Karizma çizen imza

2004 yılında...

Haberin Devamı

Yani hükümet, henüz askeri vesayeti dize getirememişken...
Milli Güvenlik Kurulu’nda “Cemaat’i bitirme planı” yapılmış.
Ve bu plana Başbakan Tayyip Erdoğan başta olmak üzere hükümeti temsil eden tüm isimler çakmışlar imzayı...
Yani ne dik durmuşlar, ne de diklenmişler.
Basıvermişler imzayı...
“Kimse kusura bakmasın, biz bu imzayı atamayız ağalar” demek, kimsenin aklına bile gelmemiş.
Bir “one minute” filan çekilememiş.

*

Ne çıkar buradan?
Cemaat’in iddia ettiği gibi...
“2004 yılında Milli Güvenlik Kurulu’nda aldıkları kararı 2013 yılında uygulamaya koydular... MGK’da atılan o imzanın gereğini şimdi yapıyorlar... Dershaneleri kapatmalarının anlamı budur...” sonucu çıkar mı?
- Çıkmaz, çünkü o planın zerresini bile uygulamaya koymamışlar.
- Çıkmaz, çünkü o imzadan sonra uzun bir altın çağ yaşandı ve o altın çağın temel sloganı “Cemaat-hükümet el ele/Güzel günlere” idi.
- Çıkmaz, çünkü MGK’da o imzaları attıran askerlerin neredeyse tamamı, biraz da o imzayı attırdıkları gerekçesiyle şimdi hapishanede...

*

Haberin Devamı

Peki ne çıkar o imzadan?
Şöyle şeyler çıkar:
- “Biz hep diklenmeden dik durduk” iddiası, inceden tırtıklanmış olur.
- Elde güç olunca efelenildiği, elde yeterince güç olmayınca efelenilmediği gerçeği ortaya çıkmış olur.
- Bazen “Karar verdik, o imza atılmayacak” denmediği, denemediği gerçeği ortaya çıkmış olur.
- “Bize kimse inanmadığımız bir planın atlına imza attıramaz” cümlesinin kurulamayacağı gerçeği ortaya çıkmış olur.

*

Kısacası...
MGK’da atılan o imza, özellikle son iki yıldır üzerinde olağanüstü titizlenilen, özenilen, titrenen kişisel karizmaya atılmış süper bir çentiktir.

‘Kes lan’ meselesi

2004 yılında Milli Güvenlik Kurulu’nda atılan imzalar, karizmanın çizilmesine neden olmuştur.

*

Karizma o denli çizilmiştir ki...
Hükümet yanlısı yazarlar, durumu toparlamak için şöyle şeyler yazmaya başlamışlardır:
“Başbakan Erdoğan, Milli Güvenlik Kurulu toplantısında irticadan söz eden bir generale ‘kes lan’ dedi”.

*

Peki bu yazılanlar durumu toparlamaya yeter mi?
Maalesef yetmez.
Çünkü...
“Generale ‘kes lan’ diyen Tayyip Erdoğan, neden ‘ben o imzayı atmam lan’ dememiş?” sorusu, keskin bir bıçak gibi devreye girerek arıza çıkarmakta.

Haberin Devamı

Fethullah Gülen’i anlama kılavuzu

FETHULLAH Gülen’in açıklamaları, her zaman büyük dikkatle okunurdu ama “Hükümet/Cemaat kavgası” patlak verince daha da büyük bir dikkatle okunmaya başlandı.
Fakat bir sorun var!
Bazıları diyorlar ki “okuyoruz ama pek bir şey anlamıyoruz”.
O zaman biz de bir “hizmet” sunalım.
İşte Fethullah Gülen’in dünkü açıklamaları için hazırladığım “anlama kılavuzu”:

*

- HÜSN-Ü ZAN: Son açıklamasında bu iki tabiri çokça kullanmış Gülen... Hatta sosyal medyada “kim bu hüsnü?” diye inceden mavra da çevrildi... Mavrayı bir tarafa bırakırsak... “Hüsn-ü zan”, bir kimse hakkında iyi ve güzel kanaat beslemek” demektir.
- SU-İ ZAN “Hüsn-ü zan” tabirinin karşıtıdır.
- DEFAATLE: Gülen’in sık kullandığı bir sözcüktür bu... “Defaat”, “Defa” sözcüğünün çoğuludur... “Defalar, kereler” anlamındadır...
- ADEM-İ İTİMAT: İtimat yokluğu, güven yokluğu anlamındadır.
- TARİKAT-I MUHAMMEDİYE: Said-i Nursi’de de sıkça geçen bir tabir... “Hz. Muhammed’in yolu” demektir.
- MAKUL BİR MAHMİL: “Akla yatkın bir dayanak” anlamındadır.
- TECESSÜS: Eğer Gülen’in söylediklerini anlamak istiyorsanız, bu sözcüğün anlamını bilmek zorundasınız, çünkü Gülen bu sözcüğü çok sık kullanır. Cemil Meriç’in kitaplarında da sık rastlanır... Bir şeyin içyüzünü anlamaya çalışmak, araştırmak anlamına gelir. Bir de “anlama merakı” anlamına gelir.
- MAKULİYET: İşte Gülen’in sık kullandığı sözcüklerden biri daha... “Makul olma durumu” anlamındadır.
- SÜRÇ-Ü LİSAN: Yanlışlıkla istemediğiniz bir şeyi söylerseniz, ağzınızdan kötü bir laf çıkarsa, diliniz sürçerse... “Sürç-ü lisan” yapmış olursunuz. Gülen’in açıklamasındaki karşılık ise “bilmeden yapılan bir kötülük” olarak açıklanabilir.
- MAŞERÎ VİCDAN: “Kamu vicdanı” demektir...
- İCMA-İ ÜMMET: Aynı asırda yaşayan İslam bilginlerinin, Kuran ve Sünnet’te açıkça belirtilmemiş olan dini bir meselede ittifak etmelerine “icma-i ümmet” denir ki, İslam’ın dört delilinden biridir.
- KIYAS-I FUKAHA: “Fıkıhçıların kıyası” anlamındadır. Hakkında ayet ve hadis bulunmayan meselelerde, hakkında ayet ve hadis bulunan benzer konulara göre hüküm vermektir ki, İslam’ın dört delilinden biridir.

Haberin Devamı

Bir Cemaat yemeği: Maklube

Karizma çizen imza


CEMAAT güçlendikçe “Maklube” adlı yemeği de bilmeyen kalmadı neredeyse...

*

“Maklube”nin Cemaat’le ilgili hikâyesi şöyle bir şey:
Fethullah Gülen, 1970’lerde İzmir Kestanepazarı Camisi’nde görev yaparken Lübnanlı bir öğrencisi kendisine “maklube” adı verilen yemekten yapıyor ve Gülen de bu yemeği pek beğeniyor.
Sonra da cemaat evlerinin vazgeçilmezi oluyor “maklube”.
Özellikle Cemaat’e ısındırılmak istenen kalplerin önüne konulan bir yemek...

*

Et, pilav, yoğurt ve salata...
Bunların mükemmel bir uyumuyla ortaya çıkan “maklube”, ustası yaptığı zaman gerçekten enfes bir yemek.

*

“İstanbul’un En Güzel Alkolsüz Lokantaları” adlı bir kitap yazarak “sonradan gurme” unvanı alan dostum Salih Zengin, İstanbul Fatih’te bir “maklubeci”ye konsept danışmanlığı yapmış.
Geçen gazeteci arkadaşımız Yunus Göksu’nun organizasyonuyla hurriyet.com.tr’nin kahramanlarının başındaki isim olan Bülent Mumay’la gittik mekâna...
Ve maklubeyle tanıştık.
O kadar mükemmeldi ki, insan bu yemek uğruna “Cemaatçi” olmasa da hafiften sempatizan olur.

Yazarın Tüm Yazıları