
İpek Çalışlar’ın Doğan Kitap’tan çıkan kitabı, bu konudaki tüm boşluğu dolduracak nitelikte.
Kitapta Atatürk’ün Latife Hanım ile evlenmesinin ve boşanmasının yabancı basındaki yankılarından tutun da bir dönem Latife Hanım hakkında yapılan tezviratın nedenlerine kadar her türlü ayrıntı işlenmiş.
Üstelik Latife Hanım’ın derin sessizlik döneminden etkileyici fotoğrafları da kitapta yer alıyor.
Ayrıca İpek Çalışlar’ın üslubu da kitabı ilgi çekici kılıyor: Ne fazla romansı, ne akademik, kuru bir üslup! İkisinin arasında, akıp giden bir üslup!
Kısacası Artık "büyük merak duyguları"na karşılık gelecek yegane kaynağa kavuşmuş durumdayız.