Sen polemik görmemişsin

BİR gazetenin hafta sonu ilavesini açıyoruz.

Tam sayfaya yayılmış haberin başlığı şu:

"Basın tarihinde Ahmetler polemiği."

Spot ise şöyle:

"Basın tarihi polemiklerle dolu. Nazım Hikmet-Peyami Safa, Sabiha Sertel- Eşref Edip, Uğur Mumcu-Nazlı Ilıcak... Ancak hiçbiri Ahmet Hakan ile Ahmet Taşgetiren arasındaki kadar nezaketten ve centilmenlikten uzak olmadı."

Demek ki neymiş?

Koskoca matbuat tarihimiz, centilmenlik ve nezaketten sayemizde uzaklaşmış!

Peki bu bir gerçeğe mi işaret ediyor?

Yoksa hafiften bir "sallama" mı söz konusu?

Ya da şöyle sorayım:

Bir "centilmenlik abidesi" gibi yükselen tertemiz basın tarihimizi, bir sataşma karşısında nefsi müdafaa yapan zavallı ben mi kirletmiş oluyorum?

Hadi o zaman, hem bu "özel iddia"yı yanıtlayalım...

Hem de "Eskiden her şey acayip güzeldi. Ama biz büyüdük ve kirlendi dünya" şeklindeki basın tarihinden bihaber safdillik balonuna iğnemizi batıralım.

***

Türk matbuat tarihinin tozlu yapraklarını şöyle bir çevirdiğinizde rastlayacaklarınız şunlardır:

Bir "Meydan gümbür gümbürlenir" havası...

Bir "Benim yerim kavganın göbeğidir" meydan okuması...

Bir "Ben senin cemaziyülevvelini bilirim" tehdidi...

Sonra?

Tozlu sayfalarda uçuşan "Bolşevik dudu", "Kudurmuş köpek", "Hain", "Dönek", "Liboş", "Alçak", "Şerefsiz", "Leş", "Habis", "Fosil", "Deyyus" türünden müthiş "centilmence" ve acayip "nazik" sözcükler.

***

Öyle ayrıntılı bir tarama yapmaya falan gerek yok.

Piyasadaki "Basında kavgalar" kitaplarından herhangi birini alıp şöyle sayfalarını karıştırdığımızda gözümüze çarpanlar şunlardır:

Mesela...

Peyami Safa üstadımız, Aziz Nesin için, "Kızıl mikrop olur, genç ve saf okuyucuların beynine girer; cambazhane ibişi olur, soytarılık yoluyla propagandasına devam eder. Nihayet domuz olup mukaddes bölgelere saldırırken..." diye yazmıştır.

Mesela...

Aziz Nesin, Peyami Safa’ya, "Terbiyesiz yazar Peyami Safa... Sen tarih öncesinden kalma salyangoz fosilisin. Sen yalnız nüfus sayımlarında insanlar arasında yer bulabilen bir yaratıksın" diye yanıt vermiştir.

Mesela...

Bedii Faik, "Necip Fazıl gibi zerre kadar haysiyetten nasibi olmayan bir insan" demiştir.

Mesela...

Necip Fazıl, "Babıali’nin bab-ı adi cephesinde (...) kulübeye sığınmış bir köpek vardır ve adı Bedii Faik’tir" demiştir.

Mesela...

Bedii Faik, Necip Fazıl’a verdiği cevaba "Bir Kudurganı İtlaf" başlığını koymuştur.

Mesela...

Çetin Altan, kendisine acımasızca saldıran iktidar yanlısı gazetecilere, "Ya yazdıklarınızı resmi vesikalarla ispat edersiniz ya deyyusluğu kabul edersiniz. Vatan satıcılığına karınızı, kızınızı da ekleyince cebinize belki beş on kuruş daha fazla girer" diye yazmıştır.

Mesela...

Názım Hikmet, Peyami Safa’ya şu dizelerle girişmiştir: "Sen çıkmadın / Çıkardılar karşıma seni / Kıllı, kara elleriyle tutup enseni / Gövdeni yerden bir karış kaldırdılar / Sonra birden bire / Bırakıp yere / Seni pantolonumun paçasına saldırdılar."

***

Daha yüzlerce örnek sıralanabilir ama sanırım yetmiştir.

Ne dersiniz?

Meseleyi hülasa etmeye gerek var mı?

Yoksa bırakalım dağınık mı kalsın?

Mehmet Aydın heyhat!

SAYIN Mehmet Aydın Hocamız...

Siyasete girdiniz. Öyle sevindik ki! "Tamam, kalite geliyor" dedik.

Kabineye girdiniz. Hem de Diyanet’ten sorumlu olarak. Öyle mutlu olduk ki... "Ne iyi, ne güzel" falan diye çığlık attık.

Kadim sorunlar çözülecek, siyasete bir filozofik bakış açısı gelecekti.

Ve fakat...

Sonuç tam bir hayal kırıklığına dönüşüyor hocam.

Tam 3.5 yıldır susuyorsunuz.

Tarikatlar konusunda susuyorsunuz. Cemaatler konusunda susuyorsunuz. Papa konusunda bile dostlar alışverişte görsünler tarzı bir demeçle iktifa ediyorsunuz.

Buna mukabil... Adınız gazetelerde "Kültür Bakanı Atilla Koç’u uykudan uyandırmakla görevli bakan" falan diye geçiyor.

Ve bu durum bizi acayip üzüyor hocam.
Yazarın Tüm Yazıları