Paylaş
Eğer Diyarbakır ahalisi, gerçekten de bir yere yürüme konusunda sonsuz kararlı ve sonsuz istekli ise...
Hiçbir şey onları durduramaz.
*
Ne TOMA ne polis ablukası ne sokakların kesilmesi ne baskı...
Hiçbiri işe yaramaz.
*
“Kürtler Sur’a neden yürümedi” sorusuna...
-Ama çok polis vardı.
-Ama çok baskı vardı.
-Ama çok gaz atıldı.
-Ama çok TOMA vardı.
Diye tatava yaparak cevap verenlere sesleniyorum:
*
Yakın tarih sizi yalanlıyor.
Hayal kurmak yerine gerçeklerle yüzleşmeyi deneyin.
Gezi olmasaymış PKK silah bırakacakmış
İÇİŞLERİ Bakanımız Efkan Ala demiş ki:
“PKK silah bırakacaktı, Gezi olayları patlayınca bundan vazgeçti.”
*
Bir an için Kürt siyasi hareketi içinde Gezi’yi AK Parti hükümetine karşı darbe girişimi olarak nitelendirenleri görmezden gelelim.
Ve gerçekten de silah bırakmaya hazır olan PKK’nın, Gezi olaylarının patlamasını fırsat bilip bundan vazgeçtiğini kabul edelim.
*
Ne çıkar bundan?
Şu çıkar:
*
Eğer devleti yönetenler, olayların ta en başında Gezi Parkı’na gidip...
“Yav çocuklar, sizi mi kıracağız, tamam sizin istediğiniz gibi olsun” deseydi, olayların önü anında kesilir...
Ve böylece PKK silah bırakırdı.
*
Ah devleti yönetenler ah!
Sömürgeci olsaydık
BİZ sömürgeci değiliz.
*
Sömürgeci olsaydık...
“Daha doğru dürüst bir külliye bile yapamıyorsun, bir de başkanım diye ortalıkta dolanıyorsun” diye tekme tokat girişirdik Gine Cumhurbaşkanı’na.
*
Oysa...
Kibarca “Bu külliye Gine’ye yakışmıyor” dedik.
*
İşte biz buyuz be!
Beş politik geyik
-BİRİNCİ GEYİK: Sırrı Süreyya’nın, Abdullah Öcalan’a “Sen benim babamsın” dediğini ve ardından da “baba, baba” diye seslendiğini öğrendiğim anda... Aklıma sadece “Küçük Emrah”ın acıklı filmlerinde sorduğu o meşhur “Amcacığım, size baba diyebilir miyim” sorusu geldi.
*
-İKİNCİ GEYİK: Beşiktaş’ın kalecisi Denis Boyko’dan söz edildiğinde... Sizin de aklınıza Deniz Baykal geliyor mu?
*
-ÜÇÜNCÜ GEYİK: Erdoğan’ın Başbakan ya da Cumhurbaşkanı olduğu bir ortamda... “Hükümet sözcülüğü”, görevlerin en çetini, en “ateşten gömlek” olanıdır.
*
-DÖRDÜNCÜ GEYİK: Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun cuma namazı için Silopi’ye gittiğini öğrenince... İster istemez “Hayaller Şam, gerçekler Silopi” deyiverdim.
*
-BEŞİNCİ GEYİK: Bir zamanlar Ankara’da danışmanların etkisiz ve yetkisizliğini anlatan o meşhur “Danışman fıkrası”, hayli popülerdi. Sanırım son dönemde Ankara’da artık kimse “Danışman fıkrası” anlatmıyordur.
Hesap şu olamaz mı?
-ŞU anda seçim olsa: HDP baraj altı gibi... MHP ise sallantıda...
*
-Yani yakın gelecekte yapılacak bir seçimin ardından AK Parti ve CHP’den oluşacak iki partili bir meclis doğabilir.
*
-“MHP’siz ve HDP’siz yeni Meclis” demek... AK Parti’nin anayasayı değiştirecek çoğunluğu elde etmesi demek.
*
-“MHP’siz ve HDP’siz yeni Meclis” demek... Bu iki partinin tüm milletvekillerinin Meclis’e veda etmesi demek...
*
-Şimdi soru şu: Yakın gelecekte yapılacak bir olası seçimle siyasetten silineceklerini düşünen MHP ve HDP milletvekillerinden bazıları, “anayasa değişikliğine evet diyelim, kararı millet versin” diye düşünemezler mi?
*
-Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti, “milletvekili ayartma” yerine tüm hesaplarını buna dayandırıyor olamaz mı?
Deniz Baykal bana ‘hodri meydan’ dedi
SABAH kalktım.
Her sabah olduğu gibi yine kayıtsız bir alışkanlıkla elim telefona gitti.
*
Telefondaki durum şuydu:
Gecenin bir saati Melih Gökçek üç kere aramış, bir arkadaşım mesajla borç para istemiş, bizim WhatsApp grubunda dedikodu almış başını gitmiş, annem üç kere çaldırıp kapatmış.
Ve bir de Deniz Baykal’dan mesaj gelmiş.
*
Deniz Baykal’ın mesajı aynen şöyleydi:
*
“Sayın Ahmet Hakan...
Orta vadenin tarihini de bahsin konusunu da siz belirleyin.
Ben bahse girmeye hazırım.
Bahis ve orta vade bir yana...
Sizden derhal bir özür bekliyorum.
Saygılarımla.
DENİZ BAYKAL”
*
Dünkü yazımda “Deniz Baykal orta vadede AK Parti’ye geçebilir, bunun üzerine bahse girmeye hazırım” yazmıştım ya...
Bu mesaj ona yönelik.
*
Deniz Baykal’a buradan sesleniyorum:
Ya bahse gireriz ya da özür dilerim.
İkisini birden yapmam.
Seçin birini.
Paylaş