Paylaş
Ne Egemen, ne danışman, ne bakan, ne milletvekili...
Hiç kimse ama hiç kimse “yanlış yapıyorsun” diyemez.
Bu sevimsiz işin, benim gibi birine düşmesinin nedeni budur.
* * *
Konumuz: Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde yaptığınız konuşma.
Hayır, hayır! Fransız parlamentere “Sen bu işlere biraz Fransız kalıyorsun galiba” diye laf çakmanızı ya da “Sen kendine bak birader” diye terslemenizi mesele edip “Diplomatik nezakete hiç uymadı” falan demeyeceğim.
Galeyana getirilmiş milli hislere bulaşmam ben...
Benim itirazım konuşmanızda kullandığınız “Halkımız istiyor” ve “Güvence benim” diye özetleyebileceğim iki savunma yöntemine.
Sayın Başbakan, bu iki savunma yöntemi de yanlıştır.
* * *
“Halkımız istiyor” ya da “Halkımızın bir itirazı yok” gibi yaklaşımlar, temel haklar söz konusu olduğunda geçerliliği olmayan yaklaşımlardır.
Yüzde 10 barajı çok yüksek bir barajdır ve adalet duygusunu zedelemektedir. İsterse halkın yüzde 80’i bu barajı kabul etsin, bu böyledir.
Düşünün: Seçmenin yüzde 9.9’unun oy verdiği bir parti, Meclis’e bir tek sandalye bile sokamayacak. Böyle bir adaletsizliğe, isterse dünyanın bütün halkları rıza göstersin, gerçek değişmez: Adaletsizlik adaletsizliktir.
Bu nedenle yüzde 10 barajı için, lütfen kendinize “Halkımızın bir itirazı yok” dışında bir gerekçe bulunuz.
* * *
“Azınlıkların dini özgürlüklerinin güvencesi benim” yaklaşımı ise daha da problemli.
Hani size ve arkadaşlarınıza “gülünesi bir yaklaşım” olarak gelen, “Benim adım Kemal, ben kaynağı bulurum” cümlesi var ya... “Benim adım Tayyip, özgürlüklerin güvencesi benim” cümlesinin bundan farkı yok.
Sayın Başbakan...
Eğer bir emir, bir kral, bir padişah, bir melik olsaydınız, “Özgürlüklerin güvencesi benim” diyebilirdiniz ve yadırganmazdınız.
Ancak unutmayın ki demokratik bir ülkenin başbakanısınız.
Ve yine unutmayın ki demokrasilerde “kişisel güvence” olmaz, yasal ve kurumsal güvence olur.
Listeleri incelerken
- AK PARTİ: Tek parti devrinde Falih Rıfkı Bey’in Gümüşhane’ye mebus namzedi olarak gönderilmesi ile Bursa mebusu Faruk Çelik Bey’in Şanlıurfa’dan aday gösterilmesi arasındaki benzerliğe kafayı takmayacaksak, “Tayyip Bey’in özgüven patlamasını yansıtan bir liste” diyebiliriz. Fakat şuna eminiz: Başarılı olursa Tayyip Bey’e yazar, başarısız olursa Tayyip Bey’e yazmaz.
- CHP: Biraz aşure gibi bir liste olmuş: Eskilere esaslı bir tırpan... Merkez sağa hafiften göz kırpma... Gençlere ve kadınlara ağırlık verme... En liberal ile en ulusalcıyı aynı listede buluşturma... Milletvekillerinin büyük kısmını eleme... Böylece ortaya karışık ama epey karışık bir liste çıkmış. Zafere de hezimete de neden olabilir bu liste. Hangisine neden olacağını göreceğiz.
- MHP: Ergenekonculara tam açılamamışlar... Küskünlere kapıları tam aralamamışlar... Merkez sağa tam teslim olmamışlar... AK Parti’yi bırakan isimlere tam angaje olmamışlar... Yani ürkek, yani çekingen, yani hesaplı bir açılım yapmışlar. Kısacası barajın altında kalma korkusunun neden olabileceği türden bir “can havli” listesi değil bu liste.
- BDP’NİN BAĞIMSIZLARI: Tek tip Kürtler gitti, yerine farklı tipte Kürtler geldi... Şerafettin Elçi gibi bir karizmayı aday gösterdiler. Dindarlığı Kürtlüğünün önünde olan Altan Tan’ı aday gösterdiler. Ertuğrul Kürkçü gibi öfkeli bir sosyaliste kapılarını açtılar... Sırrı Süreyya Önder gibi “güler yüzlü” sosyalistle buluştular. Yani artık “tornadan çıkmış gibi tek tip” BDP’lilerle karşılaşmayacağız...
Şamil’in telefon mesajı
AVRUPA ’nın bir ucundayım.
Kanal gezileri, aptal turistik hareketler, haytalıklar falan.
Aday listeleri falan umurumda bile değil yani. İşte tam bu sırada... Telefonuma bir mesaj geldi.
Şamil’in, yani yeni dönemde “AK Parti Gaziantep Milletvekili” sıfatını kazacağına kesin gözüyle bakılan şahsın mesajı.
Mesaj şu:
“Yarın listeler açıklanıyor. Hadi son gün... Ne kadar kinin varsa kus. Belki işe yarar. Dördüncü partisi CHP’den aday olan Ayaydın’a desteğe devam. Hadi tosuncuk hadi. Sana daha fazla bir şey söylemeye gerek yok. Hasetlik ıstırabı sana yeter de artar bile... Şamil.” (Not: Şamil “ızdırap” yazmış.)
* * *
Mesajı okuyunca...
Sırasıyla şunları yaptım:
- Cep telefonunun icat edildiği güne lanet okudum.
- Türkiye’ye döner dönmez telefon numaramı değiştirmeyi planladım.
- Polemikçi gazetecinin milletvekili yapılmasının yol açabileceği arızalar hakkında iki dakika düşündüm.
- “Ben milletvekili olacağım, sen de çatla patla e mi” tarzı bir cümleyle, milletvekilliğini kafasında ne kadar da büyüttüğünü gördüğüm Şamil’e karşı bir acıma hissiyle doldum.
- “Tosuncuk” lafına ise takılmadım. “Nasıl olsa Meclis’e girdiği gün terbiyesini takınır” diye umut ettim.
Kendin ettin kendin buldun
AH Mümtaz’er ah!
Hadi diyelim ki eşinle “bir dönem sen, bir dönem ben” diye anlaştın.
Bari bu evlilik içi anlaşmayı AK Parti’nin resmi makamlarına onaylatsaydın. Hadi diyelim ki onaylatmaya gerek duymadın.
Bari temayül yoklamasında ön sıralara tırmanacak bir sempati propagandası yapsaydın.
Hadi diyelim ki yapamadın...
Bari AK Parti yöneticilerinin mülakat çağrıları karşısında “Onlar kim ki beni mülakata tabi tutacaklar” tavrını koymasaydın.
Yani demem o ki Mümtaz’er...
Kabahati başkalarında arama...
Otur Neşet Usta’dan “Kendim ettim kendim buldum / Gül gibi sararıp soldum” türküsünü dinle.
Sehvenler cumhuriyeti
ADALETE teslim edilmiş sanık telefonlarına sonradan yükleme yapıldığı anlaşıldı.
“Sehven” dediler.
Emniyet’in tespit tutanağına yanlış tarih atıldığı saptandı.
“Sehven” dediler.
Ve en sonunda...
ÖSYM Başkanı, “Şifreleme var” dedi. Ardından da ekledi: “Sehven yapılmış.”
Şu ÖSYM Başkanı, bütün eleştirileri hak ediyor.
“Sehven” sözcüğünün bu denli sembol haline geldiği bir ortamda insan hiç olmazsa “sehven” yerine “yanlışlıkla” kelimesini kullanır.
ÖSYM Başkanı’nın uyumu o denli fazla ki, görüntüyü kurtarmayı bile denemiyor.
Delikanlıya yakışmaz
- Seçilme yöntemi baştan belli bir yarışa girip kazanamayınca veryansın etmek delikanlıya yakışmaz.
- Aday yaptığında “yaşasın Kemal Bey” demek, aday yapmadığında ise “Kemal Bey bitti” demek delikanlıya yakışmaz.
- Desteklenen partinin listelerindeki değişimi “büyük devrim” diye karşılamak, desteklenmeyen partinin listelerindeki değişimi “büyük tasfiye” diye karşılamak delikanlıya yakışmaz.
Uyanıkları severim ama
BİZİM “Jöleli”, aylar önce Başbakan’ın uçağında adaylık icazeti almaya çalıştı. Yani bir tür gayriresmi başvuruda bulundu. O günden itibaren gözü kulağı Başbakan Erdoğan’daydı... İstedi ki:
“Gözlerine baktığımda önümüzdeki yüz yılın emperyal vizyonunu görüyorum” dediği Tayyip Erdoğan, kendisini aday göstersin.
İstedi ki Egemen Bağış’ın yerinde kendisi olsun. İstedi ki Başbakan Erdoğan, özel bir basın toplantısı yaparak, “İstanbul birinci bölge, ikinci sırayı Yiğit kardeşime veriyorum” desin.
Fakat hayır! Olmadı, olamadı.
* * *
Peki ne yaptı “Jöleli”?
Ne yapacak?
“Aday olacak” haberleri karşısında günlerce sustu, sustu, sustu...
Listeler açıklanıp aday yapılmadığını öğrenince... Çıkıp, “Ben zaten aday olmayacaktım” deyiverdi.
Uyanıkları severiz ama bizden uyanığını asla!
Paylaş