"Kırmızı ışıkta beklemek" alicenaplığını gösterdiği için kendisine karşı müthiş bir sempatiyle yoğrulmuşken...
Bir yanım...
7 yıldır asla vazgeçmediği "Çatık kaş hükümet dedikleri zat" edasına fena halde takılmış durumdadır.
Bir yanım...
Zengin sofralarından, zevksiz şaşaadan, herkesle iyi geçinme kalitesizliğinden alabildiğine uzak durma kaygısının doğurduğu hürmete kendini kaptırmışken...
Bir yanım...
"Hükümet karşıtı yayın yapan televizyon kanalı"nın gecesine, "Bizim çocuklara bir destek atalım" edasıyla katılmasına fena halde takılmış durumdadır.
Bir yanım...
O eski "Cumhuriyet ahlakı"nın erdemlerini yeniden hayata geçirerek verdiği derse selam dururken...
Bir yanım...
"Ahlaklı olmak ile feci sıkıcı olmak arasında kopmaz bir bağ vardır" yargısını, hepimize sarsılmaz bir gerçek gibi algılatmasına takılmış durumdadır.
Bir yanım...
Şu pespaye gösteriş çağında alçakgönüllülüğün itibarını yeniden yücelttiği için kendisine derinden bir minnet duygusuyla kaplı iken...
Bir yanım...
O abartılı mı abartılı "Mizaha yer vermeyen ciddiyet"ini gülünç bulmaktadır.
Bir yanım...
"Köşk’te bir hákim bey var" cümlesinin uyandırdığı "adalet" duygusuna kendini kaptırmışken...
Bir yanım...
Hákim beyimizin, "kanun" ile "hukuk" arasındaki tercihini hep "kanun"dan yana yapması nedeniyle fena halde "Ama bu adil değil" duygusuna kendini kaptırmıştır.
Bir yanım...
Anayasa Mahkemesi Başkanı sıfatıyla attığı "demokrasi ve özgürlük" nutuklarına bakarak rahat bir nefes alırken...
Bir yanım...
Cumhurbaşkanı sıfatıyla "demokrasi ve özgürlük" konusunda tek bir kelime bile etmemesine fena halde takılmış durumdadır.
Bir yanım...
İddiasız bir spor dalında dünya çapında başarı elde etmiş bir sporcuyu kutlamak için düzenlediği törenlerdeki gururlu bir "Devlet Başkanı" portresine bakarak ferahlarken...
Bir yanım...
"Nobel Ödülü almış ilk Türk" karşısında gösterdiği o kaknem tutuma fena halde takılmış durumdadır.
Bir yanım...
Hükümetin kendini "kadiri mutlak" görüp havaya girmesine engel olan o ödünsüz tutumunun yarattığı dengeyi önemserken...
Bir yanım...
Görev yaptığı süre içinde kendisini sadece, "yaramazlık yapması muhtemel çocukların peşine düşmüş", rolünü kutsayan toleranssız ve anlayışsız "sınıf başkanı" konumuna düşürmesine takılmış durumdadır.
* * *
Velhasıl tam anlamıyla bir "med-cezir manzaraları" görmekteyim.
Öyle tuhaf bir gelgit ki bu:
Erdem ile anlayışsızlık... Tevazu ile geçimsizlik... Ahlak ile sıkıcılık... Ciddiyet ile gülünçlük...
Aynı oranda rol oynuyor...
Yazıdaki bitmemişliğin sırrı da işte buradadır.
Bir değirmendir zaman
TEK kanallı dönemde senaryosunu Attila İlhan’ın yazdığı "Kartallar Yüksek Uçar" adlı bir dizi vardı.
Geçen gün "Türkmax" adlı kanalda, eski bir hatırayı yád eder gibi, birden bu dizi çıkmasın mı karşıma?
Hemen "Proust’un kurabiyesi" tadını, yani çocukluğa dönmenin o esrarengiz tadını almak için geçtim ekranın karşısına.
Aman da aman!
Geçmez olaydım...
Nasıl da akmıyor... Nasıl da tumturaklı laflara bel bağlamış. Nasıl da sarmayan bir entrikayla işi bitirme uğraşı içinde.
Esrarengiz tadı falan geçtim, zihnimde aldığı saygın yeri bile kaybetmek üzereydi. Derhal zapladım tabii... Kıssadan hisse şudur:
İlk başladığı günlerde ağzımız açık seyre daldığımız "Laf Lafı Açıyor" adlı şov programını yeniden diriltmeye kalkışmak, "zaman" denilen o hayli acımasız güce karşı nafile bir direniş sergilemeye kalkışmaktır.
Rüstem Batum yeniden olmaz. Rocky’yi o eski heyecanla yeniden seyre dalmamız mümkün değildir. Yeliz’in "Dünya Dönüyor" şarkısını ancak anlayışlı bir nostalji duygusuyla dinleyebiliriz. Komiser Colombo’daki cinayet meselesine yeniden yoğunlaşmak imkánsızdır.
Kısacası... Demem o ki Cem Özer kardeş... Vaktiyle álemin tozunu atan o şov programının, yeniden aynı etkiyi yapması imkánsızdır. Bir değirmendir zaman ve senin o programını öğütmüştür... Gel yol yakınken vazgeç. Hem elinde sanatın, güçlü bir oyunculuğun var, aç da kalmazsın hani.