Paylaş
- BİR: Yaşam tarzı farklılıkları üzerinden dövüşmeyi, kültürel farklılıklar üzerinden mücadele etmeyi bir türlü terk edemediler.
*
- İKİ: Zihinsel olarak esaslı bir dönüşüm geçirmek yerine hep yüzeysel söylem değişikliklerine gittiler.
*
- ÜÇ: “Bu iktidar giderse Türkiye çok daha büyük atılımlar yapar” duygusunu, vatandaşa bir türlü hissettiremediler.
*
- DÖRT: Her kim iktidar karşıtıysa hiçbir sorgulamaya tabi tutmaksızın anında yanında oldular.
*
- BEŞ: Ne büyüyen ne de küçülen CHP’nin muhalefet siyasetini domine etmesinden kurtulamadılar. Alternatif bir parti çıkaramadılar.
*
- ALTI: Projeciliği küçümsediler. Yol yapmayı horladılar. Köprü yapmayı önemsizleştirdiler. Yani hizmet siyasetinin etkisini kavrayamadılar.
*
- YEDİ: “Seçimde yenilen genel başkan gider, yenisi gelir” yaklaşımından hep uzak durdular. Seçimlerde yenileni tekrar tekrar sahaya sürdüler.
*
- SEKİZ: Sürekli iktidarın içine düştüğü krizlere bel bağladılar. Kendilerini esaslı bir alternatif olarak sunamadılar.
*
- DOKUZ: İçlerinden aşırı gidenlerin 21 yıldır sergilediği nefreti, kini, küçümsemeyi, alaycılığı hiçbir zaman mesele etmediler.
*
- ON: Dış politikada “Türkiye yanlısı” özgün bir muhalefet dilini oluşturmayı bir türlü beceremediler.
*
- ON BİR: İyiye iyi, kötüye kötü diyen hakkaniyetli bir yaklaşım çabasının içine hiçbir zaman giremediler.
*
- ON İKİ: Sosyal medyaya egemen olmanın, Türkiye’ye egemen olmak anlamına geldiği yanılsamasına kapıldılar.
*
- ON ÜÇ: Ne zaman iktidar umudu doğsa... Anında rövanş, intikam rüyaları görmeye yatkın bir yaklaşımın kabarmasına engel olamadılar.
*
- ON DÖRT: Kendilerine güvenmediler. Tezlerine güvenmediler. Sürekli gizli / açık partnerler aramaya kalkıştılar.
*
- ON BEŞ: “Liderlik” ile “taban” arasında oluşan uçurumu yok edemediler. Lider, tabanını değiştirip dönüştüremedi.
*
- ON ALTI: Her şeylerini “Erdoğan nefreti” üzerine inşa ederek sürekli Erdoğan’ın değirmenine su taşıdılar.
*
- ON YEDİ: AK Parti’yi terk eden ama AK Parti’den küçük ya da büyük herhangi bir parça koparamayan kişileri baş tacı ettiler.
*
- ON SEKİZ: Yıllar sonra kazandıkları belediyelerde fark yaratan, herkese parmak ısırtan, dosta da düşmana da süper dedirten bir icraat sergilemediler.
*
- ON DOKUZ: Medyalarının dili ile kendi söylemleri arasında uçurum oluştu. Medyalarının dilinden kin, öfke ve nefretin akmasına seyirci kaldılar.
*
- YİRMİ: Mübalağalı sert söylemler ile helalleşme türü yumuşak söylemler arasında gidip geldiler. Bir karar tutturamadılar.
*
- YİRMİ BİR: Birbirlerini sevmediler. Birbirlerine yoldaş olmadılar. En küçük bir zafer ihtimali doğduğunda hemen birbirleriyle mücadeleye giriştiler.
FUTBOL FEDERASYONU BAŞKANI BÜYÜKEKŞİ ŞU İŞE BİR EL ATMALI
“ŞU iş” dediğim işi yazayım önce:
*
Özellikle dört büyük kulübün maçlarının saat 21.45’te başlaması.
*
Hürriyet Spor Müdürü Mehmet Arslan’ın da üzerinde çok durduğu bir konudur bu.
Geçtiğimiz günlerde “Türk futbolunu karanlığa gömdünüz” başlığıyla konuyu işledi Mehmet.
*
Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi’yle bir kez karşılaştım.
Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu’nun ev sahipliğini yaptığı bir etkinlikte.
Yapıcı, pozitif, sorun çözücü, azimli bir kişiliğe sahip olduğu izlenimini aldım.
*
O etkinlikte “Kadınları ve çocukları statlara çekme” hedefini öyle vurgulu bir şekilde dile getirdi ki Büyükekşi, “Galiba bu işi başaracak, resmen bu amaca baş koymuş” diye içimden geçirdim.
*
Ancak Mehmet Arslan’ın da değindiği gibi...
Kadınlar ve çocukların, gecenin yarısında biten maçlar için statlara gelebilmeleri nasıl mümkün olabilir?
21.45 gibi bir başlangıç saati, bu hedefin gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel değil mi?
*
Mehmet Arslan, maçların gündüz oynanmasını talep ediyor.
Aydınlatılmış statlarda maç izlemenin keyfini bildiğim için ben Mehmet kadar radikal bir öneride bulunmayacağım.
Maçların biraz daha erken bir saatte oynatılması da kurtarır.
*
Olayın gazeteleri ilgilendiren bir boyutu da var.
*
Saat neredeyse 01.00’e sarkan bir maç, ertesi gün yayınlanacak gazeteye çok zor koşullarda yetişebiliyor. Dağıtımda aksamalar yaşanıyor.
İşin bu kısmı da göz ardı edilmemeli.
*
Mehmet Büyükekşi’den bu konuda adım atmasını bekliyoruz.
Saygıyla... Sevgiyle...
Paylaş