Paylaş
Ancak şu anki yetkileriyle cumhurbaşkanlığı Erdoğan için “vitrin süsü” olmak anlamına geliyor.
Bu nedenle Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimine kadar sistemi değiştirmeyi zorlayacak. Bunu başaramazsa “partili cumhurbaşkanı” seçeneğinin hayata geçmesini sağlayacak.
Açık olan şu: Sistem değişsin ya da değişmesin Erdoğan, Çankaya’ya aday olacak... Hedefi ilk turda seçilmek... Yani halkın yarıdan fazlasının desteğini alabilmek... Bu nedenle “cepheleştirme” politikasını uyguluyor...
Cepheleştirme politikasını Türkiye’de en iyi uygulayan isim Melih Gökçek’tir... Gökçek yıllarca Ankara’da “Sağcılar bana, solcular ona oy versin” taktiğini uygulayarak belediye başkanı seçiliyor.
Tayyip Erdoğan da “Sağcılar bana, solcular kime isterse ona oy versin” taktiği uygulayarak cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 50’nin üzerine çıkmayı tasarlıyor.
Bu taktikle Erdoğan’ın seçilmesi mümkün olabilir.
Tabii ki bir arıza çıkmazsa...
Burada olası arızanın adresini ortaya çıkaracak en önemli sorunun devreye girmesi gerek: Başbakan kim olacak?
Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül’ün Çankaya’dan inip başbakanlık koltuğuna oturmasını arzu etmiyor. Buna dair sayısız işaretler verdi.
Erdoğan’ın gönlündeki başbakan adayının iki özelliği var. BİR: İddiasız olmalı... İKİ: Kendi otoritesini asla zedelememeli... Numan Kurtulmuş ya da Mehmet Ali Şahin isimleri işte bu nedenle ortaya atılıyor.
Erdoğan’ın planının hayata geçebilmesi için şu sorunun yanıtı verilmeli: Abdullah Gül ne yapacak?
Gül yaptığı çıkışlarla “Ben bunlara razı olmam” mesajı veriyor. Kendisinin bu kadar kolay bir şekilde devreden çıkarılamayacağını söylüyor.
Ancak Gül’ün, Erdoğan’a karşı bir çıkış yapması, buna cesaret etmesi, bu riski göze alması zor...
Benim tahminim şu: Erdoğan, Abdullah Gül’ü devre dışı bırakacak seçeneği sonuna kadar zorlayacaktır. Ancak tabandan Abdullah Gül’ün başbakan olmasına dair talep çok yüksek bir şekilde dile getirilirse Gül’ün başbakanlığına razı olmak durumunda da kalabilir.
MHP tezkere’ye neden ‘evet’ dedi
MHP, referandumda “Hayır” demişti. Bundan dolayı çok eleştirildi MHP...
“CHP’nin kuyruğuna takılmak” ile itham edildi. Eski ülkücülerden bazıları kazan kaldırdı. Sağdan kopmakla suçlandı...
Referandumda alınan sonuç, MHP’nin kayıpta olduğunu gösterdi.
* * *
Bu olay MHP’de “CHP’nin kuyruğuna takılmak” diye adlandırabileceğimiz bir kompleksin oluşmasına yol açtı...
Bu kompleks nedeniyle mühim konularda MHP’nin öncelikli tercihi “CHP’nin kuyruğuna takılmamak” olacak.
Tezkere konusu, bunun ilk yansıdığı alandır ve devamı gelecektir.
Ömür arkadaşımıza ömürlük nasihatler
Altın Portakal Ödül Töreni, kayınbiraderin düğün töreni değildir. Gerçi kayınbiraderin düğün töreninde bile insan mikrofonu kapıp sahneye çıkarken en az üç kez düşünmelidir.
Altın Portakal’cıların kaybedecekleri bir şey yok ki Ömür... Adamların tek derdi “konuşulmak” ve “konuşturmak”... Jüri başkanlığına Hülya Avşar’ı hangi sebeple getirdilerse sana da aynı sebeple şov yaptırdılar... Keşke bunu fark edebilseydin.
“Sevgili” Ömür... İzan bazen çok şeydir... Gerçekten...
“Sevgili” Ömür... Özgüven iyidir ama fazlası fena zararlıdır.
Ömür’cüğüm... Başarıldığında büyük alkış alınacak bir performansa girişmenin şu türden bir tehlikesi vardır: Başarılamadığında kafa-göz yarılır.
Sahnede komik duruma düşmek, komik düşmelerin en fenasıdır Ömür...
Yüzüne karşı “Müthiştin, süperdin, kıskananlar çatlasın” falan diyenlerin aynı zamanda arkandan en fazla gülenler olduğunu unutmazsan iyi olur Ömür...
Ömür’cüğüm... Bazen rezil olabiliriz... İnsanlığa dairdir bu... Ama hiçbir biçimde rezil olmamak... İşte bu insanlığa dair değildir.
Ömür’cüğüm... Bazı şeyleri bilmeyebiliriz... Bu da insanlığa dairdir... Ama had bilmemek... İşte bu da insanlığa dair değildir.
Seven sevsin, ben sevmezem
İkİ kapılı, acayip şekilli, pahalı, parlak renkli, büyük lastikli her türden otomobil...
Yüksek müzik sesi nedeniyle kimsenin kimseyi duyamadığı ortamlar...
Her türden eşofman...
Güneşe maruz kalmak...
Kuzey Afrika göçmenlerine dair Fransız filmleri...
Çay...
Islak hamburger...
Gemi tatili...
Ünü fazla sanatçılara önadlarıyla hitap etmek... (Bknz: Sezen.)
Meyveden yapılan tatlılar...
Şiirli türkülü bol ajitasyonlu nutuk şovlar...
Kayak tesisleri...
“Bir Rüya İçin Ağıt” adlı sinema filmi...
Yaşam koçundan öğüt almak...
Komisyon ayıplı ilişkileri bitirir mi?
Meclİs’te kurulan “Darbeleri Araştırma Komisyonu”nun üyeleri, medya patronlarını Meclis’e davet edip sorular soruyorlar.
Diyorlar ki:
Askerin emriyle kumpas çevirdiniz mi?
Askerin emriyle yazı yazdırdınız mı?
Askerin emriyle falanca yazarı işten attınız mı?
Kısacası...
Geçmişteki ayıplı ilişkilerin peşinden koşuyor Meclis...
Normalde...
“Ne güzel” dememiz...
“Komisyonlarına bahar gelmiş memleketimizin” diye sevinmemiz...
“Keser döndü sap döndü gün geldi hesap döndü” diye haykırmamız...
“İşten attırılan gazetecilerin hakkı aranıyor” diye havalara zıplamamız...
“Geçmişin zulümleri açığa çıkıyor” diye zil takıp oynamamız...
Falan gerekir...
* * *
Fakat heyhat!
Olmuyor, olamıyor.
Çünkü geçmişteki ayıplı ilişkilerin sorgulanmasına sevinmek için gereken bir şart var: Ayıplı ilişkilerin zerresinin bile kalmadığı bir ortamı sağlamak.
Yani...
Gazeteci attırmayacaksın, farklı yorumlara tahammül göstereceksin, kumpas kurmayacaksın, düzenleme yapmaya kalkışmayacaksın, “özgür bir medya” isteyeceksin.
Kısacası kumpassız, müdahalesiz, temiz, tertemiz bir ortam kuracaksın.
Yoksa...
Gün gelir seni de sigaya çeken bir komisyon kurulur, bize yine “Böyle olmaz” demek düşer ve devran nafile bir şekilde döner durur...
Biri sana Esad’çı dediğinde şunları de
ŞAYET “Esad’ın canı cehenneme” demek yetmiyorsa...
Şunları söyleyebilirsin:
Esad da kim? Tanımıyorum.
Yemişim Esad’ı, senin canın sağ olsun.
Kahrolası Esad...
Hiç kankam olmadı o benim.
Ben niye Esad’çı olacakmışım, Esad benci olsun.
Hiç sevmem kendisini... Babasını da sevmezdim.
Paylaş