Paylaş
“Abdullah Öcalan’dan söz edilirken söylenenler” ile “Kürt sorununda izlenen politikalar” arasında bir paralellik var.
Mesela güvenlikçi politikalar devreye girdiğinde dil sertleşirken, çözüm politikaları devreye girdiğinde dil yumuşuyor.
Sadece bu kadar da değil.
Hitap biçimlerinden yola çıkılarak kimin nerede durduğunu saptamak da mümkün.
İşte altı hitap biçimi ve altı anlam:
* * *
1- BEBEK KATİLİ: Bu zamana kadar kullanılmış en ağır resmi ve gayriresmi sıfat budur. Milliyetçiler her zaman, geriye kalanlar ise kan akmaya başladığında kullanırlar bu hitabı...
* * *
2- APO: Önceleri böyle deniyordu... Biraz da küçümsemek maksadıyla... Fakat çok geçmeden görüldü ki bölgede Abdullah isminin “Apo”ya dönüştürülmesi bir sempati ifadesidir... Hemen vazgeçildi bu hitaptan...
* * *
3- ÖCALAN: Soğukkanlı ve mesafeli bir hitaptır bu... Duygusallıktan uzak analizlerde de, uluslararası jargonda da böyle geçer. Çözüme yaklaşıldığı anda resmi hitap haline dönüşür, hatta TRT’de bile böyle denir.
* * *
4- TERÖRİST BAŞI: TRT’nin falan benimsediği en resmi, en klasik hitap budur... Eğer ortada bir çözüm umudu falan yoksa resmi hitap budur. Ortada çözüm umudu yokken böyle demeyenlere “PKK ağzı ile konuşuyor” bile denir.
* * *
5- İMRALI: Çözüm umudunun doğduğu zamanlarda “terörist başı” demek olmaz ama “Öcalan” demek de adama meşruiyet sağlayabilir... İşte böyle düşünenler “üçüncü yol” olarak “İmralı” demeyi uygun buluyorlar.
* * *
6- SAYIN ÖCALAN: “Sayın” diyene ceza verilmeseydi, “Sayın demedikleri takdirde ölecek” durumuna gelmeyeceklerdi... Etki tepkiyi doğurdu ve özellikle BDP kanadı neredeyse “sayın” kelimesine her şeyi yüklemiş oldu.
İlahi Fatma Hanım
AK Parti Ağrı Milletvekili Fatma Salman şöyle demiş:
“Fatma birçok şeyden ayrılabilir ama AK Parti’den, Başbakanından ayrılmaz. Çünkü Başbakan, Fatma’yı iki dönem milletvekili yaptı. Fatma canını Başbakan ve AK Parti’ye kurban eder.”
* * *
Sayın Fatma Salman...
Canınızı Başbakan’a kurban etme isteğinizi saygıyla karşılıyorum.
Sizin bedeniniz, sizin kararınız.
Fakat sıra canınızı Başbakan’a neden kurban edeceğiniz meselesine gelince işin rengi değişiyor.
Feda gerekçesi olarak diyorsunuz ki: “Başbakan, Fatma’yı iki dönem milletvekili yaptı.”
İşte bu “gerekçe” arıza çıkartır Fatma Hanım.
Onulmaz yaralara yol açar.
Dava arkadaşlarınızı zor durumda bırakır.
Neden mi?
* * *
Şu iki nedenden ötürü:
BİR: Eğer Başbakan’ın birini milletvekili yapması can kurban etmeye değecek bir şeyse bütün AK Parti milletvekillerinin can feda eylemi yapma kararlılığı içinde olması gerekir.
İKİ: Eğer Başbakan’ın birini milletvekili yapması can kurban etmeye değecek bir şeyse, Başbakan’ın birini bakan yapması durumunda ne olacak? Sonuçta verecek pek bir şey kalmıyor.
Hrant Dink’e rahmet dilemek
HRANT Dink’e Allah’tan rahmet diledim, ortalık karıştı.
“Müslümanlardan başkasına rahmet dilenmez” diyorlar, başka da bir şey demiyorlar.
* * *
Müslüman’dan başkasına rahmet dilenmeyeceği konusunda gösterilen şu duyarlılığın binde biri...
Arkadan vurmaya, kafaya kurşun sıkmaya, adam öldürmeye, katillere arka çıkmaya, katillerin bulunmamasına, “Ermeni” diye hakaret etmeye, “Ermeni” olmanın aşağılayıcı bir durum olduğunun düşünülmesine falan gösterilseydi...
Türkiye bugün daha bir başka ülke olurdu.
Hudeybiye örneği
İMRALI görüşmeleri ile Hudeybiye anlaşması arasında paralellikler kuran yorumlar yapıldı ya...
Bazıları yarı şaka yara ciddi soruyorlar:
“Bu durumda Mekke neresi, Medine neresi? Müşrikler kim, Müslümanlar kim? Hz. Peygamber’i kim temsil ediyor, Ebu Süfyan’ı kim?”
* * *
Arkadaşlar!
“Kim kime tekabül ediyor” diye kafa yoracağımıza...
Sulhun, anlaşmanın, savaşmamanın, kan dökmemenin sağladığı ve sağlayacağı ferahlık meselesine yoğunlaşsak...
Gönüllerin fethine giden yolun buradan geçtiğine odaklansak...
Daha iyi olmaz mı?
Bu da benim listem
GAZETEDE gördüm.
Bir liste çıkarmışlar.
“40 yaşına kadar öğrenmeniz gereken 40 şey” diye...
Önerilere şöyle bir baktım:
Sade suya tirit şeyler.
Öfkeni kontrol etmesini bil, yeni yerler keşfet, yeni lezzetler tat, sosyal ol falan...
* * *
Oysa 40 yaşına kadar asıl öğrenilmesi gerekenler şunlardır:
- Çok yer görmek için çırpınıp durma, her yer birbirine benziyor.
- Kötü kitaplar okumaktansa hiç okuma daha iyi...
- Ne varsa eski filmlerde var.
- En iyi lezzet bildiğin lezzettir. Kanguru eti falan tatmaya gerek yok.
- Her şeyi üç cümlede açıklama becerisi geliştir.
- Kıskandığını çaktırmamayı öğren...
- Birkaç kere kasten küçük düş...
- Bir şarkıyı üst üste en az 40 kez dinle.
- Sosyallikten zarar gelir ama asosyallikten hiç zarar gelmez, asosyal ol.
- En fazla açığı kibirlenen insanlar verir, kibirden uzak dur.
- Anne-babaya karşı saygılı ol ama etkilerinden kurtulmayı da becer.
Sedat Laçiner’e yapılan ayıp
18 Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Sedat Laçiner, aylar önce TRT’de katıldığı bir televizyon programında “Ortadoğu’daki gelişmeler”i analiz etmiş.
Laçiner’in programda şöyle dediği öne sürülüyor:
“İnsanın Şii olması Hıristiyan olmasından kötü... Çünkü Hıristiyan nihayetinde ehli kitaptır. Üç dinden bir tanesidir, Allah dilerse onu selamete de erdirebilir, belki cennete de koyabilir. Ama Şii ise sapkınlık var orada.”
* * *
Sedat Laçiner’in yaptığı analizi kayıtlardan izledim.
Açık durum şudur:
Laçiner’in sözleri acımasızca çarptırılıyor.
Sözlerinin bir kısmı alınıyor, bir kısmı alınmıyor.
Olay şu:
Sedat Laçiner, programda Arap dünyasındaki, yani Lübnan’da, Mısır’da, Suudi Arabistan’daki katı mezhepçi yaklaşımı anlatırken şöyle diyor:
“Bu ülkelerde mezhepçi anlayış var... Bizdeki gibi değil oralarda... Adamların yaklaşımına göre insanın Şii olması, Hıristiyan olmasından kötü...” diye cümleler devam ediyor.
Fakat Sedat Laçiner’e zulmetmek isteyenler, sözlerin başını atıyorlar, gerisini alıyorlar.
Böylece başka ülkelerin Şiilik algısı, oluyor Sedat Laçiner’in Şiilik algısı...
Cımbızlayarak çarpıtmanın bu denlisi az bulunur.
* * *
Olayın tuhaf olan başka bir tarafı ise şudur:
Aylar önce gündeme getirilen bu çarpıtmanın, yine aynı çarpıtmayla ısıtılıp yeniden gündeme getirilmesi...
Tartışmada muhatabı geriletmenin yedi yolu
BİR: Cevap vermek için uğraşma, soru sor...
İKİ: Muhatabın her dediğine itiraz etme, dediklerinden bazılarına itiraz et.
ÜÇ: “Şurada haklısın ama burada yanılıyorsun” diyerek karşındakinin ezberini boz.
DÖRT: Sen daha az konuş, bırak o konuşsun.
BEŞ: Düzeyi düşürme... Çünkü düzey düştüğü anda sen de düşen düzeyin altında kalırsın.
ALTI: Tartışma sırasında hep gülümse... Unutma: Sinirlendiğin an kaybedersin.
YEDİ: Bilgi birikiminden ziyade zekânı konuştur.
Paylaş