Çoğu kibar, çoğu hatırlatıcı, çoğu düzeyli, çoğu “bir yanlışa işaret edici” nitelikteydi. Ne kadar memnun oldum, bilemezsiniz. Demek ki işler o kadar da çığırından çıkmamış. ¡¡¡ Okurlarım şunu hatırlatmışlar: CHP’nin astırdığı iddia edilen “Rahibe afişi” ile ilgili İçişleri Bakanı’nın harekete geçmesini isteyen kişi, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Evet, atladığım nokta işte burası... İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın kendiliğinden harekete geçtiğini yazmam yanlış oldu. Olay şu: Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan’ın eleştirdiği “Rahibe afişi”nin kendilerine ait olmadığını söylüyor, AK Parti’yi sorumlu tuttuğunu ima eden açıklamalar yapıyor, ardından da İçişleri Bakanı Atalay’ı sorumluları bulması için harekete geçmeye çağırıyor. Gayretkeş, aceleci, peşin hükümlü ve önyargılı bir yaklaşım bu... Ve bu tutumun savunulacak bir tarafı yok. ¡¡¡ Ama bu durum, benim dünkü yazımda üzerinde durduğum asıl noktayı değiştirmiyor. Önemli olan nedir? Şunlardır: CHP, kurumsal olarak kadınların başörtülerini rahibe kıyafetine benzetmenin arkasında durmuş mudur? Hayır. Afişe sahip çıkmış mıdır? Hayır. Afişin sorumlusu olan CHP’li Belediye Başkanı’na “Aferin, çok iyi yaptın” demiş midir? Hayır. İlçe belediye başkanlarının tutumları partileri kurumsal olarak bağlar mı? Hayır. Sonuçta elimizde kalanlar bunlardır. Ama sen bütün bunlara rağmen “Başörtülü kardeşlerimizi rahibelere benzettin” diye propaganda yapmaya devam edersen, amacının “üzüm yemek” değil, “bağcı dövmek” olduğu ortaya çıkar.
Bunlar da modalar
? “Örtük yalakalık” döneminden “açıktan yalakalık” dönemine geçiş. ? Uzaktan görünen biri için, “Şu gelende evetçi tipi var” demek. ? “Fazıl Say Türkiye’dir” ve “Sezen Aksu Türkiye’dir” diye ikiye bölünmek. ? “Kaç Milli Gazete sattın” sorusunun yerini “Mitinge kaç adam getirdin” sorusunun alması.
Sen de her şeye evet diyorsun ama
BİR “başyazar”, dünkü yazısında Türkiye’de bazılarının her şeye “hayır” dediğini yazmış. Doğrudur, memleketimizde bazıları her şeye “hayır” der. Ama bundan yakınan kişinin “her şeye evet” deme itiyadına sahip olmasına ne demeli? Kenan Paşa tanklarıyla gelir, bizimki “evet” der. Turgut Özal askerin açtığı yoldan gelir, bizimki “evet” der. Tansu Çiller topuk sesleriyle gelir, bizimki “evet” der. Erbakan bilek zoruyla gelir, bizimki “evet” der. En sonunda Tayyip Erdoğan gelir, bizimki yine “evet” der... Tamam, o kadar da “hayır” denmesin... Ama bu kadar fazla “evet” size de fazla gelmiyor mu?
Ekrem adlı ‘eski’ kardeşe
ZAMAN Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’ya ben “kardeşim” demiştim, o benim için “eski arkadaş” demiş. Bu durumda benim zillete düşerek “kardeşim” demeye devam etmem beklenemez herhalde... “Eski kardeş” diyorum ben de kendisine... ¡¡¡ “Eski kardeşim” Ekrem Dumanlı, gazetesinin yayınladığı “Referandum Eki”ni savunuyor ve benim “bilgi hatası” yaptığımı söylüyor. Kendileri yayınladıkları “Referandum Eki”nde Abdullah Öcalan’ı “hayırcılar” arasında değil, “boykotçular” arasında göstermişler. Ben de bunu bildiğim halde herkesi yanıltmışım. ¡¡¡ “Referandum Eki”nde “Hayırcılar” sayfası, “Hayır” diyeceklerin fotoğraflarıyla süslüydü. Şöyle bir baktığınızda sayfada Abdullah Öcalan’ın fotoğrafını da görüyordunuz. Ama Öcalan’ın fotoğrafının yanına küçük bir “boykotçular” kelimesi de konmuştu. Yani olay şuydu: “Öcalan da hayır diyor” diye bir algı yaratılmak istenmiş ama kendilerine “Hop, Öcalan hayır demiyor, boykot diyor” diye itiraz edildiğinde savunma hakkı sağlasın diye fotoğrafın yanına küçük bir “boykotçu” kelimesi yazılmış. Zaten ben de yazımda aynen şöyle demiştim: “Hayır diyenleri, küçük köylü kurnazlıklarına başvurarak Abdullah Öcalan’la aynı safta gösterme çabası...” ¡¡¡ Sevgili eski kardeşim Ekrem... Biz neye karşıydık? “Elindeki kurgu imkanını çarpıtma amaçlı kullanan medya anlayışına” karşı değil miydik? Hani gerçekleri eğip bükerek, kurgulayarak bir “algı” yaratma işine girişmeyecektik? Hani “hakkaniyetli” olacaktık? Hadi Abdullah Öcalan’ı da bir tarafa bırakalım. Şu sorunun cevabını verir misin bana: “Huysuz Virjin de hayır diyor” diye yazarken, neden “Cemil İpekçi de evet diyor” diye yazmadınız?
Hak bellediğim yol
İSTANBUL’da büyük bir kalabalık toplamış Başbakan Tayyip Erdoğan... Öyle böyle değilmiş... Kazlıçeşme dolmuş... Millet akın etmiş... Bu Türk milletinin demokrasi sevdasının bir göstergesiymiş... “Hayır” diyenler, boylarının ölçüsünü almışlar... Kazlıçeşme Meydanı, hayırcıları mosmor etmiş. ¡¡¡ Ben etrafıma bakarak “hayır” demedim... “Hayır” demenin doğru olduğuna inandığım içim “hayır” dedim... Herkes “evet” dese de, herkes “hayır” dese de hiç fark etmez... Ben sayısal üstünlüğü, hakkın ve doğrunun ölçütü olarak görenlerden değilim ki. Ne demiş Tevfik Fikret: “Hak bellediğin yola yalnız gideceksin.”
Gına geldi
? Ülkemize teşrif eden her mühim sanatçının, adının yanında “sultan” eki bulunan bir dansözle ağırlanmasından... ? “İspat edemezsen şerefsizsin” diye meydan okunmasından... ? Majestelerinin karikatüristi Salih Memecan’ın artık işi iyiden iyiye “kralın soytarılığı” noktasına getirmesinden... ? İşlerini düzeltmek isteyen işadamlarının iktidar partisinin ilçe yönetim kurullarında görev alma kurnazlığına başvurmalarından... ? Referandumdan hiçbir şey anlamıyorum diyenlerden... ? Fehmi Koru’nun geçmişte aldığı transfer teklifleriyle övünmesinden...