Paylaş
- Tek parti diktasına çakıyorsunuz.
- 27 Mayıs’ı lanetliyorsunuz.
- Menderes için gözyaşı döküyorsunuz.
- 12 Eylül’le hesaplaşıyorsunuz.
- 28 Şubat defterini asla kapatmıyorsunuz.
- Türban zulmünü hiç unutmuyorsunuz.
Ama iş Sivas’a gelince...
Susup kalıyorsunuz.
Tamam, ağzınızı doldurarak konuşmayın.
Tamam, hançere patlatmayın.
Şöyle cılız mı cılız bir fısıltıyla da olsa dudaklarınızdan “Sivas yangını”na dair bir çift kelam çıksın, yeter.
Ama çıkmıyor.
Neden?
* * *
- Neden Dersim için yeryüzünün en etkili nutuklarını atıyorsunuz da, sıra Sivas’taki zamanaşımına gelince milletimiz için hayırlı olması temennisinden başka bir dilekte bulunmuyorsunuz?
- Neden dönemin ihmalkâr devlet yöneticilerini hedef alan açıklamalar yapıyorsunuz da, “yak ulan yak” diyen anlayışla inceden de olsa bir hesaplaşma içine girmeyi aklınızın ucundan bile geçirmiyorsunuz?
- Neden kendinize ait mağduriyetler konusunda her türlü yasal düzenlemeyi yapmak için çaba sarf ediyorsunuz da, Sivas’ı dumana bulayanların suçlarını “insanlığa karşı işlenen suçlar” kapmasına almak için herhangi bir düzenleme yapmıyorsunuz?
- Neden türbanlının uğradığı zulümler karşısında her daim içleniyorsunuz da, yakılmış Alevi cesetleri karşısında bu denli duyarsızlaşabiliyorsunuz?
Neden? Neden? Neden?
Adem ve Hamit için
MİLAT gazetesini yayın hayatına başladığı günden beri yakından izliyorum.
Saadet Partisi, HAS Parti ve AK Parti’nin hinterlandında yayın yapıyor.
Ama hiçbirine de teslim olmuyor.
Bu açıdan hayli ilgi çekici...
* * *
Milat gazetesinden iki gazeteci arkadaşımız Adem Erköse ile Hamit Coşkun, Suriye’de haber peşinde koşuyorlardı.
Meslektaşlarımızdan dört gündür haber alınamıyor.
Çalışma arkadaşları ve yakınları, yaşamlarından endişe ediyorlar.
Endişe haksız değil: Suriye koşulları ortada...
Şu anda en büyük dileğimiz iki arkadaşımızın da sağ salim Türkiye’ye dönmeleri...
Meslek kuruluşları harekete geçmeli. Türk Dışişleri atağa kalkmalı. Uluslararası kuruluşlar devreye girmeli.
Suriye yönetimi her açıdan sıkıştırılmalı. Kısacası gün, haykırma günüdür.
Nedim ile Ahmet arasındaki 7 fark
- Nedim Şener yüreklere sesleniyor, Ahmet Şık yürekli sesleniyor.
- Nedim Şener ilahi adalete inanıyor, Ahmet Şık diyalektiğe inanıyor.
- Nedim Şener utandırarak hesaplaşmak istiyor, Ahmet Şık diklenerek hesaplaşmak istiyor.
- Nedim Şener gözyaşlarını saklamıyor, Ahmet Şık öfkesini saklamıyor.
- Nedim Şener artık kendini haberlere vurmak istiyor, Ahmet Şık artık kendini kitaplara vurmak istiyor.
- Nedim Şener hapiste bıraktıklarının öykülerini anlatıyor, Ahmet Şık hapiste bıraktıkları için isyan ediyor.
- Nedim Şener 375 günlük hapisten bir derviş gibi çıkıyor, Ahmet Şık 375 günlük hapisten bilenmiş bir devrimci gibi çıkıyor.
Bir Kürt düğününden kıymetli izlenimler
BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, oğlu Heval’in düğün törenine davet etti.
Ben de davete icabet ettim.
İyi ki de etmişim.
Ankara’da 5 yıldızlı bir otelin salonunda yapılan düğün töreninde pek kıymetli izlenimler edindim.
Paylaşmadan geçemeyeceğim:
- Salona girdim, bir baktım: CHP’li Adnan Keskin orada... Kafamı arkaya çevirdim, CHP’li Eşref Erdem’i gördüm. Yan tarafta AK Partili İhsan Arslan vardı. Siyasi çekişmelerin acayip sertleştiği bir ortamda ilk bakışta fark ettiğim bu insani yakınlaşma çok hoşuma gitti.
- Bir ara “nikâh şahidi olarak TBMM Başkanı Cemil Çiçek gelecek” diye bir söylenti yayıldı. Fakat söylenti olarak kaldı. Keşke söylenti doğru çıksaydı.
- “Beş yıldızlı otel” falan dediğime bakmayın: Şatafat falan yoktu düğünde... Benzerleriyle kıyaslandığında “mütevazı” bile denilebilir. Hele törenin Kürtçe ağıtlarla başlaması, ortamı bir hayli ağırlaştırdı.
- Bir ara sahneye Rojda adlı bir sanatçı çıktı. Kürtçe söyleyen şarkıcıları takip ederim ama Rojda’yı daha önce hiç dinlememiştim. Muhteşem bir sesi var. Etkileyici. Kendisi için “küçük dev kadın” diyebilirim.
- Protokol masası BDP’nin önemli isimlerine ayrılmıştı: Selahattin Demirtaş, Ahmet Türk, Leyla Zana, Hasip Kaplan, Şerafettin Elçi o masadaydı. Talabani’nin Türkiye Temsilcisi de protokol masasında yerini almıştı. Biraz ilerideki masada Altan Tan’ı gördüm. Yanında türbanlı eşi vardı.
- Halay da çekildi. Altan Tan halayı başlatan isim oldu. Ahmet Türk arada sırada dayanamayıp halaya katıldı.
- BDP’li politikacılar düğün töreninin gözdeleriydi. Davetliler onlarla fotoğraf çektirmek için yarıştılar. Sırrı Süreyya Önder’in popülaritesine laf yok.
- Nikâhı Çankaya Belediyesi’nden bir görevli kıydı. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Bizde çocuk için alt limit, üst limit yok. Size bırakıyoruz” diyerek Başbakan’a esprili bir gönderme yaptı.
- Salondaki renklilik ve çeşitlilik etkileyiciydi. Salondaki başörtülü kadın sayısındaki fazlalık dikkat çekici noktadaydı.
Beyazıt’tan açık özür
ÖNÜNÜ arkasını iyice incelemeden lafa dalmanın “utanmak” gibi bir bedeli olur.
Ben bu bedeli ödedim.
Olay şu: Beyazıt Öztürk’ün, Cem Yılmaz’ın düğününe davet edilmediği için sitem ettiğini yazmış, ardından da “gönül koymak gizli bir iştir” türü afili olmasına özen gösterdiğim bir laf etmiştim.
Beyazıt aradı, dedi ki: “Sitem, gönül koyma falan söz konusu bile değil. Tamamen mavraydı. Seyretseydin mavra olduğunu anlardın”.
Ardından da yaptıkları geyiğin tüm ayrıntılarını anlattı. Utandım tabii... Beyazıt “Bir daha böyle şeyler yazmadan önce beni ara” dediğinde...
“Tamam, tamam... Ezme” dedim, diyebildim.
Tahrip gücü yüksek saatli bir bomba gibi
CENGİZ Çandar’ın köşe yazısında okudum.
Çandar, “Okuduğum en etkili tweet” diyerek yayınlamış mesajı.
Mesaj şu:
“Alevi yakarsanız zamanaşımından...
Ermeni öldürürseniz delil yetersizliğinden...
Kürt öldürürseniz kahramanlıktan...
Cezasız kurtulursunuz”.
* * *
İşte budur.
Bin mitingden, bin eylemden, bin yasadan, bin nutuktan, bin ağıttan, bin gösteriden, bin köşe yazısından, bin kitaptan daha tesirli bir cümle! Scud füzesi gibi... Tahrip gücü yüksek saatli bomba gibi...
Bırakıyorsun ortaya ve tesiri dalga dalga yayılıyor. Üstelik “konvansiyonel medya”yla işi olmadığı için de alabildiğine kontrolsüz ve alabildiğine serazat.
İşte görüyorsunuz: Hem Cengiz Çandar’ı, hem beni avucunun içine alabiliyor.
Ne diyelim?
Yaşasın sosyal medya! Yaşasın özgürlük!
Bir İdris Naim Şahin başyapıtı daha
HER defasında “daha iyisi olamaz” diyorum ama oluyor.
İçişleri Bakanımız İdris Naim Şahin, her demecinde el yükseltmeye devam ediyor.
Verdiği her son demeç, “başyapıt” unvanını hak ediyor.
* * *
Son başyapıta gelelim.
İdris Naim Bey, Samsun’un Çarşamba ilçesinde katıldığı bir akşam yemeğinde yaptığı konuşmada aynen şöyle dedi:
“Ülkemiz güzel... İnsanımız güzel... Bazı ufak tefek sıkıntılar var. Onlara siz kafanızı takmayın”.
Yenisi ortaya çıkana kadar şimdilik en iyisi bu...
Paylaş