BİR: Eskiden İslami camiadan herhangi birine bir itham yöneltildiğinde, camia o kişinin "mutlak masum" olduğuna kesin iman ederdi... Şimdi Allah’a şükür, kafayı yemiş bir manyak ile hempası dışında böylesi bir imanın pek geçerliliği kalmadı...
İKİ: Eskiden "davamız" vardı... "Davamız" nedeniyle iftiraya maruz kalınırdı... "Davamız" nedeniyle topyekun saldırıya uğranılırdı... "Davamız" nedeniyle başa olmadık işler gelirdi... Ama şimdi "davamız" diye bir şey yok... Bu nedenle artık camiada her koyunun kendi bacağından asılacağı bir döneme giriliyor...
ÜÇ: Eskiden kol kırılır yen içinde kalırdı... Gerçi şimdi de kol kırılıyor ve kırılan koldan kamu önünde pek söz eden çıkmıyor... Ama en azından kahve köşelerinde, dost meclislerinde, satır aralarında "Paralar indiragandi yapılmış" şeklinde mavra yapılıyor...
DÖRT: Eskiden bir itham söz konusu olduğunda, camia o ithamı kendine yapılmış hisseder, üstüne alınırdı... Böylece otomatik savunma devreye girerdi... "Ne olmuş? Nasıl olmuş?" diye sorulmazdı... Ama şimdi "Ne olmuş? Nasıl olmuş?" soruları gırla gidiyor...
BEŞ: Eskiden birlik-beraberlik vardı... Mağduriyetin getirdiği ezilmişlik içinden konuşulurdu... "İktidar nimetleri" tadılmamıştı... "Ezilmişliğin çekiciliği" diye bir şey vardı... Ama şimdi mutlak iktidarın içinden konuşuluyor... Dünya nimetlerinin içinden üslup oluşturuluyor... Dolayısıyla olayın bir cazibesi kalmadı...
ALTI: Eskiden müftünün keçisi çalındığında "Müftü keçi çaldı" şeklinde haberler yapılırdı... Şimdi ise yandaş medya var ve bu medyada müftünün keçi çalması asla ama asla haber olmuyor...
YEDİ: Eskiden her mahallede birkaç "dava delisi" adam bulunurdu... Şimdi ise her mahallede mutlaka birkaç "ihale delisi" adam bulunuyor...
Neden öne atılıyorum
BAZI "eski" dostlarım uyarıyorlar:
"Neden öne atılıyorsun? Neden bu kadar öne çıkıyorsun? Biraz geri dur... Her şey sütliman olduğunda nemalanma imkánın olur... Biraz stratejik ol."
Ah, evet...
Biliyorum, çıkarını bilen adam aslında böyle yapar...
Ama ben yapamıyorum...
Neden mi?
Şu altı nedenden dolayı:
BİR: Sanırım bünyemde bir "Tayyip" gizli... Onun açığa çıkmasına engel olamıyorum...
İKİ: Raconu tek başına Tayyip Erdoğan’ın kestiği bir memlekette yaşamak istemiyorum...
ÜÇ: Galiba "öfke de bir yazı sanatıdır" ilkesine inanıyorum...
DÖRT: Yazının başına oturduğumda kendimi kaybediyorum...
BEŞ: Yazının başına oturduğumda kendimi kaybettiğim için, "Ne kaybederim?" şeklinde akılcı ve stratejik bir soru aklımın ucundan bile geçmiyor...
ALTI: Birilerinin bana "ayağını denk al / böyle giderse kaybedersin" falan diye verdiği mesajlar bende iflah olmaz bir merak duygusu yaratıyor... "Sonuna kadar gidersem ne olurmuş bakalım" diye ha bire yazıyorum...
Tank gibi bir soru
SAYIN Hasan Celal Güzel...
Demişsiniz ki:
"Kenan Evren mutlaka yargılanmalıdır..."
İyi, güzel de Hasan Celal Bey...
Siz Kenan Evren’in "mutlak iktidar" döneminde...
Bürokrasinin en tepe makamında, yani "Başbakanlık Müsteşarlığı" görevinde değil miydiniz?
Yargılanmasını talep ettiğiniz adamın emrinde görev yapmadınız mı?
Kenan Evren yargılansın yargılanmasına da...
Söyler misiniz? Sizi kim yargılayacak?
Yataklık operasyonu mu?
- STAR gazetesinden Necdet Şen, geçtiğimiz günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın üslubunu eleştirmişti...
Son durum şudur:
Necdet Şen artık Star’da yazmıyor...
- Sabah gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak, yazılarında hem Aydın Doğan’ı, hem de Tayyip Erdoğan’ı eleştiriyordu...
Son durum şudur:
Nazlı Ilıcak’ın yazıları birkaç gündür yayınlanmıyor...