Paylaş
Kim söylüyor bunu? İklim söylüyor.
* * *
İklim, Kemal Kılıçdaroğlu’a gitmiş... Olup bitenleri anlatmış... “Bir destek atın da bu skandalı kaydedeyim” demiş. Kılıçdaroğlu da “Bizden sana mama yok. Sen git kendi imkânlarınla kaydet” demiş.
Kim söylüyor bunu? İklim söylüyor.
* * *
Bir de “büyük balık” olayı varmış. Bir AK Parti yöneticisi de İklim’e tacizde bulunmuş... Bunun adı da “büyük balık” imiş...
Kim söylüyor bunu? İklim söylüyor.
* * *
Sadece ve sadece İklim söylüyor.
Diğerleri ise yalanlıyor, hep yalanlıyor!
Deniz Baykal “Ben tacizde bulunmadım” diyor.
Kemal Kılıçdaroğlu “Ben ‘Git, kendi imkânlarınla kaydet’ demedim” diyor.
Gürsel Tekin detayları tekzip ediyor.
Bu durumda ne yapacağız?
İklim’e mi inanacağız, diğerlerine mi?
Tamam, Baykal’a, Kılıçdaroğlu’na ve Gürsel Tekin’e inanmayalım.
Ama en azından İklim’in anlattıklarına karşı da minik bir “kuşku” taşımamız gerekmez mi?
* * *
Hadi iflah olmaz CHP karşıtlarını, yani “ancak CHP’nin kapısına kilit vurulunca rahatlayacakmış gibi görünen” gözü dönmüşleri bir tarafa bırakalım.
Ama ya bazen vicdanları kabararak hepimizi şaşırtanlara ne demeli?
Bakıyoruz:
Onlar da ellerinde “Kim söyledi? İklim söyledi” dışında herhangi bir kanıta sahip olmadan saydırıyorlar.
Onlar da İklim’in iddialarına “kanıtlanmış delil” muamelesi çekiyorlar.
Onlar da “CHP! Sen var ya sen... Sen bittin oğlum... İstifa et Kemal... İstifa et Gürsel...” diye tepiniyorlar.
Onlar da “CHP kapıya kilit vursun” diye haykırıyorlar.
Onlar da “Bu CHP’nin 11 Eylül’üdür” falan diye iri laflar ediyorlar.
* * *
- CHP eskisi gibi “asker partisi” olmaya devam etse...
- CHP eskisi gibi “İrtica geliyor” diye çığırmaktan başka bir şey söylemeyen parti olmaya devam etse...
- CHP eskisi gibi Sivas’ın ötesine geçmekten ürken bir parti olmaya devam etse...
- CHP eskisi gibi “yaşam tarzı” üzerinden muhalefet yapmaya devam etse...
Ara sıra vicdanları kabaran demokratların, İklim’in en azından kanıtlanmaya muhtaç iddialarının üzerine balıklama atlayacak denli CHP nefreti içinde olmalarını bir ölçüde anlayabilirim.
Ama bu denli vicdansız, bu denli gerekçesiz, bu denli kör bir nefreti benim anlamam mümkün değil.
Ne oldu şimdi?
HANİ Aydın Doğan, holdinginin üst düzey yöneticisini CHP’ye İstanbul İl Başkanı yapmıştı?
Hani bu yolla bir eli CHP’de olacaktı?
Hani CHP de, medya desteği için Doğan Holding üst düzey yöneticisine kapıyı açmıştı.
İşte bakın!
Kısa bir süre içinde...
O “il başkanı” istifa etmek zorunda kaldı.
Hem de Gürsel Tekin’in tavrı nedeniyle...
Bakıyoruz:
Ne Aydın Doğan’da bir tasa var, ne de Doğan Grubu yayınlarında bir isyan.
Hatta hafiften bir “İyi oldu” havasından bile söz edebiliriz.
Demek ki neymiş?
Kocaman analizler, müthiş komplolar falan attırmadan önce iki dakika düşünmek gerekirmiş.
CHP’ye 10 emir
BİR: Her “Ben Odatv’den geliyorum” diyene kapını açma.
İKİ: Öyle bir mekanizma kur ki, ilgili kişilerin Genel Başkan’a ulaşması kolay, ilgisiz kişilerin Genel Başkan’a ulaşması zor olsun.
ÜÇ: Medya ile ilişkilerde “temas” ve “mesafe” ölçüsünü asla ihmal etme.
DÖRT: Sana yapılmasını istemediğin şeyleri, sen iktidar partisine yapmaya kalkma.
BEŞ: Tamam, partide “tek ses” çıkmasın ama her kafadan da bir ses çıkmasın. Ortasını bul.
ALTI: İçine girdiğin dağınıklığa, acemiliğe acilen çözüm bul.
YEDİ: İstismar edilmekten yakınacağına istismar edilecek malzemeyi verme.
SEKİZ: Kaç duble olursa olsun, rakı içtikten sonra her türlü siyasi faaliyetten uzak dur.
DOKUZ: Eğer biri sana yaklaşıp “kamera”, “kayıt”, “küçük balık”, “büyük balık” gibi laflar ediyorsa ona sadece “Lütfen defolup gider misiniz” de.
ON: Konuşmak gerektiğinde susuyor, susmak gerektiğinde konuşuyorsun. Tersini yap.
Savcı olacak adam: Etyen Mahçupyan
- Etyen Mahçupyan diyor ki: “Şener ve Şık normal habercilik faaliyetinin dışına çıkan bir bilgi ve belge derlemesine dayanarak kitaplar yazdılar ve yazmaktalar. Kullandıkları bilgi devletin içindeki çatışma halindeki grupların birinden gelmekte. Bu durumda kitapların ‘asıl’ yazarı kim, diye sormak doğaldır.”
- Ben de diyorum ki: “Diyelim ki gerçekten öyle... Gerçekten de Şener ve Şık, devlet içinde çatışan gruplardan birinden aldıkları bilgileri kitap yaptılar. Peki devlet içinde çatışan grupların diğerinden aldıkları bilgi ve belgeleri kitap yapanları ne yapacağız? Onlar niye Silivri’ye tıkılmıyor?”
* * *
- Etyen Mahçupyan diyor ki: “Ahmet Şık’ın kitabının adı ‘İmamın Ordusu’ imiş. Gülen hareketi ile ilgili kitap yazmaya kalkan, bu hareketin Emniyet içindeki yapısını gerçekten analiz etmek isteyen birinin bu başlığı tercih etmesi pek inandırıcı değil. Bu başlık okuyucuyu tahrik eden, içeriğinin saldırganlığını daha ilk cümleden belli eden nitelikte...”
- Ben de diyorum ki: “Kitabın adı berbat, kışkırtıcı, art niyetli olabilir. Kitabın adından yola çıkılarak içerikle ilgili kanaat de belirtilebilir. Ama önce kitabın yayınlanması, yazarın aramızda dolaşıyor olması gerekmez mi? Art niyetli kitap yazarları ne zamandan beri kodese atılır oldu?”
* * *
- Etyen Mahçupyan diyor ki: “Ahmet Şık, gözaltına alındığında da ‘Dokunan yanıyor’ demişti. Oysa Gülen hareketinin aleyhine ağır iddialarda bulunan onlarca kitap yayımlandı ve hiçbirinin yazarı ‘yanmadı’. Demek ki mesele dokunmak değil, dokunurken ne yaptığınız, neyin parçası olduğunuz.”
- Ben de diyorum ki: Demek ki bundan böyle “Gülen hareketine neresinden dokunulur?” diye bir rehberimiz olacak elimizin altında. Ayrıca ne demek “bir şeyin parçası olarak” dokunmak? Bir kitap böyle mi değerlendirilir?
* * *
- Etyen Mahçupyan diyor ki: “Nedim Şener gözaltı sırasında da tatsız bir hamle yaptı: ‘Hrant için, adalet için’ diye bağırdı. Yani kendine yapılanları Hrant’a yapılanlarla aynı kaba soktu. Hrant’ın manevi mirasının bir rant alanı haline geldiğini biliyoruz.”
- Ben de diyorum ki: Hrant’ın eşi, kardeşi ve oğlu da Nedim Şener ve Ahmet Şık için ayaklandı. Her türlü desteği verdiler, veriyorlar. Yoksa onlar da mı “Hrant’ın manevi mirasının rantçıları”? Ya da şöyle sorayım: Bir tek Etyen Mahçupyan mıdır Hrant’ın manevi mirasının sürdürücüsü?
Paylaş