Paylaş
İçinizden bazıları, şehrinize misafir gelmiş dört BDP’li milletvekilini “Galeyana geldik” diye linç etmeye çalıştı.
Polis kordonunu yırtmaya çalışmalar, “Bırakın geçeyim” diye yırtınmalar, yakaladığı anda parçalayacakmış gibi hareketler falan...
*
Ey Sinop’un yiğit insanları...
İçinizden çıkan bu galeyancılara geçit vermeyin.
Çıkın ve o galeyancılara şöyle seslenin:
“Şehrimize misafir gelmiş dört milletvekilini linç etmeye kalkışmak delikanlılık değildir. Yiğitlik hiç değildir.”
Galeyancıların ve linç iklimine teslim olanların, şehrinizin adını kirletmesine izin vermeyin.
“Bizim kitabımızda linç yazmaz” deyin.
“Olmaz böyle şey” deyin.
“Biz böyle görmedik atamızdan” deyin.
Ve Sinop’un adının linçle, galeyanla kirlenmesinin önüne geçin.
*
Ben sözümü Sinop’un yiğit insanlarına söyledim.
Trabzon’un, Rize’nin, Ordu’nun, Giresun’un yiğit insanları da dinlesin bir zahmet.
Bir de böylesi var
ATATÜRK’e sonuna kadar bağlı, acayip laik, süper İzmirli, muazzam çağdaş arkadaş saydırıyor:
- Komutanlarımız hapse tıkılıyor, “Bir şey olduğu yok” diyorsun.
- Kamuda türban işi çıkıyor, “Bir şey olduğu yok” diyorsun.
- TRT’de köprücük kemiği sansürleniyor, “Bir şey olduğu yok” diyorsun.
- THY’de içkiye kısıtlama getiriliyor, “Bir şey olduğu yok” diyorsun.
Sen ne zaman “Bir şey olduğu var” diyeceksin?
Sen ne zaman “Nereye gidiyoruz?” sorusunu ciddiye alacaksın?
*
Bu yaklaşıma üç maddelik bir cevap hazırladım, takdim ediyorum:
BİR: “Hakları çiğnenmişlere haklarının verilmesi” ile “yeni haksızlıklara imza atılması” arasında fark var: “Türban serbest oluyor, eyvah” cümlesi ile “Özgürlüklerimiz çiğneniyor, eyvah” cümlesi aynı bağlamda değerlendirilemez.
İKİ: “Nereye gidiyoruz” sorusunun cevabı benim açımdan şudur: Bakıyorum, haksızlığa uğramış insanlara hakları mı veriliyor, işte o zaman, “İyiye gidiyoruz” diyorum. Bakıyorum, “ölümüne tutukluluk”, “özgürlüklerin kısıtlanması”, “otoriterliğin artması” gibi durumlar mı söz konusu, işte o zaman da “Kötüye gidiyoruz” diyorum.
ÜÇ: “Adım adım şeriat geliyor” diye olayı abartırsan melankolik bir muhalif olup içine kapanırsın... Ayrıca başkalarına tanınan haklardan rahatsız olduğun anlamı çıkar... Ama “haklar” ve “kısıtlamalar” ayrımı yapıp haklara destek olur, kısıtlamalara itiraz edersen çok rahatsız olduğun iktidarı süper rahatsız edersin... Seçim senin.
Atatürk’ün boyu
- TEK parti dönemi tartışmasını anlarım.
- Atatürk’ün hukuk anlayışının sorgulanmasını anlarım.
- Atatürk heykellerinin intizamsızlığından yakınılmasını anlarım.
- Atatürk’e hakaret edilmesine karşı gösterilen duyarlılığı anlarım.
- Atatürk üzerinden prim yapılmasına itirazı anlarım.
Anlamadığım tek şey:
Atatürk’ün boyu 1.68 miydi, 1.74 miydi tartışmasıdır.
Daha da anlamadığım husus ise Genelkurmay Başkanlığı’nın böyle sersem bir konuyu ciddiye alıp “Atatürk’ün boyu, kilosu ve ayakkabı numarası” konusunda esaslı ve bilimsel bir açıklama yapma çabasıdır.
Çoğunluk olmak ile haklı olmak
GEÇENLERDE Başbakan Erdoğan, MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye cevap verirken şöyle demişti:
“Acaba millet niçin AK Parti’ye yüzde 50 oy veriyor da bunlara yüzde 12 oy veriyor? Milletin yüzde 50’si akılsız oldu, bunlar yüzde 12 ile akıllı oldu.”
*
Yüzde 50’nin bir değeri tabii ki var.
Ancak unutulmamalıdır ki: Yüzde 50 tek başına haklı olmanın, akıllı olmanın bir delili değildir.
Eğer öyle olsaydı...
Peşlerine ümmetlerini takamamış, ümmetlerinin onayını alamamış peygamberler için de “Haklı değillerdi” gibi yorumlar yapılır.
Tabii Allah muhafaza...
‘CHP kapatılsın’ demek kolay
YENİ dönemin Vural Savaş’ı olmayı göze alarak şöyle haykırmış bizim Abdurrahman Dilipak:
“CHP kapatılsın.”
*
İyi de Dilipak...
CHP kapatılırsa...
- Başbakan nutuklarının yarıdan fazlasında kimi şamar oğlanı yapacak?
- Muhafazakâr basında köşeler nasıl dolacak?
-“Bütün kötülüklerin anası” olarak gösterilecek yeni bir yapı belirlenmeden CHP kapatılırsa, doğacak muazzam boşluk nasıl doldurulacak?
- Egemen Bağış kiminle kafa bulacak?
- Melih Gökçek neyle oynayacak?
- Hüseyin Çelik kime atarlanacak?
- Her seçimin ardından “Sizden şu kadar kat fazla oy aldık” diye kime hava atılacak?
Dilipak, lütfen biraz daha sorumluluk duygusu içinde hareket eder misin?
Artık maruz kalmak istemediğim şeyler
- Sevan Nişanyan ve ona dair her şey...
- “Romantik Komedi İki” adlı filme dair her türden gazlama...
- Pek sevdiğim halde soğuk ve kasvetli hava...
- Acun’a “iktidar yandaşı” diye gösterilen abartılı tepkiler...
- Kürk giyen ünlü ve o ünlüye tepki gösteren gruplar...
- Ali Taran ve maceraları...
- Dilek Hanif’in “Ama onlar eskizdi” türü açıklamaları...
- Kasaptan bozma et lokantaları...
- Yetkili makama geçenin, gelene gidene azarı basması...
- Gangnam style ve hakkında yapılan her türden geyik.
Yoksa ben içkiyi mi savunuyorum?
AK Parti’ye sonuna kadar bağlı muhafazakâr arkadaş soruyor:
“Yoksa sen içkiyi mi savunuyorsun?”
*
Türbanın yasak olduğu dönemde “türbanı savunan türbansızlar”a şu soru sorulurdu:
“Yoksa sen kadınların kapanmasını mı savunuyorsun?”
Bu soruya “türbanı savunan türbansızlar” şöyle cevap verirlerdi:
“Ben kadınların kapanmasını değil, kıyafet özgürlüğünü savunuyorum, isteyen istediği gibi giyinebilmelidir.”
*
Oradan ödünç alarak cevap veriyorum:
Ben içkiyi değil özgürlüğü savunuyorum, isteyen istediğini içebilmelidir.
Paylaş