Dönüşü muhteşem olan Ali Kırca ustamız, neden bir yanına Gamze Özçelik’i, bir yanına Tamer Karadağlı’yı alıp, "Gizli kamerayla çekilmiş ayıp görüntülerin toplumun ontolojik yapısına olumsuz etkileri" başlıklı bir "Siyaset Meydanı" patlatmıyor? Reyting bu kadar mı önemsizleşti? Neler oluyor?
Ülkemizin ilk "Hoşgörü ve tolerans ikilisi" Toktamış Hoca ile Abdurrahman Dilipak, neden yaz tatillerinin son bölümünü Karaburun’daki Asya Otel’de geçirmezler? Neden ana sloganı, "Yaşasın bikini-haşema kardeşliği" olan bu "büyük buluşma" gerçekleşmez?
Memleketimizin "Renkli Hayatlar" ya da "Uçan Kuş" gibi yaratıcı odakları, neden Demet Akalın ile "İbrahim Kutluay’ın performansı" konusunda bir röportaj patlatmazlar? Ve neden sonra da mikrofonlarını Demet Şener’e uzatmazlar? Ne yani? Eğlence vaadi hayli yüksek böyle bir proje akla gelmiyor mu? Yoksa aşırı sıcak, yaratıcılığı öldürüyor mu?
Madem repertuvar zenginliği ya da her türlü şarkıyı icra etme kabiliyeti, "büyük sanatçı" olmak için yeterliydi... Peki o zaman Mustafa Keser Abimizin suçu neydi? Neden Ferhat Göçer kardeşimiz her türlü gazlamanın tam odağında yer alırken, Mustafa Keser Abi "Sürülmüşüm, kovulmuşum ben" şarkısını terennüm etmek zorunda bırakılıyor? Yoksa işin içinde başka bir iş mi var?
Yıllar geçtikçe daha da duygusallaşan İbrahim Tatlıses, neden "Ben inşaatlarda çalışırken dört yapraklı yoncaya, yani Filiz Akın, Türkan Şoray, Fatma Girik ve Hülya Koçyiğit’e hastaydım. Dördüne birden áşıktım" diye gözyaşları içinde itirafta bulunmaz? Ve bu itiraf, "Bomba! Bomba! Bomba" diye halkın bilgisine sunulmaz? Nedir bu atalet?
Asker göndermeye karşı çıkan bir ifritle muhabbet
- KARDEŞİM, ben Lübnan’a asker gönderilmesine karşıyım. İşte bu kadar!
- İyi ama neden?
- Çünkü Mehmetçiğin kanı dökülecek. Türk askeri bataklığa saplanacak. Hizbullah’ı silahsızlandırma görevi Türk askerine verilecek.
- Dur, dur! Konuları birbirine karıştırma. Yapılan açıklamaları izlemiyor musun? Türk yetkililer sürekli "Muharip güç göndermeyiz" diyorlar. Hizbullah’ı silahsızlandırmak gibi bir görevi kabul etmeyiz diyorlar. İki tarafın da istemesini önkoşul olarak ileri sürüyorlar.
- Kardeşim, ben onu bunu bilmem. Bu iş İsrail’e yarar.
- İyi de birader, madem bu iş İsrail’e yarar, o zaman söyler misin Lübnan ne diye bu işi destekliyor?
- Tamam Lübnan destekliyor ama bakalım Hizbullah destekliyor mu?
- Yahu siz değil misiniz, Hizbullah’ın Lübnan hükümetinde temsilci bulundurduğunu, bu yüzden Hizbullah demenin biraz da Lübnan demek olduğunu söyleyen?
- Ortadoğu’da kimin eli kimin cebinde belli değildir. Türkiye bu belanın içine girmemelidir.
- Hayda! Peki daha düne kadar Türkiye’nin Ortadoğu konusunda daha aktif bir politika izlemesi gerektiğini savunmuyor muydunuz? Dün aktif politika izlesin diyordunuz, bugün ise izolasyonist takılıyorsunuz? Bu ne yaman çelişkidir böyle.
- Sözlerine dikkat et! Madem asker göndermeyi bu kadar istiyorsun, o zaman kendi oğlunu gönder ya da sen git!
- Burada uluslararası politika konuşuyoruz. Konuyu buraya getirmen çektiğin argüman sıkıntısının dışavurumudur. Ama yine de bu çıkışını yanıtsız bırakmayacağım. Oğlum yok ama gerekli formaliteleri hazırlarsan ben gitmeye hazırım. Neyse... Laf uzadı... Hadi bana eyvallah!
Hani Meryemana senin de annendi
SELÇUK’ta Bülbüldağı’nı küle çeviren yangın, Meryemana Evi’ne 1.5 metre kala durmuş.
Hürriyet dahil bazı gazetelerde yer alan bu haber üzerine fırtına koparılıyor.
Deniliyor ki:
Bu bir Hıristiyanlık propagandasıdır!
Bu yaklaşıma karşı şunları söylemek isterim:
Muhterem cemaati müslimin!
Hemen heyecanlanmayın! Öfkelenmeyin! Olayı dinlerarası bir yarışa çevirip, "Aman onların dinine yazmasın" diye çabalamayın.
Varsın, onların dinine yazsın.
Hem unutmayın ki:
İsa, İslam’ın da kabul ettiği peygamberdir.
Müslümanlar Meryem için "Meryemana" der.
Habeş Sultanı’nın dediği gibi iki din arasındaki fark küçük bir farktır. Yani demem o ki:
Eğer yangın Meryemana Evi’nde duruyorsa, bu sizin tezlerinize de güç verir.
Hadi pozitivistler falan "Bu bilime aykırıdır" diye itiraz etse anlayacağım da, size ne oluyor yahu?