Milletvekilinin maaşıyla ilgilenmedim, ilgilenmem

ESKİ Türkiye’nin değişmez geleneğiydi:

Haberin Devamı

-  Asıl egemenlere “gık” diyemeyenler, her türlü “laf çakma” ihtiyaçlarını en kolay hedef olan milletvekilleri üzerinden giderirlerdi. Meclis’e ve milletvekillerine sövme şenlikleri yapılırdı bu memlekette.
-  Hem milletvekillerinin bütün işlerini güçlerini bırakmalarını, sadece milletvekilliği yapmalarını isterlerdi, hem de milletvekili maaşlarına yapılan üç kuruşluk zam karşısında yeri göğü inletirlerdi.
-  “General maaşı”nı ya da “askerlere tanınan ayrıcalıkları”, bırakın gündeme taşımayı akıllarının ucundan bile geçirmeye cesaret edemeyenler, söz “milletvekili maaşı”na ya da “milletvekillerine tanınan ayrıcalıklar” meselesine gelince mangalda kül bırakmazlardı.
Allah’a şükür ki ben dün de bu koronun içinde değildim, bugün de değilim.

*

Milletvekiline tanınan ayrıcalıklar beni zerre kadar rahatsız etmedi, etmiyor.
Aksine mutlu oldum, mutlu oluyorum.
Hep şunu söyledim, söylüyorum:
-  Yüksek maaş alsınlar ki kimseye muhtaç olmasınlar.
-  Özlük hakları sağlam olsun ki gözleri sağa sola kaymasın.
-  Kendilerini güvence altında hissetsinler ki milletin derdine odaklansınlar.

*

Haberin Devamı

Benim aklıma “milletvekili” dendiğinde “Kaç para maaş alıyor?” sorusu gelmiyor.
Şu sorular geliyor:
-  “Parti disiplini” adı altında kişiliğini öldürüyor mu? Görüşlerini gür bir sesle dile getirebiliyor mu?
-  Kendisini kime muhtaç hissediyor? Liderine mi, seçmenlerine mi?
-  Bir şahsiyet gösterebiliyor mu? Parmak kaldırma ve parmak indirme makinesi haline mi geliyor?
-  Kaderinin liderinin iki dudağı arasına sıkışmasından rahatsız mı? Bunu ortadan kaldıracak adımları atma cesareti var mı?

*

Bu sorular “Kaç para maaş alıyorlar” sorusundan bin kat daha önemli ve bin kat daha hayati sorulardır.

Aslanların şerefi

“ASLAN dünyanın en şerefsiz hayvanıdır” diyen Ahmet Çakar’a tekzibimdir:

*

-  Aslanlar da tıpkı Ahmet Çakar’ların yaptığı gibi doğalarının gereğini yapmakta ve emri ilahiyi yerine getirmektedirler... Bu nedenle aslanlara yapılan her hakaret, doğalarının gereğini yerine getirenlere yapılmış sayılır.
-  Doğrudur, aslanlar azıcık tembeldirler, bir rivayete göre günde 20 saat uyurlar... Ama uyanık kaldıkları o dört saat içinde yaptıkları, Ahmet Çakar’ın bir ayda yaptıklarına bedeldir.
-  Aslanlar vahşi kedilerin en sosyal ve en organize tipleridir... Kahveden adam çağırma, ödül töreni düzenleme, parti verme gibi zorlu alanlarda bin Ahmet Çakar gelse, bir aslanın eline su dökemez.
-  Aslanların uzlaşma ve koalisyon kültürü vardır... Anında uzlaşırlar, hemen koalisyon kurarlar... Şimdi burada olsalar, Ahmet Çakar’ları bile kafalayıp uzlaşma ve koalisyonlarına dahil edebilirler. O derecedirler yani...

Haberin Devamı

Hep sevdim

-“HADSİZE had bildirmek öksüze kaftan giydirmek gibidir” sözünü...
-  Karşılıksız sevenleri...
-  Kelebek filmindeki Dustin Hoffman’ı...
-  Hiç yüksünmeden platonik takılanları...
-  Partisini eleştirebilen partiliyi...
-  Deniz kıyısına kurulan iki kişilik masayı...
-  Melih Gökçek’in “metro” denilince karizmasını toparlayamamasını...
-  Dava delilerini...
-  “Tekrar çal Sam” repliğini...
-  “Bal Mahmut” kıvamında muhabbet çevirenleri...
-  Mustafa Kutlu hikâyelerini...
-  “Kimseye etmem şikâyet” şarkısını dinleyip içlenenleri...

Ferit Şahenk’in restoran almasının nedenleri

İSTANBUL’da hangi restorana gitsek, ortama şu cümle “güm” diye düşüyor:
Ferit Şahenk burayı da aldı”.
Ardından şu cümle geliyor:
“Şu kadar milyon dolar saymış”.
En son aldığımız bilgiye göre Bodrum’da pahalı lahmacun satmasıyla şöhretini arttıran bir mekânı da satın almış Ferit Şahenk.

*

Haberin Devamı

Çenemizi yoran bir konudur Ferit Şahenk’in satın aldığı mekânlar konusu...
“Neden satın alıyor?” sorusuna verilmiş sayısız cevap işittim şimdiye kadar.
O cevaplardan derlediklerim şunlardır:
-Keyfine düşkünler şöyle açıklıyorlar olayı: Adam bu işleri seviyor, yeme-içme onun kişisel zaaf alanı... O yüzden yatırım yapıyor... Yani kendi için.
-Ferit Bey’e güvenenler şöyle diyorlar: Uyanıktır, yaş tahtaya basmaz, yaptığı yatırımdan kesin para kazanıyordur... Yoksa girmez bu işe...
-Aşırı hesapçılar hemen hesap yapıyorlar: Şu kadar para saydı, şu kadar müşteri geliyor... Yok, yok... Kurtarmaz ağa...
-Vizyonerler olaya şuradan dalıyorlar: İstanbul dünyanın en trend şehri oluyor, en kârlı yatırım bu. Adam bunu görüyor, geleceği görüyor.
-Her şeyin basit bir açıklamasını olduğunu düşünenler şöyle diyorlar: Ferit sıkıldı bankacılıktan, inşaatçılıktan... Eğlenceli işler yapmak istiyor. Olay bu...
-Komplocular durur mu? Onlar da şöyle diyor: Satın aldığı lokantalarla milleti şişmanlatacak, sonra da zayıflama merkezleri ile spor salonlarına yatırım yapıp paralarına para katacak.

Haberin Devamı

Onun adı Türk kahvesidir

BEN milliyetçi hassasiyetleri yüksek biri değilim.
“Yunanistan kahvemizi çaldı/İşte şimdi de Karagöz’ü kendilerine mal ettiler/Aha baklavayı da iç ediyorlar/Gözleri bizim lokumda” tartışmalarına gülüp geçerim.
Ama Dr. Mehmet Öz’ün, Amerikan televizyon ekranında “İşte Yunan kahvesi” diyerek bizim bin yıllık kahvemizi höpürdetmesi karşısında acayip uyuz oldum.

*

Ne yapsak?
Kendisini Oktay Vural’a mı havale etsek?

Fenerbahçe neden alkışlamaz?

“KÜLTÜRÜMÜZ” izin vermez de ondan:
-  Rakibi içtenlikle alkışlamak enayilik olarak değerlendirilir bizim “nadide” kültürümüzde... Rakibe hareket çekmek ise delikanlılık...
-  Muhalefet liderinin iktidar liderine “Bunu iyi yaptınız” demesi de imkânsızdır bizim “medeni” kültürümüzde, iktidar liderinin muhalefet liderine “Bu öneriniz şahane” demesi de imkânsızdır.
-  Jeste yer yoktur bizim “insancıl” kültürümüzde... Hep bir laf sokma derdinde olmak ise baş tacıdır.
-  Rakibi takdir ederek büyümek gibi bir anlayış yoktur bizim “muhteşem” kültürümüzde... Hep ama hep rakibi aşağılayarak büyüyeceğini sanmak gibi bir anlayış vardır.
-  Bizim “biricik” kültürümüzde “Rakibi alkışlamayacağım” diyen yönetici el üstünde tutulur, “Rakibi alkışlayacağım” diyen yöneticiye ise “satılmış” denmese bile “Duruşu yok” kesin denir.
-  Bizim “süper” kültürümüz herkesi kendi teknesinde yoğurmuştur: Mesela bugün alkışlamak durumunda kalanlar, yarın alkışlanmak durumuna geçtiklerinde hiçbir değişiklik olmaz, sadece isimler değişir o kadar.
-  Bizim siyaset kültürümüz gerektiğinde Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nu, Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ı alkışlamasını neden mümkün kılmıyorsa, taraftar kültürümüz de gerektiğinde Fenerbahçe’nin Galatasaray’ı, Galatasaray’ın da Fenerbahçe’yi alkışlamasını mümkün kılmaz.

*

Haberin Devamı

Kısacası...
Yılmaz Morgül üstadımızın buyurdukları gibi:
“Biz böyleyiz, kahretsin”.

Yazarın Tüm Yazıları