EPEY bir süredir "İsrail-Filistin" anlaşmazlığıyla ilgilenmekten vazgeçmiş bulunmaktayım.
Çünkü...
Soruna bir parça ilgi gösteren herkesin fark ettiği "acı gerçek" benim de kafama dank etmiş durumda.
O "acı gerçek" şudur:
Bu sorun, yeryüzünün en çetrefilli sorunudur!
* * *
Bir intifada başlar, işler kızışır...
Sonra barış rüzgarı eser...
Sonra yine intifada ve yine ılıman hava...
Bu sorunun tarihi, bir anlamda zikzakların tarihidir...
Olaya sokulmamış parmak kalmadığından ne olup bittiğini bile tam olarak anlamanız imkansızdır.
Kıbrıs sorunu bile bu sorunun yanında leblebi çekirdek gibi kalır, gerisini siz hesap edin...
Burada taraflar bile belirgin değildir...
Mesela...
Filistin’de yönetimin bir parçası "Fetih Örgütü"nün elindedir ama diğer parçada HAMAS vardır.
Ve bu iki örgüt, birbirinin kuyusunu kazmaktadır.
Daha geçen gün HAMAS, Fetih’in düzenlediği "Arafat’ı anma mitingi"ne silahlı saldırı düzenlemiştir.
İki örgüt arasındaki görüş ayrılığı da hayli derindir:
Biri "İsrail ile ilişki kurmaktan" söz ederken, diğeri "İsrail’i haritadan silmekten" söz eder...
* * *
Ortada böyle bir tablo varken...
Nasıl oluyor da...
İsrail Cumhurbaşkanı ile Filistin Lideri’nin "Ankara Buluşması"nı, eteklerimiz zil çalarak selamlayabiliyoruz?
Nasıl oluyor da...
"Türkiye tarihi barışa ortak" manşeti atabiliyoruz?
Nasıl oluyor da...
"Ankara’nın büyük rolü... Düşman kardeşleri barıştırdık" falan diye makaleler döşenebiliyoruz?
Nasıl oluyor da...
"Yuppi! 50 yıllık sorunu çözdük" diye haykırabiliyoruz?
Ne yani?
"Büyük barış"ı, Madrid Konferansı, Camp David Süreci, Oslo Anlaşması başaramadı da...
"Büyük Ankara Buluşması" mı başardı?
Butros Gali’nin, Bill Clinton’ın, Enver Sedat’ın gerçekleştirmek için baş koydukları barışı, iki buçuk aylık Cumhurbaşkanı Abdullah Gül mü gerçekleştirdi?
Hadi diyelim ki...
Büyük diplomasi üstadı Abdullah Gül, Fetih Örgütü’nden Mahmud Abbas’ı İsrail ile anlaşmaya razı etti...
Peki burada imzalar atılırken, Fetih’in düzenlediği mitinge silahlı saldırıda bulunan HAMAS’ı ne yapacak?
Abdullah Gül’ümüzün bu konuda da bir "oyun planı" var mı acaba?
* * *
Yanlış anlaşılmasın:
Ben Türkiye’nin rolünü küçümseyenlerden değilim...
"ABD ne derse o olur" anlayışına yaslanarak, alınan her türlü inisiyatife ekşimiş yüz ifadesiyle yaklaşmam...
"Bizim kendimize faydamız yok, bir de başkalarının sorunlarını çözmeye kalkıyoruz" diyen kötümserlerden de değilim...
"Bu olay acaba hangi karanlık planların parçası" diyen iflah olmaz kuşkuculardan da değilim...
Dahası Türkiye’nin bölgede öneminin arttığının da farkındayım.
Ancak...
Şunu da biliyorum:
"Türkiye bir şey beceremez" demek, ne kadar marazi bir ruh halinin yansıması ise...
"Yaşasın! 50 yıllık düşmanlığı biz sona erdirdik" demek de aynı türden marazi bir ruh halinin yansımasından başka bir şey değildir.
* * *
Demem o ki...
Abartma huyundan vazgeçelim...
Olayı kararında tutalım...
Ne "Türkler beceremez" diyelim.
Ne de ortada pek bir şey yokken "Biz becerdik" diye hava atalım...
Hele söz konusu olan...
"Ortadoğu" gibi bin türlü şeytani planın yürürlükte olduğu bir coğrafya ise...