Namazın dostu düşmanı

DİYELİM ki...

Bir "baba" reşit olmayan çocuğunun din eğitimi almasını istiyor.

Ne yapacağız bu talep karşısında?

"Yuh! Bu çağda bu kafa! Vay irticacı vay!" falan mı diyeceğiz?

Tabii ki hayır!

Babaya hak vereceğiz, bu talebin onun en doğal hakkı olduğunu söyleyeceğiz ve tercihine saygı göstereceğiz.

Peki...

Bir "baba" reşit olmayan çocuğunun okulda namaz kılmasını istemezse ne olacak?

Bu "tercih" karşısında ne yapacağız?

Dini yönü kuvvetli gazetelerimize bakacak olursak, babaların böyle bir hakları yok.

Çünkü...

Bu gazetelerde gördüğümüz şudur:

"Çocuğuma gittiği okulda dini telkin yapılmasını istemiyorum. Çocuğumun okulda kaçak göçek namaz kılmasına karşıyım" diyen baba, manşetlerden "Namaz düşmanı!" diye yaftalanıyor.

Düşünün:

Bağcılar gibi "mahalle baskısı"nın en görünmez ama en ağır şekilde yaşandığı bir ilçede adınız "namaz düşmanı"na çıkmış.

Bu durumda o mahallede konu komşu arasında nasıl yaşarsınız?

Ya da...

Böylesi bir yaftalamaya maruz kalma korkusuyla nasıl özgür bir tercihte bulunabilirsiniz?

Hadi daha açık sorayım:

Dört bir yerden gelen, "Be adam, senin çocuğun seks partisine katılmıyor, namaz kılıyor namaz! Ne var bunda! Şikáyet edeceğine gurur duy" baskısı karşısında direnmek mümkün müdür?

Zaten "mahalle baskısı" dediğimiz şeyin anlamı, "Her şey serbest ama sıkıysa yap bakalım" değil midir?

* * *

Ey inananlar!

Siz, "namaz kılmanın bir insanın kurtuluşu için en kutlu eylem" olduğunu düşünebilirsiniz.

Siz, "Namaz dinin direğidir" anlayışına iman etmiş olabilirsiniz.

Siz, bir babanın çocuğunun namaz kılmasını istememesini acayip yadırgayıp dehşetle karşılayabilirsiniz.

Ama unutmayın ki...

Bu da bir tercihtir.

Size düşen de, bu tercihe saygılı olmaktır.

Adamın adını "namaz düşmanı"na çıkararak...

Ya da...

"Bu topraklar Müslüman topraklarıdır, bu namaz düşmanı adam da nereden çıktı" diyerek...

Baskı yapamazsınız.

Hem hani "herkes dilediği gibi inanır ve yaşar" idi?

İşte dilediği gibi inanan ve yaşayan bir baba!

Neden adamın haklarına sahip çıkacağınıza, adamı "namaz düşmanı" diye yaftalıyorsunuz?

Yoksa...

"Herkes dilediği gibi inanır ve yaşar" derken yalan mı söylüyordunuz?

* * *

Bir de şu var:

Bu ülkede 50 küsur yıldır sağ iktidarlar "din eğitimi" gibi çok esaslı bir mevzuda, hep arkadan dolanarak, fiili durum yaratarak ve esaslı çözüm getirmekten kaçınarak hareket ettiler.

Düz liselere konmuş "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" dersini, "Zorunlu Din Eğitimi" dersine çevirdiler.

İmam ve hatip yetiştirmek için kurulan ve meslek lisesi kimliği taşıyan imam hatip liselerini, çocuklarına din eğitimi vermek isteyen ebeveynler için alternatif okullar haline dönüştürdüler.

"Liselerde mescit açılması" meselesini tartışmaya açmak ve yasal bir çerçeveye oturtmak yerine, yaratılan fiili durumların peşine takıldılar.

Ve bugün...

Ortaya çıkan "Lisede namaz tartışması", arkadan dolanmaların, fiili durumların ve çözümsüz bırakmaların bir sonucudur.

Palyatif önlemler nedeniyle dikiş patlamıştır.

Yani...

Mesele "namaz düşmanı" ya da "namaz dostu" ikilemine hapsedilip kaçılamayacak kadar esaslıdır.

Esaslı meseleler de ancak esaslı yaklaşımlarla çözülür.

Şener oyun mu oynuyor

"BAŞBAKAN Yardımcılığı" gibi çok önemli bir pozisyonun bırakılmasının "imkánsız" ya da "akıl dışı" olduğunu düşünenler, dedikodu kazanını kaynatmaya başlattılar.

Diyorlar ki:

"Bu işin içinde garanti bir iş var. Abdüllatif Şener, oyun oynuyor. Bir süre sonra ’AKP’nin cumhurbaşkanı adayı’ olarak karşımıza çıkar."

Bu kazan kaynatıcılarına şunu sormak isterim:

Madem öyle, neden AKP’nin kurmayları Şener’i ikna etmek için gece gündüz yoğun çaba sarf ettiler?

Neden Şener’e rağmen, Şener adına adaylık başvurusunda bulunarak bir emrivaki yapmaya kalktılar.

Ve neden Şener’in bırakma kararı nedeniyle Tayyip Erdoğan’ın morali bozuldu?
Yazarın Tüm Yazıları